- 417 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Hep Merak Ederdim
Evet evet bu kahve falı nasıl bakılır hep merak ederdim. O küçücük fincanın içinde, hanımlar ne görüyorlar da söylüyorlar, bir türlü aklım almaz... Yok efendim yüreğim kabarmış mış, bir yerden haber gelecekmiş miş, üç vakte kadar başıma devlet kuşu konacakmış mış... Mübarek zannedersin gelecekten naklen yayın yapıyor...
Benim en sinirlendiğim laf ki şirk kokan da bir laftır aslında ’’Fala inanmayın ama falsız da kalmayın.’’ cümlesidir... İnanmadığın şeyin niye peşinden gidesin ki? Yok ben bu kahve fincanına dalacağım illaki... Biraz küçülmem lazım onun için, sonrada ışınlanmam lazım kahve fincanını içine, ortasına, artık neresine denk gelirse... Bekle beni kahve fincanı... Fincanı taştan mı oyarlar, nasıl oyarlar artık bakacağız.
Nihayeeeeeet kahve fincanın içindeyim... Bakalım dedikleri gibi kabarmış yürekler var mı bunun içinde? Eveeet, şurada kahvenin telveleri var, biraz kabarık duruyorlar, ama yüreğe de benziyorlar, sadece şekil olarak canım... Ben orada kabarmış bir yürek göremiyorum, falcı ablamız nasıl görmüş bunu anlayamadım... Yüreğin kabardıysa kardeşim, gidersin bir sevdiğinin yanına, iki sohbet, bir muhabbet, geçer gider...
Fincanın içinden haber gelecekse buralarda bir yerlerde bir PTT şubesi olması lazım mutlaka... Arayalım bakalım fincanın içinde bu Kahve Fincanı PTT şubesini... Çok da geniş billahi bu fincanın içi, ama görünürlerde ne PTT var, ne de PTT Şubesi, yoksa benden saklandılar mı, bilemedim... Bir sürüde çalışanı vardır belki bu PTT şubesinin, öyle ya bir dolu haber fincanın içinden dünyaya nasıl gönderilir ki...
Kuş da görürler çok fazla bu kahve fincanlarının içinde... Hangi cins ki acaba kuşlar? Güvercindir bir çoğu mutlaka ya da serçeler, kanaryalar, leylekler olabilir mi? Kartal ya da şahinlerde vardır belki içlerinde... Ağzında da mutlaka bir şeyler olur kısmet cinsinden... Yok, yok, bu kuşlar ben fincanın içine girince, beni görüp ya saklandılar ya da kaçtılar... Vallahi taş atmayacağım kuşlar size, çıkın yahu neredeyseniz... Ne ola ki bir tane kuş görsem...
Kimi haneye ay doğdururlar, kimi güneşin parladığını söylerler... O kadar baktım baktım kahve fincanının içinde ne ay var ne de güneş... Gündüz baktığın falda ay, gece baktığın falda güneş ne arasın... Koca güneş, koca ay nasıl girer fincana? Fincancı katırlarını ürkütmeyin ay ile güneş ile dostlar...
Parlak ışıklarda olurdu bu fincanların içinde ama, burada sadece kara kara telveler telve dağları var... Yahu nasıl iş bu, öyle fincanın dışından bakıp bakıp da bir şeyler görmek... Ben içine girdim fincanın hala da hiç bir şey göremedim... Belki de belki de durun, elektrikler kesilmiş olabilir mi fincanın içinde? Olur mu olur, bizim memlekette kesiliyor da burada niye kesilmesin...
Üç vakte kadar, beş vakte kadar bu fincanın içinden çıkmam lazım, herkes de öğrensin bunu dostlar... Hem vallahi hem de billahi, o içilmiş kahve fincanın içinde hiç bir bok yok... Bakanlar kesin uydurup uydurup sallıyorlar işkembeyikübra dan... İçin kahvelerinizi için, iyidir günde bir tane de fallara takılmayın...
YORUMLAR
yalan söylemenin günah olduğuna inanın
ama yalansız da kalmayın
der gibi bir şey
fala inanmayın
falsız da kalmayın
demek ne güzel bir aldatmaca değil mi
bir günaha masum bir davet gibi gibi
tebrikler faydalı bir yazıydı...
Ahmet Zeytinci
Kahve falı,iyi atıcıysan uydur uydur söyle.Ben ce fal bakmak kolay değildir,onun için kötü şeyler söylememek gerekir.
Bir akşam eşler nöbetci arkadaşlar oturuyoruz kahve yapıldı,nolur bak diye israr ettiler o gün ki fal da bizim lojmanda arkaşın kocasını arabadan indirip karısının babasının önünde kurşunladıkları gün dü.Hemşire uzun zaman gündemde kalmıştı.
Falın ilkine baktım,silah ölüm ve tanıdık,üç fincanda anlaşmış gibilerdi. Hepimiz tanıyoruz dedim ve önemsemedim.sabaha karşı arkadaş zili çaldı ve arkadaşın öldürülme haberini verdi.Falın çıktı dedi.O an cehennemi resmen hissettim ve tövbe ettim o gün bu gün fal işlerine tövbe .
