- 403 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YAĞMUR ALTINDA
Hafta sonu. Bahçeli evimizin balkonda keyfimize keyif katıyoruz, artı zirveye taşımaya çalışıyoruz. Semaver fokur fokur fokurduyor, hemen yanı başımızda. Semaverde çayın tadı da bir başka oluyor hani. Biraz da duman altı oluyoruz ama değiyor tabi.
Vakit ikindi. Gözlerimin önünden bembeyaz paçalı bir güvercin uçup gitti. Kısa bir süre görmeme rağmen hayran oldum. Rabbim ne de güzel yaratmış. Sanki gözlerimize sokuyor; “Bakın, görün, tefekkür edin, hayretiniz artsın.” der gibi. Gökte, yerde kısacası her yerde, ne kadar da çok hayretlik ve ibretlik şeyler var, bir bilseniz. Gören gözlerden, düşünen akıl ve zihinlerden istenen ve beklenen de bu olmalı. Fakat gaflet ve ülfet dediğimiz kalın perdeler, gözlerimizin ve akıllarımızın önüne geriliyor, basiretimiz bağlanıyor ve akıl tutulmaları yaşıyoruz.
Diğer balkonumuzda bir misafirimiz varmış. Ben de sonradan öğrendim. Paçalı beyaz bir güvercin. İkindi vakti gözümün önünde süzülüp giden güvercinin ta kendisi olmalı. Bir haftadır bizim balkonda konaklıyormuş. Komşu söylemiş eşime. Oh ne güzel, çok sevindim. Eşim yiyecek içecek bir şeyler koymuş önüne. Önceleri çekinmiş, sonra biraz atıştırmış.
Güvercinin evcil olduğu her halinden belli. Yolunu şaşırmış, evini kaybetmiş olmalı. Bu ziyareti, bir müjde, bir güzellik ve bir ferahlık olarak kabul ediyorum. Hayatta tesadüfe yer yok. Muhakkak ki, Yaradan uğratmış yolunu bize. Elbette ortada apaçık bir müjde, ayağında sarılı bir nâme yok. Müjde gizli ve gizemli, esrara bürünmüş, şifreli ve kodlu olmalı. Çöz çözebilirsen. Anla ne anlayabilirsen. Onu çözecek keskin bir zeka lazım, künhüne vakıf olup yorumlayabilecek feraset ve basiret sahibi ehli kalp bir yorumcu olmak lazım.
Kendimi çok da zorlamama gerek yok. Zaman iyi bir müfessir. Bekleyip göreceğiz. İyi şeyler ümmîd ederek hayatımıza devam edeceğiz. Böylesi güzellik ve müjdeler hayatımıza şevk veriyor. Canımız biraz şevk istedi besbelli. Arzularımız çok. Bitecek gibi değil. Tadına vardıkça, sahip oldukça daha da çok istiyoruz. Gözlerimiz aç, doyması neredeyse imkânsız. Kuş yavrusu gibi ağzımız sürekli açık; “Daha yok mu, daha yok mu?” deyip duruyoruz. Buna Araplar “Hel min mezid, hel min mezid” diyorlar. Vadiler dolusu altını olan da aç, yedi deve yükü hazine anahtarına sahip Karun da aç. Bu açlık, gözlerimizi toprak dolduruncaya kadar da geçecek gibi görünmüyor. Rabbim Karun’un acı sonundan saklasın. Ne korkunçtur, bu yedi kat yerin dibi. Ne korkunçtur, cehennemin çekirdeği mağma tabakası. Düşünmek bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Ne diken etmesi? İliklerime kadar her tarafım yandı. Büyük bir azab içindeyim. Nereden nereye geldik. Müjde dedik, ümit dedik, güzellik ve ferah dedik ruhumuzu kararttık. Neyse biz aydınlığa doğru yol alalım.
Fakat vakit gece oldu. Gündüzün nurlu göz çukurlarına karanlık doldu. Bir yandan da çisil çisil yağmur yağıyor. Rahmet hazinelerinden katre katre, letafetle nüzul ederek ağaçların yapraklarını okşuyor. Tam o esnada bir de yatsı ezanı başladı. Harika bir ses cümbüşü, İlâhî bir mûsıkî.
Bu mûsıkî, tenimden, kemiklerimden ve iliklerimden kalbime ve ruhuma süzülüyor, rahmetin nuranî dokunuşlarını dalga dalga hissettiriyor. Cesedim yokmuş gibi oluyor, belki de inceldikçe inceliyor. Kendimi rûhânî bir varlık gibi hissediyorum. Bu hâletten kopmak istemedim. Bunu kim isterdi ki?
Topladım eşimi yavrularımı. Balkonda huşu içerisinde, o İlâhî bir mûsıkî eşliğinde yatsı namazımızı eda eyledik. O ne tatlı bir hâletti yâ Rabbi!
Daha ne olsundu? İşte bizim huzurumuz, müjdemiz, sevincimiz, ferahlığımız, göz aydınlığımız, şifremiz, sırrımız! Çok şükür. Allah’ım Sana yağmur taneleri adedince şükürler olsun.
YORUMLAR
Kulluk bilinci ile tadını çıkarabildiğimiz zaman hayat daha da bir anlamlı oluyor aslında... Şairin dediği gibi, ateş yanınca kül, insan yanınca kul oluyor... Ne mutlu kulluk bilincine varanlara, ne mutlu tefekkür ile zamanını geçirenlere... Kuşlara yem verenlere, kedileri besleyenlere, diğer canlılara eziyet etmeyenlere, ne mutlu... Rahmet hepimize değsin, hem gökten hem de yerden...