- 326 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEFSİN AYARTISI VE MAKAM SEVGİSİ
NEFSİN AYARTISI VE MAKAM SEVGİSİ
Yıllar önce Amerika’da tahsil yapıp ülkesine dönmüş bir tanıdığım birkaç genç arkadaşımızı bir masa etrafında toplayıp bize, para, makam, kadın ve şöhretten hangisini tercih edebileceğimizi sormuştu da onu çok yadırgamıştım. Bu soru bana çok uçuk gelmişti, sorma ortamını da yadırgamıştım.
Ne alakaydı, bu soruyu bize sormuyordu. Niyeti ve amacı neydi bu soruyu sormaktaki? Hepsi bana ters gelmişti. Yeni bir market kurmuş bu adamın ne yapmak istediğini anlayamamıştım. O da zaten birkaç toplantıdan sonra bu toplantılara son vermişti. Bizde ne arıyordu, nasıl bir birliktelik düşünüyordu. Verdiğimiz cevapları mı beğenmemişti? Bilmiyorum. Ona ısınmamıştım zaten. Ama daha sonra ara sıra bu anekdot aklıma geliyor ve beni düşündürüyordu.
Bu gün yine aklıma dank etti ve insanların sırf nefsani dürtülerle inançlarıyla çelişebileceği, bu uğurda inanç kardeşleriyle ters düşebileceği çok önemli bir konuydu ve bu dürtü kişiyi düşmanlarıyla işbirliğine götürüyor, öz davasına bile ihanet ettiriyordu.
Bu Kabilleşme diyebileceğimiz bir davranış stiline giren zavallılar bu dünyaya geliş amaçlarını bir teville nasıl unuttuklarını, nasıl kendi kendilerine ve benliklerine ihanet ettiklerini pek güzel görmekteyiz. Bu kimliğini kaybetme, kişiliğini inkar etme psikolojisi, nefsin ayartısından ibarettir ve şeytana uşaklıktan başka bir şey değildir. Bu ihanet belki kişiye dünyevi menfaatler sağlayabilir, belki düşmanlarının yanında büyük değer kazandırabilir ancak asil bir duruş ve davranış sayılamaz. Habil’den ziyade Kabil’e yaraşır bir durumdur. Adı Azazil olan şeytanın da böyle bir macera sonucu reddedildiğini İblis diye tesmiye edildiğini unutmamak lazımdır. Sırf kendini beğenme, guru, kibir, hırs ve tama yüzünden bu ahsen-i takvimden esfel-i Safiline yuvarlanma macerasıdır. Oysa bu dünyaya gelme maceramız, daha ulvi nedenlere dayanmaktaydı, ila’y-ı kelimetullah davası gibi ulvi dava bu süfli arzulara tercih edilebilir miydi?
Allah’a ulaşma ve seyri-i sülük gibi yüce meselemiz varken bu yüksek makamdan aşağıya yuvarlanmak şeytani bir maceraya düşmüşüz demektir. Bu şeytani macera zaman zaman bazı kişilerde ortaya çıkmakta, hazin bir tablo arz etmektedir. Musa as. In kavminin ulularından Belam bin Bauranın macerası bize ibret olmaya yeter. Ve bu macera içimizden çıkan bu hainlerin durumunu anlamamıza hizmet etmekte oldukça işe yarar görünmektedir.
Belam ki Musa as ın dini üzre alim olan bir kişiydi. Ayrıca ibadet ehliydi. Sonradan kendisine açılan ikbal kapısı yüzünden Musa as ordusuna karşı asi krala yardım etmişti. Dinini satmış dünyasını almıştı. Az bir baha karşılığı Allah’ın ayetlerini satmıştı. Ne kötü bir alışveriş. Ne büyük bir aldanış.
Dünya ve içindekilerin toplamı ahirette en küçük bir mükafata karşılık değersiz bir kazançtı. Kabiller, Nemrutlar, Firavunlar ve Belamlar ne kötü bir ticaret yapmışlardı.
Bu gün de aynı Kabillere, Belamlara rastlamak mümkün. Birçoğu ikbal peşinde olan bu adamlar kendilerine sunulan makam ve şöhret uğruna dinlerini ve inançlı kardeşlerini, hatta inandıkları davaları satıyorlar, onlara ihanet ediyor, karşı mahallenin adamı ve oyuncağı oluyor, dün birlikte oldukları arkadaşları ve davalarına ihanet ediyorlardı.
Bu makam Cumhurbaşkanlığı oluyor, bazen karşı medyada bir köşe bile bu kişiliğin kendini satması için yetebiliyordu. Hoş Cumhurbaşkanlığı bile olsan dava ve inançlarının karşılığı olarak az bir baha değil miydi? Bu psikolojiyi iyi tanımak ve nefsin ve şeytanın bu oyunundan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.