- 523 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
sünger bob gibi olunca kağıt parçası bile yeter
bazı geceler çok güzel rüyalar görürdüm. en tatlı yerlerinde uyansam da o rüyalar mutlu ederdi beni. uykuya kalınan yerden devam etmenin rüyayı kalınan yerden devam ettirmediğini biliyor olmama rağmen hep denerdim o işe yaramayan çözümü.
bir süredir penceremden harika manzaralar izliyorum, avuçlarıma çil çil altınlar bırakılıyor, kulaklarıma en güzel besteler çalınıyor. çok alıştığım o manzara bir gün kaybolacak, avuçlarıma bir şey konmayacak ve şarkılar susacak belki.
sünger bobun elindeki kağıt parçasını akla hayale gelmedik oyunlar oynamak için oyuncağa dönüştürmesi gibi içinde hiç oynanmamış oyuncaklar bulduğum kumdan kalem bir gün yıkılırsa en güzel yerinde uyandığım o rüyalarla tattığım mutluluğu yaşayacağım bu yıkılışın sonunda da. bu da rüyaymış, hem de en eşsiziymiş diyeceğim. hiçbir kaybım olmadığına kendimi inandırıp daha mutlu biri olarak yaşamıma devam edeceğim.
bunu nereden mi biliyorum?
artık hiçbir şeyden korkmamamdan biliyorum örneğin. penceremde henüz o manzaraları izlemediğim yaşamımda prospektüs okuyamaz, tahlil sonuçlarıma bakamazdım. korkardım çünkü tahlildeki olası kötü sonuçlardan. herhangi bir değerim minimum ile maksimum aralığının dışına saparsa diye korkardım. 2,74 gibi aciz bir sayının hastalığa işaret etmesinden korkardım. şimdilerde ise artık hayatımın sonuna kadar tahlil yaptırmaya gerek görmüyorum. olurda tahlil yaptırırsam ve sonuçları her hastalık için pozitif diyecek olursa en ufak bir endişe duyacağımı sanmıyorum. kağıtlara olan saygım yüzünden onların uçak yapılmasına karşı çıktığım halde ilk kez bu saygı sınırının dışına sapacak ve o tahlil kağıdını uçak yapacağım. avuçlarıma çil çil altınlar konmadığı yaşamımda herhangi bir stüdyoya fotoğraf çektirmek için gittiğimde fotoğrafçı tekrar tekrar “gülümseyin bayım” ikazı yapardı. beş ya da altıncı ikazının ardından yüzümde yakaladığı hafif gülümsemeye razı olmuş gergin bir yüz ifadesiyle deklanşöre basardı. şimdilerde ise “ikazsız fotoğraflar” çektiriyorum. aynı fotoğrafçı bir kez bile gülümseyin ikazı yapmadan deklanşöre basıyor ve “bu kadar güler yüzlü çehre hiç görmemiştim bayım” diyerek teşekkür ediyor.
bu korkusuzluğu, güler yüzü ve hayata daha mutlu devam etmeyi penceremden izlediğim o manzaralara, avuçlarımda bulduğum altınlara, kulaklarıma çalınan bestelere borçluyum. aslında bir peri kızına borçluyum bunları. çünkü önce onu gördüm rüyamda. bana pencereye çık, avucunu aç ve kulaklığını tak demişti.