- 1851 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
AYASOFYA CAMİİ
AYASOFYA CAMİİ
Adet üzre müsait oldukça pazar yazıları yazıyorum. Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor,aslında gündemle pekte işim olmaz. Tarih üzere yazmaya gayret ediyorum. Ancak gündemdeki olay hem tarihi hemde milli olunca gündeme kayıtsız kalamadım.
Gündem; AYASOFYA CAMİİ
Ayasofya’nın tarihçesi ve bilinmeyenlerini sizin için derlemeye çalışacağım.
Bizans İmparatorluğu’nun merkezi, bugünkü Sultanahmet Camiî’nin de yer aldığı büyük alandır. Bugün Topkapı Sarayı’nın olduğu yerde Bizans İmparatorluğu’nun da sarayı vardı. Büyük yarışların yapıldığı ve savaş oyunlarının oynandığı büyük hipodrom, şimdiki Sultanahmet Camiî’nin olduğu alandaydı.
Osmanlı döneminde Ayasofya Camiî
Devletin en merkezî yerinde yer alan Ayasofya Kilisesi, Bizans İmparatorluğu ve Ortodoks Hristiyanlarının en büyük mabediydi.
AYASOFYA NE DEMEK?
Ayasofya, Yunanca’da “kutsal bilgelik” veya “ilahî bilgelik” manalarına gelir.
AYASOFYA NE ZAMAN YAPILDI?
Kilisenin yapımına Bizans imparatoru I. Konstantin zamanında başlandı. Ancak 360 yılında, II. Konstantin zamanında tamamlandı. Yapılan bu ilk Ayasofya, çıkan bir yangında harap oldu. 415 yılında İmparator II. Theodosios tarafından tamir edilerek yeniden ibadete açıldı. Çıkan bir ayaklanma sırasında bu sefer tamamen yandı. İmparator Jüstinyen, tamamen mahvolan bu kilisenin yerine muhteşem bir kilise yaptırmaya karar verdi. 532 yılında inşasına başlandı ve 537 yılında tamamlandı. Miletli İsidoros ve Trallesli Anthemius adında iki mimar tarafından inşa edildi. Kaynaklarda belirtildiğine göre inşaatında yaklaşık 10 bin kişi çalıştı.
Ayasofya meydanı
Yapımında kullanılan malzemeler, Akdeniz ülkelerinden getirildi. Artemis Tapınağı’nın sütunları Konstantiniyye’ye getirilerek Ayasofya’da kullanılmıştır. Günümüze kadar ulaşan Ayasofya, Jüstinyen’in yaptırdığı bu binadır.
LATİN İSTİLASI
Ayasofya, en kötü günlerini şehrin 1204 yılında Latinler tarafından istila edildiği dönemde yaşamıştır. Bir mabede layık görülmeyecek çirkinliklere maruz kaldı. Yağmalandı, tahrip edildi, değerli eşyaları ve kutsal hazineleri çalınıp Avrupa kiliselerine götürüldü.
Ayasofya Camiî ve Sultan 3. Ahmet Çeşmesi
1261 senesinde Bizans tekrar hâkimiyeti ele geçirdiğinde Ayasofya harap bir hâldeydi. Yağmalanan şehrin halkı, Ayasofya’yı tekrar diriltmeye çalıştılar. Fakat bu sefer de 1344 yılında yaşanan deprem, Ayasofya’nın ihtiyar vücudunu fazlasıyla yıprattı. Zor durumdaki devlet, bu güzel mabedini tamir ettiremediği için bir dönem ibadete kapatıldı. Halktan toplanan özel vergilerle ve bağışlarla 1354 senesinde tamir edilerek tekrar ibadete açıldı.
AYASOFYA’NIN ÖZELLİKLERİ
Ayasofya’nın ölçüleri 100 m x 70 m’dir. Yaklaşık 7500 m²’lik bir iç alana sahiptir. İki katlı bir yapısı vardır. 40 tanesi alt katta 67 tanesi üst katta olmak üzere içinde toplam 107 adet sütun vardır. Sütunların en uzun olanları yaklaşık 20 metredir. Sütunların yarıçapı 1,5 metre ve tahmini ağırlığı 70 tondur. Binada kullanılan sütunların çoğu, binadan daha eskidir. Bunun sebebi de sütunların Anadolu’daki çeşitli mabetlerden buraya getirilmesidir.
