- 469 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
TUZLUK
Baskın bir gülüşün var biliyor musun? "Kederimden öyle söyledim. Başka türlü olmazdı yani bazı husus ve ihtimalleri fıkra ve merci konumlarında araştırmamış belki de düşük olasılıklı bile olsa buna gülüp geçme ihtimaline dayanarak…. Bir dakika bir dakika bir şey hatırladım. Geçen gün fasülyelerin nasıl dikildiği efendime söyleyeyim dikilen sırıkların ne boyda olacağı hususunda konuşurken "sana sırık dikmiyorlar ama", gibi bir sözü ağzının içinde böyle karmaşık ve fısıltıya haiz bir tonla derdop edip yutkunmuş, ardından mideye göndermiştin. Biliyorum, kendimi bunaltma ve unutmama ile ilgili sorunlar yaşıyorum hala.. Bazıları der ki efendim insanın dna kodlarında evrenin bilgisi varmış, dna’ yı bilmem ama benim aklımda yani aklım dediysem bunu biyolojik bir unsura dönüştürmem gerekirse beynimin hücresel boyutlardaki etkileşimi ile gelişen nörokimyasal ve fiziksel ve vs. vs. süreçlerinin etkisiyle çekirdeği kaynayan düşüncelerimde seni özlediğim gibi bir duygulanım halinin alarmı ötüyor ve uzun süredir bir bu sesle yaşıyorum. Belki öfke duyarsam geçer diye bakkala, kapıcıya ya da evdeki tozlara söyleniyorum. Hepiniz aynısınız diyorum, değişmeyecek görüntüler olarak önce hizalanıp , bir ara görünmez olup, sonra baskına gelir gibi dahil oluyorsunuz. Belki ihtimalsiz olan bir gecikmeyi sarkaç misali hayatımın orta yerine dikseydim koşulsuz ve dinamik bir doygunluk alanında yardımcı elemanlar olarak hayatımızın işvereni baskısı ve dinamiği olur ağaçların türküsünü karmaşık bir dille söylerdik. Yine garip garip konuşuyorum ama garip olmayanını bulamıyorum. Herkes pek bir hoş. Örneğin geçen gün Hale hanım, kuşlara buğday verdiğim için "mikrop oluyor buralar" dedi. bir şey demem gerektiği için "buğday değil de bulgur vermiş olsam belki daha kısa sürede tüketileceğini ve bu şekilde buğday sorunu yaşamayacağımızı" söyledim. Ertesi gün de buğdayları toprağa süpürdüm. Belki filiz verirler" kuşlar üzerinde uçarken "rengi ne de güzelmiş buraya bir daha gelelim" diye düşünür ya da birkaç köstebek faydalansa fena mı olur?
"Günler geçiyor," bu sözü sevdiğimden sık söylerim bilirsin, bir hedefin olduğu hissini verir. Günlere dahil olmasam bir seyirci gibi izlesem daha eylemsiz hissederdim ama öyle değil. Tren düdüğü ile başlayan sabahlarım, kompartmanlarda yaşayan bedbin sözcüklerim, yanar döner ifadelerim, kesikli çizgilerim, doğmamış kalbimle… Kimsenin kalbinin doğmadığına inanır oldum. Akşam vakti üzerime gelip bunaltıyorlar beni, ondan herhalde. Hale demişken geçenlerde bir akrabasından söz etti, genç bir çocukmuş, üniversitede mi okuyormuş, bıyıkları yeni çıkmışmış, "şiir, öykü yazıyor senin kitap okuduğunu görüyorum bir okusan diyorum belki çocuğun istidadı vardır,"dedi. "Hoppala". diyemedim tabi. "Estağfurullah, Hale hanım, neticede otorite değilim ama yani ne desem bilmiyorum ki, peki siz getirin bir ara göz atarım "deyiverdim. Birkaç hafta sonra elimde plastik malzeme ile ciltlenmiş orta kalınlıkta bir dosya ile geldi, hale. O akşam, mutfak masasının üstünde tuzluğun yanındaki gümüş rengi ekmek sepetinin yanında kaldı. Çay almak için girip çıktıkça gözüme takıldı ama görmek istemediğim biri gibi davrandım. Hafta sonu da ne çabuk geldi öyle, ev temizliği yapayım, epeyidir camları da silmemiştim, bir de turşu mu yapsam diye düşününce dosyadan saklandığımı iyice anladım. Akşam üzeri olmuştu, balkona çıktım, Güneş tekrarlı amacından sapacakmış gibi görünmüyordu. Ciddi bir duruşu vardır güneşin. Sanki bir önceki günün manzarasını biraz olsun değiştirebilmek kızıl tonlarıyla oynamak ya da ne biliyim biraz grilik eklemek için bulutlara nasıl durmaları gerektiğini söylüyor gibiydi. Gittiğinden beridir kırık olmayan sandalyeye oturur oldum. Düştüğüm gün gülmemiştin bile. Suçlu hissetmiş ve hemen tamirata girişmiştin. Gürgen ağacı yaşlıydı hani, daha fazla çiviye dayanacak gibi değildi.
Bazen söyleniyorum, nedir bu gençlerin kendilerini gösterme gayreti ? Yaz bir şeyler, sakla, mesela sen, gün yüzüne çıkarmış olsan çoktan imza günlerine katılır olurduk. Ama sevmezsin böyle şeyleri. "Entelijansiya bu ülkenin kökünün kibrit suyudur," dersin.
Açtım sayfaları gördüm bir hikmet. Sanki bir celali karşımda kılıcını sallayıp duruyor. Eridim, yok oldum.. Sonra yumuşadı neyse ki biraz ferahladım, nerede öfkelendin bu kadar çocuk diye yine söylendim. Sayfaları çevirdikçe pastel tonları çıktı karşıma, "insanın izi yoldur, yolu yapan arzusudur." dedim kendi kendime. O da yolunu buluyordu sanki.
"baktıysam denize
garip bir an olduğu içindir
maviyi özlediğimden değil
ben kendimi bilemedim hiç."
Geçen gün kuşlara yem verirken içlerinden birinin artık beni artık tanıdığını hissettim. Birkaç güne anlaşırız. Birazdan güneş batacak, bakmam lazım önce, sonra konuşuruz.