- 675 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Dağların Nûru
Bir ateş yak. Işığınla aydınlansın
Yak ki ısınsın bu garip.
Ey! dağların nûru!
Beni yapayalnız bırakıp gitme
Işığınla aydınlatmıştın karanlıkları
Yine yansın ışığın.
Yapayalnız kaldığım mağaramda huzmelerin saçılsın.
Çok soğuk çıktı bugün. Bugün çok sert esti rüzgâr.
Çok üşüdüm nûrum. Beyaz tülbentiyle odama gelen anam gibi gelseydin. Bir battaniye olsaydı elinde, örtseydin üzerime.
Sonra, bak; bugün hep gözlerime bir bulut çöktü.
"Yanmadan, pişmeden yazılmaz" derdin ya. Yine dinlemedim seni. Kilitledim o mağaraya kendimi. Mum ışığında, elimde fâkir kalemim, o garip hâllerimi yazmadan edemedim.
Üç şey vardır, bunlar gösteriş için olmaz:
İnsan gösteriş için dağların zirvelerine çıkamaz. Zirvelere tırmanırken bunu anladım.
İnsan gösteriş için yazamaz. Yazarken de buna inandım.
İnsan desinler diye ölemez. Yaşarken de bunu öğrendim.
"İçine kapan...Önce yan...
Yan ateşlerde...
Kuş gibi kursağa çiğ kus.
Koyun gibi kay süt ver." dedi Nûr.
Nasıl güzelsiniz, gözlerimde şimdi sağanak, mektubunuz ıslandı.
Kaç kez; ’hakkını helâl et’ dediniz. Kaç kez yüreğimi titrettiniz o melek hâllerinizle.
Eyvallah. Ümmîliğinde anın içim hoş oldu.
Karanlık gecelerimde vuslatım hâyalinizle.
Girdim o mağaraya. Hep orayı arıyordum.
Orayı. Mum ışığında okudum mektubunuzu. Küt küt attı yüreğim.
Kaf Dağın’da bir pınar varmış. İçenler başka âlemlere dalarmış.
Billûr dereler akarmış. Akasyalar, manolyalar... Çeşit çeşit, daha nice çiçekler açarmış... Ah! her yer misk-i amber kokarmış. Bülbüller ötermiş. Ceylanlar koşarmış özgürce ormanlarında.
Orada hiç gam yokmuş. Yalnız aşkı yaşarmış sevgililer. Nûrlar saçılırmış gecelerde. İsterse çıkarmış ayyûka âşıklar. En parlak yıldızın altında öpüşürler, koklaşırlarmış. Rüzgâr alır uçururmuş bulutlarda. Muhabbetleri hiç bitmezmiş.
Onlar karanlıkta da olsa, hep görürlermiş birbirini.
Hani; "çağır beni, çağır gelirim " derdin ya.
Ah be yâr!... Ah!
Ne derindi, figan yırtıldı sesim.
Duymadın, koklayamadım saçlarını.
Kanayan yerlerini saramadım, öpemedim doya doya.
Duyuyor musun gül yüzlüm! Yine cenneti solu. Gel gayrı... Gel...
Hakkını helâl et.
İçirdiklerine, verdiklerine Yaradan’ım bir yerine bin versin.
" Gösterişin hükmü geçmez o ülkelerde!
Çünkü dağ, yazı ve ölüm; üçü de çağırır insanı. zamanı onlar belirler.
Özellikle "şairler" diyor Nietzsche" İnce duygulara kapıldıklarında, inanırlar bizzat doğanın kendilerine aşık olduğuna. " Çoğu kez de çağıran ve tutsak eden dağdır.
Şiir ise, cennetten kovulup yazarının kollarına düşen...O ki şairi öldürüp kendini yaşatmakla yükümlüdür!...
Üstelik bilir ve bildirir ölmenin anlamını; doğmak için yeniden ve doğurmak için tabii ki.
Hiçbir yerde olmadığı kadar ’sonsuzluk’ hükmeder bu üç âlemde."
...
Fotoğraf : Büyük Oğlum Taha Sencar Şimşek tarafından görüntülendi.
Yukarı kavron Yaylası. / Kaçkarlar.
...
Fikret Şimşek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.