- 482 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
MUHİTTİN VE KİRAZ HANIM
Okulda katıldığı üçüncü oturumun sonunda, rehber öğretmen döndü ve sordu oturuma katılan kadınlara:
----Bugün ceplerinize neler koydunuz bakalım? Evlerinizde nasıl değişiklikler yapacaksınız? Bu hafta ki oturum size neler kattı?
Kadınlar birbirlerine baktılar, kim söz alacak diye. Bir taraftan da kafalarında toparlamaya çalışıyorlardı neler anlatılmıştı neler konuşulmuştu bu hafta diye.
Kiraz Hanım söz almak istedi. Rehber öğretmen Kiraz Hanım’ın söz almak istemesine çok sevinmişti.
Utangaç ve içine kapanık bir insan olan Kiraz Hanım eşiyle sorunlar yaşıyordu. Bu sorunlar yüzünden sık sık tartıştıklarından bahsetmişti.
Kendine güvenini yitirmiş bir kadındı...
Eli ayağı birbirine dolaşarak konuşmaya başladığında sesi de titriyordu:
----Ben bu hafta gocamla ben diliyle gonuşcam.
Rehber öğretmen Aysun Hanım gülümseyerek söze girdi:
----Veee etkin dinleme yaparak, onun da konuşmasına fırsat verecek, sağlıklı bir iletişim kuracaksın değil mi?
----İnşallah Hocam. Benim bek ümidim yok ama deneyecem bakalım "eve her akşam geç gelmesinden bıktım artık!" derken gözleri doldu.
Eve gittiğinde akşam eşiyle yapacağı konuşmayı, düşündükçe içi içine sığmıyordu Kiraz Hanım’ın.
Çok geç bir saatte eve gelen kocasını güler yüzle karşıladı. Yemeğini yemesini bekledi. Çay içerken neşeli bir anını kollayıp konuşmaya başladı:
----Muhittiinn ! Sana bişey söyleyecem gızma emi?
Aslında Muhittin Bey karısının ne diyeceğini biliyordu:
---Bıktım senin bu geç gelmelerinden, metresin mi var? Dostun mu var? Yeter artık çektiğim çile...
Kendini savunmaya hazırdı. Suçlamalarına alışmıştı artık. Dır dır dır. Vır vır vır...
"Şu kadınların dır dır etmekten başka bildikleri bir şey yok ki zaten." Diye homurdandı. Karısına duyurmadan.
Kiraz Hanım derin bir nefes aldı ve söze başladı:
----Sen eve geç geldiğin zaman, gendimi çok kötü hissediyom. Sanki bana değer vermiyomuşun gibi geliyor. Seni özlüyom. Sen eve erken geldiğin zaman çok mutlu oluyom.
Tam hazırlandığı gibi konuşmasını eksiksiz yapmışlığın rahatlığı ile, derinden bir oh çekti. Kocasına belli etmemeye çalışarak gizli gizli güldü. Bıyık altından.
Azıcık da bıyıklı bir kadındı Kiraz Hanım...
Kiraz Hanım konuşması bitince kocasının boşalan bardağını doldurmak için mutfağa gitti. Geri döndüğünde kendinden çok emin bir tavırla bardağı kocasına uzattı.
----Buyur canım.
Kocasının yanına oturdu, onunla birlikte çayını yudumlamaya başladı.
Muhittin Bey’in karısına bakışları çok komikti. Sanki karısı gitmiş yerine bir başkası geçmiş gibiydi.
Garip garip baktı karısının yüzüne. Bir tuhaflık vardı bu işte.
Savunmasını hazırlamıştı. Ama karısı suçlama yapmamıştı ki kendini savunsun.
Yok yok, bu iş hiç hoşuna gitmemişti. İşten çıkınca arkadaşları ile kahvede takılıp eve geç gelmesi yüzünden, sık sık şikayetlenen karısı bu kadar kısa bir konuşma yapmamalıydı.
Kavga etmeleri lazımdı ki evden çıkmak için bahanesi olsun.
Sinirlenmesi, bağırıp çağırması ve büyük bir öfkeyle kapıyı çarpıp evi terketmesi; soluğu kahvede alması gerekiyordu.
Bir tartışma ortamına ihtiyacı vardı. Ama karısı kuzu gibi sessizce çayını içiyordu.
Acaba kafasını bir yere mi çarpmıştı. Ölümcül bir hastalığa mı yakalanmıştı yoksa?
Karısının mutfağa bulaşık yıkamaya gitmesini fırsat bilerek, bir dedektif gibi yatak odasına geçti.
