Küsmeden Evvel
Oraya gelmeye yakınım, yaklaşıyorum. Sorular, sorular.. Eminim sen de benim gibi hissediyorsun. Kulakların duymaya, gözlerin görmeye, dilin anlatmaya aç.
İnsan hevesi dediğin nedir, hep kurcalar geçmişi, bugünü, doğruları. Bizim haricimizde de bir doğru vardır ya, işte onu bulmaya yemin etmek gibi düşünmek. Hep ileriye.
Ben başarabileceğimi biliyorum, o yüzden yeniden ve yeniden deniyorum yorulmadan.
Sevmeden de olmuyor be. Sevmeyen insan katamıyor kendini bilginin dünyasına. Hissedemiyor, hissetmeyince aykırı geliyor.
Onlardan olmayalım. Arayalım güneşimizin nereden hayat bulup, fışkırışını.
Peki ipuçları neler? Ne içimi bu kadar kemiren, beni bu kadar cezbeden?
Birden çokluk olabilir mesela. Sensin bana dünyayı tanımaya kışkırtan. Sensin duygularımı tüm benliğimle yerinden oynatan.
Görüyorsun, insan sevemeyince, tek başına bir hiç.
Başka?
Başarıdan sonraki mükâfat olmalı. Birşey için değil mi? Belki aynı mutluluğu duymanın verdiği, bir üst boyuttaki heyecan. Olumlama herşeyi, ve mutluluğu hakettiğini görme. Bilince ne güzel, bittiğini, yolu tamamladığını, kendi emeğinle.
Nasıl gökkuşağı renkleri parlarsa, ateş tüm zerafetiyle alevler saçıyorsa, demek ki nihai güzellik bizim aradığımız.
Ama bir şey yankılanıyor tam kalbimde. Gerçek olması. Gerçekten, yani mutlu olalım diye söylenen bir yalan gibi değil de, anlamalıyım, sezmeliyim ve belki bilmeliyim.
Ahh bilgi. Nedir kudretin? Kalbimi doldurur musun? Beni bambaşka, hiç şahit olunmamış diyarında gezdirir misin?
Öyle bir gezi ki, kalbim hoplasın, sığmasın kafesine, en güzel renkler sarsın her yanı, orada nefes olsun, fakat öyle bir nefes ki bir kez alınca bir ömür yeteninden.
Götür beni buradan. Bana anlat, beni tanı, aç gönül kapılarını ve tartışalım.
Yoksa ben küseceğim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.