Bildiğimden değil sadece iyi atıcıyımdır :))
Güzel bir konu tebrikler,saygılarımla
Ahmet Zeytinci
Ahmet Zeytinci
Kaleminize bin bereket hocam...Ah şeytanın oyunu kahve falı ve biz insanlar ne çok oyuna araciyiz..Oysa gaibi yalnız Allah bilir,Allah'ın yarattiklari değil...Rabbim imanimizdan etmesin cümlemizi... Saygılarımla
Huzurlu akşamlar diliyorum.
Ahmet Zeytinci
Ahmet Kardeşim
Senin bu yazına yorum yazmayacak,
yorum yerine benim"KAHVE FALI" yazımı oku diyecektim.
Dur... Dur seni üzmeyeyim yorum yerine o yazıyı gönderiyorum yorum .
Selamlarımla.
Bu bayram benim bayramımdı. Üç evladım da izinlerini almışlar, peş peşe geldiler. Evimiz neşe tüttü. Mutluluk koktu. Umarım sizlerin de öyle olmuştur.
Bayram namazı ve kahvaltıdan sonra atladık arabalara doğru Isparta’nın kazası Uluborlu’ya geldik.
Uluborlu kirazıyla Dünya çapında ünlüdür. Kayınpederin 80 ağaçlık kiraz bahçesi var. Kiraz topladık. Yedik. Güldük eğlendik. Geldik eve.
Beni severler. Kimse adımı söylemez. Orada adım “Damat” dır. Benim de damatlarım olmasına rağmen hala damadımdır ben.
Kayın pederin kız kardeşi Hesna Hala ismime bir isim daha eklemiştir. Bana hep “Çeneli Damat”
der.
Geldiğimizi duyunca o da koşup gelmiş.
“Hoş geldin çeneli damat”
“Hoş bulduk Halam” dedim. Öptüm elini.
Dizimin dibine oturdu. Dizine dirseğini dayadı. Başını elleri arasına aldı.
“Sen bilirsin. Benim oğlan da gelecek mi?”
Oğlu okumuş Edebiyat Öğretmeni olmuştu. Severdim oğlunu. Kültürlü edebiyatı bilen biriydi. Çok edebiyat tartışmaları yapmıştık onunla. İlkokuldan beri sevdiği bir kız vardı. Anlatırdı bana. İstetmiş, babası:
“İşi gücü olmayan adama ben kız vermem” demişti.
Yıllarca tayin beklemiş çıkmayınca da çaresiz polisliği seçmişti. Tayini Doğu illerine çıkmış, oralarda terörle mücadele ediyordu.
İzin almasının güçlüğünü anlatsam da anlamak istemiyor:
“Olsun kumandanlarına söylesin. Benim bir tek dul anam var. Beni bekler desin çıksın gelsin oğlum” diyordu. Hala ana yüreğine söz geçiremiyordu.
Kirazdan, kiraz fiyatlarından eskilerden sohbet ediyorduk. Hala dinlemiyor, bulduğu her sohbet boşluğunda bana defalarca soruyordu:
“Çeneli Damat sen bilirsin. Benim oğlum da gelecek mi?”
Yüzündeki hasreti, özlemi gördükçe üzülüyordum.
Kızımın yaptığı kahveleri içtik. Hala boş fincanı uzattı bana:
“Bak hele bi oğlum gelecek mi?”
Ömrümde kahve falı nedir, nasıl bakılır bilmiyordum. Halanın yalvarırcasına bakan gözlerine dayanamadım. Aldım elinden fincanı:
“Bir yol görüyorum. Sana gelenler var. İkiden çok, üçten az. İki buçuk gibi bir şey.”
Elimden çekercesine aldı fincanı. Aceleyle kalktı gitti:
“Ben gidiyorum. Yemek hazırlamam lazım.”
O gittikten sonra bana sordular:
“Sen kahve falına bakmasını da mı biliyorsun?”
“Bilmiyorum. Hasretine dayanamadım öyle söyledim.”
Ertesi gün sabah erkenden kapı acı acı çaldı. Koştum açtım. Gelen Halaydı. Yorulmuş terlemişti.
Başının üstünde bir tepsi baklava vardı.
“Al şunu Çeneli Damat”
Aldım baklava tepsisini.
“Hayırdır Hala sabah sabah?”
Sarıldı bana. Ağlıyordu.
“Ben demedim mi sana. Sen bilirsin diye. Gece oğlum geldi. Hani sen- ikiden fazla üçten az- demiştin ya gelinim de hamileymiş. Bu baklavayı da kızım için yapmıştım. O gelmedi. Bu senin hakkın. Bir tepside evde var.”
Ben de sevinçten ağladım. Tekrar sarıldık Halayla.
Ancak başıma iş almıştım ben. Adımın “Damat” olduğu gibi eminim. Hala ev ev dolaşacak:
“Bizim Çeneli Damat bir fala bakıyor ki. Her dediği çıkıyor.” Diyecek.
Peki, Kurban Bayramında yine kayın pedere bayramlaşmaya gidilirse, kahveyi kapan gelir de:
“Hadi Damat bir fala bak “ derseler ben ne yaparım?
Ne olur bana akıl verin…