Karısının çantasını karıştırdı. Hiç bir şey yoktu. Bu durumu açıklığa kavuşturacak ne bir ilaç ne de bir tahlil sonucu vardı.
Komidinin üzerinde duran, dosyayı incelemeye başladı.
Karısının üç haftadır kızının okulundaki seminere katıldığını biliyordu. Ama
hiç ilgisini çekmediği için üzerinde durmamıştı.
Bu akşam karısının garip hallerini görünce iyice bir meraklanmıştı. Dosyayı karıştırmaya başladı.
"Bizim garı elden gidecek. Bir bakayım şu dosyaya.
"Neler anlatıyorlar?
"Neler öğretiyorlar?
Merak içinde, göz gezdirdi. Evet işte aradığını bulmuştu.
Derin bir nefes alıp, sırıttı. Dosyayı yerine bırakıp usulca odadan çıktı.
O akşam kahveye gidemedi. Sevgili karısıyla birlikte pembe diziler izleyip, kabak çekirdeği çitlediler.
Bir hafta sonraki toplantıda; öğretmen merakla sordu Kiraz Hanım’a:
----Anlat bakalım, Kiraz Hanım. "Ben dili" işe yaradı mı? Eşin nasıl karşıladı?
Kiraz Hanım,; canı sıkkın bir şekilde cevap verdi:
----Akşam ben dili ile gonuştum. İşe yaradı aslında hiç kavga etmedik. Kahveye de gitmedi.
Sabah oldu. İşe giderken sordum:
"Akşam eve kaçta gelecen? diye. Ellerimi tuttu gözlerimin içine bakarak:
----Karıcığım, tüm gün iş yerinde çok yoruluyorum. Kafam şişiyor bilgisayar başında."
"Arkadaşlarımla biraz tavla, biraz okey oynadığım zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Mutlu oluyorum."
"Aksi takdirde eve sinirli geliyorum. Beni anlamanı rica ediyorum. Anlayışın için teşekkürler. Seni çok seviyorum."
"Benim mutlu olmamı istersin değil mi karıcığım? Dedi.
Tüm sınıf merak içinde Kiraz Hanım’ı dinliyordu.
Öğretmen Aysun Hanım heyecanla sordu:
----Eeee sen ne yaptın peki?
Gözleri dolu dolu cevap verdi:
----Ne yapacam ki Hocam!
"Ben diliyle gonuşunca bizim herif, ben de mecburen;
"Etkili dinleme yapmak zorunda galdım...
...
YORUMLAR
Öykünüz tebessüm ettirdi Asude Hanım!
Herkes sorumluluklarını bilerek hareket etse aile içinde sorun olmaz sanırım. Birazda empati yapmak gerekiyor. Anlamak ve birbirimize anlayış göstermemiz gerekiyor. En önemlisi de yaşarken herkes birbirini kıymetini bilmesi gerekiyor.
Güzel bir öyküydü. Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla...
Merhaba Asude Hanım,
Güzel bir anlatımla yazılan güzel bir hikaye, günümüzün ailelerinde her gün karı kocalar arasında geçen diyaloglardan bir örnek. "Ben" dili, "Biz" dili... Diller elbette araçtırlar yerinde kullanılırlarsa. En güzel dil, sevgi pınarının beslediği "SEVGİ DİLİDİR". Hani boşa dememişler, "Tatlı dil yalını deliğinden çıkarır" diye...
Öğretmenim;
Eğitim denildiği zaman ülkemizin insanlarının akıllarına sadece okullarda yapılan eğitim ve öğretimler geliyor çoğunlukla, bu yanlış anlayışı kıramadık bir türlü. Yüksek okullarda tahsil yapmış olabiliriz, her türlü mevkilerde görev yapmış olabiliriz, ama genel eğitim mekteplerinde bir türlü yetişme imkanına sahip olmayan bir toplum olmuşuz. Örnekler o kadar çoktur ki, her gün çarşı pazarda, toplu taşıt araçlarında birbirlerimize tahammül edemez hale gelmişiz, maalesef...
Sayfanızda saygı kurallarının dışına çıktıysam affola..
Güzel yüreğiniz gibi kaleminiz var olsun....
Ne ben ne biz dili öncelikle sevgi dil.
Haziranda yirmi yedi kadın öldü yirmi yedi annemiz öldü anlayacağınız.
Neresinden başlasak tutarsız ve karmakarışık televizyon dizilerini özenenler mi
okuduğu haberi örnek alan mı hangisini anlatsak hangisini yazsak acı hüzün gözyaşı ve geride yetim kalan canlar yetim kalan duygular.
Yaşarken ilk önce sevmesini öğretsinler sevmesini
Sevmesini bilen ülkesini de işini de sever