Ayasofya Hat Levhaları
Bizans döneminde kubbesinin çökmesi ve yeniden tamir edilmesi sebebiyle kubbe tam yuvarlak değil, elips şekline yakındır. İki farklı yarıçapı vardır. Kubbe çapı 30.80 ile 32.6 m’dir. Kubbe yüksekliği 55.60 m’dir.
AYASOFYA’NIN KİLİSEDEN CAMİYE ÇEVRİLMESİ
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet şehri fethettiğinde tam 916 yıl boyunca kilise olarak kullanılan bu mabedin hayatında tertemiz ve yeni bir sayfa açıldı.
“İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!” (Ahmed, IV, 335; Hâkim, IV, 468/8300.)
Ayasofya Camiî ve İstanbul boğazı
Fatih Sultan Mehmet, şehri fethettiğinde kendisine ganimet payı olarak sadece Ayasofya’yı aldı. Kilise fetihten sonra bizzat Fatih’in imam olarak kıldırdığı ilk cuma namazı ile Sultan tarafından vakfedilerek camiye çevrildi.
Ayasofya, Sultan II. Mehmet tarafından özellikle korundu. Mabede zarar verecek, kutsal değerini aşağılayacak en ufak bir harekete bile girişilmedi. Kilise olduğu yıllardan kalan süslemelerine hiçbir zarar verilmedi. İslâm inancına ters olan mozaik süslemelerinin üzerine sıva çekilerek kapatıldı.
AYASOFYA VAKFİYESİ
Sultan II. Mehmet, camiye gelir getirmesi için Ayasofya’ya birçok mal bağışladı. Kısa süre içinde camiye bir mihrap, minare ve medrese yaptırdı. Sonraki dönemlerde Sultan II. Bayezit tarafından bir minare, Sultan II. Selim tarafından da iki minare daha ilave edildi. Sultan II. Selim zamanında ilave edilen minareler, Mimar Sinan tarafından yapıldı. Aynı zamanda Mimar Sinan, Sultan II. Selim’in emriyle Ayasofya Camisi’ni tamir etti. Etrafına inşa edilen ve camiye zarar vermeye başlayan evler ve binalar yıktırıldı. Caminin kubbe- sini taşıyan yan duvarlar, takviye payandalarıyla kuvvetlendirildi. Böylece ihtiyar Ayasofya, köhne Bizans gibi çöküp gitmekten kurtarıldı.
FETHİN SEMBOLÜ
Sultan I. Mahmut ise Ayasofya’nın güzelliğine güzellik katan sanat harikası bir şadırvan, sıbyan mektebi, aşhane-imaret, kütüphane ve yeni bir hünkâr mahfili ile mihrap inşa ettirdi. Böylece bir külliyeye dönüşen Ayasofya, tarih boyunca hiç görmediği bir özenle Osmanlı Devleti’nin en gözde mabedi oldu. 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, Türk milletinin nazarında daima fethin aziz bir hatırası haline geldi.
Ayasofya Camiî ve dolunay
Dünya mimarlık tarihinin en muhteşem eserlerinden biri olan Ayasofya, yaklaşık 15 asır ibadethane olarak kullanıldı. Bu bakımdan dünyanın en eski mabetlerinden biridir.
Bahçesinde yer alan türbede birçok Osmanlı Sultanı defnedildi. Sultan II. Selim, Sultan III. Murat, Sultan III. Mehmet, Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim ile bazı hanedan mensupları bu türbede medfundurlar.
Caminin Osmanlı tarihinde şahit olduğu en mühim hadiselerden biri, Mısır’ın fethedildiği 1517 yılında gerçekleşti. Halife-i Müslimîn III. Mütevekkil halifelik görevini, Ayasofya Camiî’nde düzenlenen bir merasimle Yavuz Sultan Selim Han’a devretti. Camide minbere çıkan halife, Yavuz’un hilafetini ilan ederek hırkasını Sultana giydirdi. O zamana kadar halifeler için, “Hâkimü’l-Harameyni’ş-Şerîfeyn (Mekke’ye ve Medine’ye hükmeden)” sıfatı kullanılırdı. Yavuz Sultan Selim, “Biz Mekke’ye ve Medine’ye hükmedemeyiz. Ancak hizmet edebiliriz.” diyerek bu sıfatı “Hâdimü’l-Harameyni’ş-Şerîfeyn (Mekke’nin ve Medine’nin hizmetçisi)” şeklinde değiştirdi.
