- 361 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toplum 8
El aşağıdaki sözlerini birden söyleyemedi. Karşılaşan zaman içinde yığılma yapan akışın önünü açan kesikli sürekli durumlara göre peyde pey söyledi. El yaşamadan söylenmesi gerekenleri bilemezdi.
Güya El tarafında dağıtılan nasipler dağıtılacaktı. El ‘in nasip diye dağıttığı kolektif yapı içinde üretilen mal ve ürünlerdi. Nasiple oluşa ve nasipsiz oluşa göre yaşanan zaman içinde öğrenilenlere göre konuşacaktı.
Yani El ‘in konuşma yaptığı konu bin bir hile ve düzen içinde nasiple olanın nasibini sürdürmesinden yanaydı. Aynı şekilde ve zıt yönden de nasipsiz olanın da nasipsizliği sürdürmesinden, mülkü olanın işinde çalışmasında yana olacaktı.
Yani El ‘in paylaştırmasına göre girişen süreç tümden çelişki ve adalesiz oluş üzerine akacak ve yürüyecek bir sistemdi. Sistem alan yönüne zıttı. Bu nedenle çok enerji harcanarak sürüp gidiyordu. Varsın olsun. Nasıl olsa mülk sahibinin tüketeceğinden kat be kat çok sömürü malı ve sömürü mülkü olan enerjisi vardı.
Yeter ki El çalışanlara çok para harcamasın ki çalışanlar yarın daha saldırganca işine sarılsındı. Çalışanlar işine sarılmaktan başka bir şey düşünesinlerdi. Eğer düşünmek gerekirse El onlar için bol bol düşünürdü. Bu nedenle El ‘in çalışanlar yerine de düşünmesinden ötürü El ‘den başka kimse adaletli olamazdı!
El ne düşünecekti? Elbette ki kırk hikâyesinin kırkı da tavuk üzerine olan tilkinin düşünmesini düşünecekti. Eskiyen sömürü yollarını yeni tür sömürü yollarına çevirmeyi düşünecekti, çalıştırmayı, verimi kâr marjını artırmayı düşünecekti!
Her şey nasiple (mülkle) olup nasiple (mülksüz) olmama üzerine kurgu olmakla mülk sahibinin adaletini, El ‘in adaletini söyleyen özel mülkiyetli akıl ortaya çıkacaktı. Ortaya çıkan nasiple ve nasipsiz olmanın tartışmalarını veren çelişkiler içinde otorite olmak; sözü geçmek için El ‘in yaptığı nasipsiz dağıtma ile El; “herkesin nasibini ben belirledim” dedi.
Nasip söyleyen El için kod bir kavramdı. Dinleyen, nasip ekseninde ahit edenler için de vaat umulan, beklenen, ama El adaleti içinde hiçbir vakit gerçek olmazla, gerçekleşmeyecek olmakla sömürülmeye yatkınlığın umut ekmeğiydi. Bu neden ile nasip, şans, talih, kader, kodlu kavram eylem içinde girdi mi nasip olabilmek için birçok nasipsizler ortaya koymanın enfeksiyonu veren bir kodlamaydı.
El ‘in ben dediği söz, totem dönemden beri kolektif sağlatma üzerinde pekişen güvence olan kolektif güçtü. Kişi kolektif güce sığınmış ve kolektif güce teslim olmuştu. Kolektif güç bir alan etkisi ile beliren kolektif yetenekti. Kişi kolektif güç etkili kolektif yetenekle davranıyordu.
Süreç bir kes kolektif süreç oldu mu artık güç, yetenek, üretim hiçbir zaman kişi özeli bir yetenek, kişi özeli bir üretim ve kişi özeli bir güç değildi. Çünkü tekil hemcinsimiz ne kadar yetenekli olursa olsun tek başına ekim dikim aşamasına gelemez; gelse bile tek başına bunu sürdüremezdi.
