Kuşlar
Kuşlar deyince aklıma birden Sait Faik’in "Son Kuşlar" hikâyesi geldi. Şimdi:
-Eee geldi de ne oldu diyeceksiniz.
İlla bir şey mi olması lazım. Geldi işte...
Sonra, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin ordusunu gagalarında taşıdıkları mercimek büyüklüğündeki taşlarla telef eden Ebabil kuşları geldi. Ardından Besmele çekip fil suresini okudum.
Bir de aklıma Peygamber Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellemin dedesi Abdulmuttalip ile Ebrehe arasında geçen konuşma geldi:
Ebrehe’nin ordusu Kâbe’yi yıkmaya gelirken. Mekke halkının yolları üzerinde yayılan develerine de el koyarlar. Bu develerin içerisinde Peygamber Efendimiz’in dedesi Abdulmuttalip’in de develeri vardır.
Abdulmuttalip, bu nedenle Ebrehe’yle görüşme talebinde bulunur. Görüşme talebi kabul edilir.
Ebrehe’nin yanına gider. Ebrehe ne istediğini sorar. Abdulmuttalip de devenlerini istediğini söyler.
Ebrehe gülerek:
- Ben de Kâbe’yi yıkma! Diyeceğini sanmıştım;ama sen develerini istiyorsun. Der.
Abdulmuttalip de
-Kâbe’nin sahibi var. O onu korur. Ben kendi develerimi istiyorum. Diye cevap verir. Develerini alır. Sonra,
sonrası malum. Allah Cellecelalühü Ebabil kuşları vasıtasıyla ordusu ve fillerle Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’yi bozguna uğratır, perişan eder... Uzun söze ne hacet.
İbrahim Kilik