AYASOFYA NASIL MÜZE OLDU?
"3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Cami tarihi günlerinden birini yaşamıştı. Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında, davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan,Türkçe kamet, Türkçe Kuran, o gece görücüye çıkmıştı. Radyo, geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı. Atatürk’ün talimatı ile gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi, ertesi gün gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü, Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. "
"1930’lu yıllarda İstiklal Caddesi’ndeki ünlü Tokatlıyan Oteli’nde 12 Haziran 1929 akşamı 8 zengin ve ünlü Amerikalı bir akşam yemeği için bu otelde buluşmuşlardı. Ayasofya’nın kaderini değiştirecek Bizans Enstitüsü bu otelde kuruldu. O Amerikalılardan biri 10 yıl önce de başka bir görev için İstanbul’a gelmişti"
"Charles Crane ABD’li zengin bir iş adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından toplanan Paris Konferansı sonrası, ABD Başkanı Wilson’ın talimatıyla kurulan komisyonun üyesi olarak Osmanlı coğrafyasını dolaştı. Görevi Osmanlı devletinde Amerikan mandasının koşullarını araştırmaktı. İstanbul’da ABD mandası yanlısı çevrelerle görüşmeler yaptı. Sivas Kongresi’ne davet edildi. Yerine gönderdikleri Amerikalı gazeteci, Mustafa Kemal ile 3 saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Ülkesine döndüğünde verdiği raporda şöyle yazmıştı: İstanbul artık sadece Türklere bırakılamaz. Dünya barışı için şehir uluslararası bir güç tarafından yönetilmelidir.
Boston, Paris ve İstanbul’da ofisleri olan enstitünün esas fikir babası ise 58 yaşındaki Thomas Whittemore’du. Üniversalis Kilisesi’nin öncülerinden olan büyük babasının adını taşıyan Whittemore, Bostonlı varlıklı bir aileden geliyordu. Dindar, bekar ve vejeteryandı. Geniş bir çevreye sahipti. Mısır ve Yunanistan’da arkeolojik kazılara katılmıştı. Birinci Dünya Savaş yıllarında Bolşevik devriminden kaçan mülteciler için yardım faaliyetleri yürütürken, yolu İstanbul’a düşmüştü."
MOZAİKLER İÇİN ANKARADAN İZİN ALINIYOR
"Thomas Whittemore’a Ayasofya Camii’nin sıvaları altında kalan mozaikleri ortaya çıkarmak için izin veren 7 Haziran 1931 tarihli Bakanlar Kurulu kararının altında, Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet İnönü’nün imzaları vardı. Thomas Whittemore’un izni nasıl aldığının cevabını ise Bizans Enstitüsü’nün tüm arşivinin yer aldığı Washington’daki Dumbarton Oaks Kütüphanesi’nde buluyoruz.
1950 tarihinde enstitünün başkanı tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazılan bir yazıda, 1931 yılında Ayasofya izninin dönemin Ankara Büyükelçisi Joseph C.Grew sayesinde alındığı anlatılıyor. 1922 ve 1932 yılları arasında ABD’nin ilk Türkiye Büyükelçisi olan Grew, 1919’da Paris Konferansı’nda ve ardından 1923’te Lozan Barış Konferansı’nda ABD heyetinin başındaki isimdi.
Ankara’nın Ayasofya’daki mozaiklerin ortaya çıkarılması için Bizans Enstitüsü’ne izin vermesi büyük ses getirmişti. Türkiye’deki gazeteler, haberi iznin verilmesinden 2 ay sonra New York Times’ın haberinden öğrenmişti. Gazetelerin o günkü birinci sayfalarında New York’tan İstanbul’a uçan iki Amerikalı havacının ve ABD elçisinin Atatürk tarafından kabulü, Atatürk’ün ABD Başkanına gönderdiği samimi mektunun haberleri vardı. Bir de Ayasofya ile ilgili, yetkililerin yaptığı, ’Amerkalılar şeklini bozmadan tamir edecekler’ cümlesinin altının çizildiği açıklamaları.