Yani tekil kişi hiçbir zaman traktör olan üretim nesnesini de ortaya koyamazdı. Güç kolektifti. İşte El ‘in de mülk benim dediği sahiplik kolektif güçtü, kolektif yetenekti. Kolektif akıldı. Yani kolektif güç ile davranan kişi, güvenceyi kaptırır olanlar; kolektif alan etkisi ortak güce benim diyene, teslim oluyordu.
Hâlbuki kişi mülk benim diyen bu güce teslim olmayıp; daha o aşamada El yeryüzüne dağılıp yeryüzünü sahiplenemeden avcı toplayıcı tutumla doğaya dönseydi; organizma içinde ayrılan hücre gibi bir ön düzlem içinde başının çaresine bakabilecekti.
Ne var ki özgecil tutuma göre alışmasını yapan kişi, kolektif bağıntı olan düzlem içinde önceki düzlemi göremiyordu. Üreten ilişkiler az çok totem hafızayı ve öncesi olan tekil dönem süreçlerini silmişti.
Mutlak egemenlik olan monarşin, oligarşin aşamalar içinde mutlak egemenler sahiplik iddia ederek yeryüzüne iyice yayılmışlardı. Hem de El üreten bağıntıyı ele geçirerek. Üreten sürecin toprak, araç, gereç gibi üretimin kısımları olan, üretim gücüne mülk benim diyen El, mülk sahibi olan güç içinde ayrışma verdi.
Böylece üretim nesnesine sahip çıkan güç; dağların, ormanların, ırmakların yani av yapılacak alanların da sahibi olacaktı. Mülk benim diyenin aforozu karşısında, kovması karşısında; av yapma şansınız da kalmayacaktı.
Mülk benim diyen güç insana su içeceği bir ortam, av yapacağı bir alan ve üzerinde dolaşacağı bir toprak parçası bırakmamıştı. Bu süreç, mülk sahibine teslimiyetin en yıkıcı tuzak tarafıydı. El monarşisi kendi yalıtımı içinde gelişip serpilince, çevre monarşin zenginliklerle birleşti. Veya onları zorla ele geçirdi.
Zorla ele geçirme içinde monarşin bey, kendi akitlilerini zorla savaşa götürmek için ganimet vaadinde bulundu. Ganimet neydi? Ganimet başka bir El mülkünü ele geçirmekti. Ele geçirilen başka El mülkü içindeki kadın kişi, erkek kişi, kız kişi çoluk çocuk, toprak, araç gereç; büyük, küçükbaşlar mal mülk olukla ele geçip ganimet sayıldı.
Böylece ganimet edinme yoluyla ele gecen insanlık hem mal mülk sayıldı, hem de ikinci kes teslim alınmakla kişi insan köle olmuştu. İnsanlık ölmüştü. Sahipler kişilere kullarım diyordu. Kullarda efendilerine ya seyit ya da ya sahip diyorlardı.
İlk teslimiyet nasip dağılımı, rızk dağılımı adı altında yapıldı. Bu dağılım kişilerin kolektif süreçten tuzaklamalar yolu ile kopup ayrışan bir ahit içinde olmalarıydı. Bu, yeni ve köleci anlayışla mülkün sahibine tapıcı, teslimiyetçi bir yapılaşmaydı.
Üreten ilişki içinde orman, toprak, ırmak, artık doğal bir zemin olmaktan çıkmış kolektif bir hareketin önce sağlatan bir girişim nesnesi olmuştular. Doğada ve birlikte yapılan sağlanandı nesneler, giderekten de üretim nesnesi olmuştu.
Tekil kişi yalıtılmış bir beden içindeki inşanın diyagramına göre belirli bir içgüdü eşliğinde doğada, kendi kritik değerlerini sağlayabilecekti. Oysa şimdiki kişi; şanslı kişilerin mülk sahibi olma tasalluttu belirlisi içinde rızkı kadarla sağlasındı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.