"Thomas Whittemore ve ekibi, Ayasofya’daki çalışmalarına aylar sonra başlayabildi. Birinci yıl caminin dışındaki koridorlarda bulunan mozaikler ortaya çıkarıldı. Cami hâlâ ibadete açıktı. Ramazan ayında görkemli bir Kadir Gecesi’ne ev sahipliği yapmıştı. Sıra esas meseleye gelmişti. Peki caminin içindeki resimli mozaikler nasıl ortaya çıkarılacaktı. Tam bu sırada Thomas Whittemore, Ankara’dan bir davet aldı."
Thomas Whittemore, Atatürk tarafından Birinci tarih Kongresi’ne davet edilmişti. Whittemore’u Ankara Garı’nda bir yıl sonra eğitim için gittiği İngiltere’den dönerken trenden düşüp hayatını kaybedecek Atatürk’ün manevi kızı Zehra karşıladı. Birlikte geçtikleri Marmara Köşkü’ndeki davette ise onu Atatürk bekliyordu.
Whittemore, o davetle ilgili şunları aktarmıştı: Hükümetin davetlisi olarak Ankara’ya gittim. Gazi, kendisinin genç evlatlığı Zehra Kemal’i beni karşılaması için istasyona yollamıştı. Gazi’nin kızı beni Marmara Köşkü’ne götürdü. Saat 5 buçuk gibi Cumhurbaşkanı geldi. Zehra Kemal önce benim için tercüme etti. Daha sonra biz Fransızca konuşmaya başladık. Bana Ankara’da kaç defa bulunduğumu sordu ve şehri 5’inci defa ziyaretim olduğunu duyduğunda bundan memnun oldu.
Kızının İngilizce bilgisi ve onun Amerika ya da İngiltere hususunda ne düşündüğünü konuştuk. Ben kesinlikle İngiltere’yi tavsiye ettim. Köşk çok sıcaktı ve o terasa geçmeyi önerdi. Fotoğraflar benim Bizans sanatını anlatırken, onun da yoğun konsantrasyonun olduğu sırada çekilmiş. "
"3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Cami tarihi günlerinden birini yaşamıştı. Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında, davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan,Türkçe kamet, Türkçe Kuran, o gece görücüye çıkmıştı. Radyo, geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı. Atatürk’ün talimatı ile gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi, ertesi gün gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü, Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. "
"FETİHTEN SONRA MOZAİKLERİN YÜZLERİ KAPATILMIŞTI"
"Fethedildiğinde bütün mozaikler meydandaydı. Daha geç devirlere ait bazı imparatorların, imparatoriçelerin portreleri falan da vardı. Onlar da bazı bağışlarda bulunmuşlar Ayasofya’ya, bu nedenle yan yana bu kişileri mozaik olarak tasvir etmişlerdi.
Fethedilen şehirde en büyük kilise camiye dönüştürülür. Bu fehtin alametidir. Yani bu fethedilen bütün şehirlerde olmuştur. Atina’da mesela, Akropol tepesindeki eski mabet, Hristiyan döneminde kiliseye çevrilmiştir. Sonra fethedildikten sonra camiye dönüştürülmüştür. Bir müddet böyle kalmıştır.
Ayasofya’daki mozaiklerin yabancı seyyahlardan 18.yüzyıla kadar görenler var. Bazılarının sadece yüzlerini kapatmışlar fakat gövdeleri kıyafetleri falan belli. Ondan sonra 18.yüzyılın sonralarına doğru biraz galiba hava değişmiş, durum değişmiş ve bu resimleri tamamen kapatmaya başlamışlar. Yalnız 18.yüzyılın ortalarından itibaren ince bir badana tabakası ile örtülmüş. Yani altındaki şekiller hayal meyal farkedilirdi. Ben de 1933’te ortaokul öğrencisiyken oraya gittğimde daha henüz camiydi orası. O zaman flu bir halde figürler fark ediliyordu. Daha üzerleri açılmamıştı. "
TOKATLIYAN OTELİ’NDEKİ AKŞAM YEMEĞİ
O dönemle ilgili dikkat çeken bilgiler vererek şunlar "1930’lu yıllarda İstiklal Caddesi’ndeki ünlü Tokatlıyan Oteli’nde 12 Haziran 1929 akşamı 8 zengin ve ünlü Amerikalı bir akşam yemeği için bu otelde buluşmuşlardı. Ayasofya’nın kaderini değiştirecek Bizans Enstitüsü bu otelde kuruldu. O Amerikalılardan biri 10 yıl önce de başka bir görev için İstanbul’a gelmişti" dedi.
Oğur, şöyle devam etti: "Charles Crane ABD’li zengin bir iş adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından toplanan Paris Konferansı sonrası, ABD Başkanı Wilson’ın talimatıyla kurulan komisyonun üyesi olarak Osmanlı coğrafyasını dolaştı. Görevi Osmanlı devletinde Amerikan mandasının koşullarını araştırmaktı. İstanbul’da ABD mandası yanlısı çevrelerle görüşmeler yaptı. Sivas Kongresi’ne davet edildi. Yerine gönderdikleri Amerikalı gazeteci, Mustafa Kemal ile 3 saat süren bir görüşme gerçekleştirdi. Ülkesine döndüğünde verdiği raporda şöyle yazmıştı: İstanbul artık sadece Türklere bırakılamaz. Dünya barışı için şehir uluslararası bir güç tarafından yönetilmelidir.
Boston, Paris ve İstanbul’da ofisleri olan enstitünün esas fikir babası ise 58 yaşındaki Thomas Whittemore’du. Üniversalis Kilisesi’nin öncülerinden olan büyük babasının adını taşıyan Whittemore, Bostonlı varlıklı bir aileden geliyordu. Dindar, bekar ve vejeteryandı. Geniş bir çevreye sahipti. Mısır ve Yunanistan’da arkeolojik kazılara katılmıştı. Birinci Dünya Savaş yıllarında Bolşevik devriminden kaçan mülteciler için yardım faaliyetleri yürütürken, yolu İstanbul’a düşmüştü."
DÖNEMİN BAZI GAZETELERİNDE DİKKAT ÇEKEN HABERLER
"Bu destek bile dedikoduları bitirmemişti. Her gün gazetelerde Whittemore’un sahtekar olduğu, camide haç mozaiklerinin çıkarıldığı, Ayasofya’nın tamire ihtiyacının olmadığı haberleri yayılıyordu. Dedikodular artınca eski Müzeler Müdürü olan Milletvekili Halil Ethem bey, destek için gazetecilerle birlikte Ayasofya’ya gitti. Whittemore’u yanına aldı. Gazetecilere İslam’da resmin haram olmasının sonradan uydurma olduğunu, devrin Cumhuriyet devri olduğunu hatırlattı.
Ve 25 Ağustos 1934. Eğitim Bakanı Abidin Özmen, aldığı bir emri Başbakanlığa bildiren bir yazı yazdı. Yazıda ’Aldığım büyük şifai emir üzerine Ayasofya Cami’nin müze haline konması için icap eden tatbikata başlanması hakkındaki emrin bir suretini arz ederim efendim’ ifadeleri yer alıyordu.
Hemen bir komisyon oluşturuldu. yapılacaklar listesi iki gün sonra hazırdı.
"Müdür Muzaffer Ramazanoğlu zamanında, ilk defa bir tane Ayasofya müzesi hatıra defteri diye kocaman br defter yapılmış. Bu defterin birinci sayfasına ilk hatıra olmak üzere bir hatıra yazıldı. O da Atatürk zamanında bakanlardan biri olan o zaman Milli Eğitim Bakanı olan zat, o hatıratını yazıyor. Diyor ki, Atatürk akşam sofrasında Ayasofya’yı müzeleştirsek ne dersiniz diyor yanındakilere. Ertesi gün de hemen Atatürk’ün arzusu bu merkezde, Vakıflar İdaresine Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ilk yazıyı yazdık diyor. Ayasofya’yı derhal cami teşkilatından çıkarıp teslim edin diyor. Bu defteri bulamıyorlar şu anda yok."
O dönemden sonrası şöyle anlatılıyor: "Ayasofya’nın müze olacağı haberi bomba gibi düşmüştü. Yunus Nadir’in Cumhuriyet Gazetesi de kararı birinci sayfasından çıkan yazıda sert bir biçimde eleştiriyordu. O günkü gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı. Sultanahmet için de kütüphaneye çevrilme kararı verilmişti. 24 Kasım 1935 günü altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü’nün imzalarının olduğu bakanlar kurulu kararıyla Ayasofya müzeye çevrildi.
Kararname şöyle başlıyordu: Eşsiz bir mimarlık sanatı abidesi olan, İstanbul’daki Ayasofya Camisi’nin tarihi vazifesi itibariyle müzeye çevrilmesi, bütün şark alemini sevindireceği, insanlığa yeni bir ilim müessessesi kazandıracağı, cihetle bunun müzeye çevrilmesi"
10 Aralık 1935 günü Ayasofya’nın dış parmaklıklarına bir levha asıldı. Yazıda, ’Müze tamir ve tasnif sonuna kadar kapalıdır’ yazılıydı.
Böylelikle Müzeye çevrildi.
FATİH SULTAN MEHMET’İN BEDDUASI
İstanbul’un Fatih’inin; yani caminin ikinci sahibi Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’yı cami olarak vakfettiğinde yaptığı bedduası şöyledir:
“Benim bu camimi camilikten çıkaranlar; Allah’ın, meleklerin ve bütün Müslümanların lanetine uğrasınlar! Onlar hiçbir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar! Yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiç kimse bulunmasın!” (Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, s.131.)
Cami içinde yer alan “Allah”, “Muhammed” ve dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu hat levhaları ayrı bir özellik taşımaktadır. Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan bu levhalar, 7,5 metre çapındadır. İslâm hat sanatının bu ebattaki en büyük örnekleridir. Restorasyon çalışmaları sırasında yerlerinden indirildi; fakat büyüklükleri sebebiyle kapılardan dışarı çıkarılamadı. 1951 senesinde dönemin başbakanı Adnan Menderis’in emriyle tekrar yerlerine konuldu.
“Gezintilerimde bir hakîkat keşfettim. Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minâresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor! Selim’in Hırka-i Saâdet önünde okuttuğu Kur’an ki hâlâ okunuyor.” (Yahya Kemal Beyatlı, Aziz İstanbul, s. 120.)
Müzeye çevrildikten sonra Bizans Enstütüsü’nün çalışmaları devam ediyor, hatta Kariye Camiindeki Mozaiklerde ortaya çıkarılıyor ve Bir yıl sonra İstanbul’a gelen İngiltere Kralı Edward’ı müzede bizzat o gezdirmişti. 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Whittemore’a çalışmaları için bir tebrik mektunu yazmıştı.
"Thomas Whittemore İstanbul’da uzun yıllar Pera Palas otelde kalmıştı. 1940’ların sonuna doğru onun için artık İstanbul’da hava değişmeye başlamıştı. çalışmaları durdurulmuş, Amerika’ya dönmek zorunda kalkmıştı. 1950 yılında Washington’da Dışişleri Bakalığı koridorunda kalp kirizi geçirip vefat ettiğinde 79 yaşındaydı. O gün Dışişleri Bakanlığı’na 2 yıl sonra Dışişleri Bakanı olacak Foster Dulles ve CIA Şefi kardeşi Elan Dulles’u ziyaret için gelmişti. Ziyaretten sonra yeniden İstanbul’a dönmeyi planlıyordu. Koridordan yere düştüğünde elinde Ayasofya’da ortaya çıkardığı mozaiklerin fotoğraf albümü vardı."
Artık bu kalp krizine neyin sebeb olduğunu bilemeyiz ancak Fatih Sultan Mehmet Han’ın Bedduası gün gibi aşikardır.
Önemli Not; Dini siyasete alet edene veyl olsun...
Araştırmacı Yazar İlhan Erdem
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.