- 585 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Yavuz'ca
Çatı arasındayım.
Yaz tatili için her zamanki gibi üç aylığına babam beni, kardeşimi ve annemi memlekete göndermişti. Hemen her çocuk gibi kendime gizli bir yer edinmiştim. Kimsenin olmadığı zamanlarda oraya gidip kendime heyecanlar yaratmaya çalışıyorum. Bazen sigara içiyorum bazen de eşyaları karıştırıyorum. Dedemin tüfeğini gizlice kurcaladıktan sonra hevesimi almış olmalıyım ki üzeri artık sararmaya yüz tutmuş danteliyle kahverengi bir sandık ilişti gözüme. Tabi hemen ilgimi çeken bu sandığı merakla açtım. Ninemin köy kıyafetleri, havlu ve tülbent gibi eşyaların arasında bir fotoğraf buldum.
14.02.1987 tarihli ve arkasında; “Ali Osman’dan biricik yeğenim Yavuz Selim’e sevgilerle”, yazıyor. Esmer tenli, oldukça yakışıklı ve yirmili yaşlarda görünen bu adamın kucağında iki üç yaşlarında bir erkek çocuğu var. Beni nerden tanıyor, kim bu adam diye düşünürken hesap ettim, o tarihte ben de üç yaşındaydım ve fotoğraftaki çocuk bana benziyordu.
O dönem ondört yaşında bir çocuk değilmişim de bir asker edasıyla dedemin karşısına dikildim. Hiç uzatmadan dedeme sordum.
-Dede, bu adam kim, fotoğraftaki ben miyim?
Şimdi rahmetli olan dedem fotoğrafı eline aldı ve sanki o gün o soruyu sormamı bekliyormuşcasına önce gözyaşı dökerek, sonra arada dalıp çok uzaklara giderek anlatmaya başladı.
Gerisini onun sözleriyle anlatıyorum.
-Evlat, bu amcan Ali Osman. Benim dört oğlumdan en küçüğüydü. O zamanlarda köyümüzde iş güç olmadığından oniki yaşına gelen tüm erkek çocuklarını İstanbul’a gidip çalışsınlar diye baba ocağından uğurlardık. Hayvancılık yapıyordum o zamanlar. Diğer üç oğlumu birer hayvanımı satıp ceplerine harçlık vererek gönderdim İstanbul’a. Şükür ki üçü de bir şekilde tutundu ve ev bark sahibi olup çoluk çocuğa karıştılar. Ninen sıra Ali Osman’a geldiğinde onu göndermek istemedi. Ali Osman çok güzel bir çocuktu ama biraz cılız ve güçsüzdü. Ben de ninene uyarak onsekiz yaşına kadar Ali Osman’a karışmadım. Bir gün kendiliğinden İstanbul’a gitmek istediğini söyleyen oğlumu diğerleri gibi yine bir hayvan satarak uğurladık. Sonradan öğrendiğime göre o parayla bir fotoğraf makinası alıp kendince fotoğrafçılık yapmaya başlamış. Bir sene sonra bir kıza sevdalandığını söyledi bize. Gittik, münasip bir şekilde istedik ve aynı gün aileler arasında bir nişan yapıldı. Ali Osman o zamanki ismi O.. Grup olan bir firmada gece bekçisi olarak işe başlamış, gündüzleri de fotoğraf makinasıyla turistik yerleri gezip para biriktirmeye çalışıyormuş. Nişanlısını çok seviyordu.
Burda yutkunma molası veren dedem devam etti.
-Askerlik dönemi geldiğinde bir rahatsızlığından ötürü gidemedi. O zamanlar cahilliğimiz başımızda ya, yürüyor çalışıyor diye sorgulamadık hiç. Bir zaman sonra hastalığının arttığı haberini duyunca..
Dedem burda kendini tutmaya çalışıyordu.
-Hemen İstanbul’a gittim. Nineni ve amcalarını telaşa vermek istemedi. Ben de kimseye bir şey söylemedim. O gün hastanede şu şekilde konuştuk evlat.
A: Babam, çok hastayım ben.
D: Deme oğul, geçecek merak etme.
A: Geçmeyecek babam, biliyorum.
D: Nerden biliyorsun?
A: Rahmetli dedem gibi ben de akciğer kanseriymişim babam. Doktorlar, “iki aydan fazla yaşamazsın”, dediler. Biliyorum, çok az vaktim kaldı.
D: Oğlum. (Kendini bırakıp ağlamış dedem)
Dedem o güne yaklaştıkça yıkılıyordu.
Durumu yalnızca Ali Osman ve ben biliyorduk. Kimseye söylemememi istedi. Hastanede beraber kalıyorduk. Odada yaşlı bir erkek hasta daha vardı. Ali Osman’ın sancıları o kadar artmıştı ki bir gün bu yaşlı adam; “şu çocuğun iniltilerini duymak yerine keşke ben ölsem”, demişti. Oğlumu acılar içerisinde, bağırmasına kulaklarımı tıkayarak, çaresizlikten hiçbir şey yapamadan izliyordum. Yine böyle günlerin birinde birden “baba camı aç”, dedi. O an Azrail’in ona gözüktüğünü anladım. Cama doğru yürüdüm, pencereyi açtım, geri döndüğümde amcan ölmüştü.
Dedem sanki oğlu bir daha ölmüş gibiydi.
-Hastane çıkışı bir mektup verdiler elime. Vasiyetiymiş. Şöyle yazıyordu: “Canım babam, sana vasiyetimdir. Nişanlımdan, onu sevmediğimi ve artık onu istemediğimi söyleyerek ayrıldım. İşyerimden de beni en az senin kadar seven patronumun beni bırakmak istememesine rağmen onu da kırarak ayrıldım. Kimsenin kalbine yük olmak istemedim. Varsın böyle bilsinler. Bir fotoğraf merakım bir de biricik yeğenimin sevgisi kaldı dünyamda. Yeğenimle beraber çekildiğim bu fotoğrafı onsekiz yaşına gelince ona ver. Daha erken yaşta bilemez beni. Benim ömrüm onun olsun.
Dedem artık iyice çökmüştü.
-Ali Osman’ın ölümünden sonra onu gerçekten çok sevmiş olan patronu kendiliğinden babannene maaş bağladı. Zaten emekli aylığı alan babannen iki maaş alıyor yıllardan beri. Diğer amcan Recep’e de bir iş verdiler. O.. Grup zamanla büyüyüp O.. Holding oldu. Seneler sonra bir ziyaret edeyim dedim onları. Hoş, artık büyümüşlerdi, belki daha kapısından bile giremezdim ya yine de gittim. Kapı ne demek, ismini verdiğim gibi holding patronunun odasında buldum kendimi. O günü uzun uzadıya anlatmayayım ama şu kadarını söyleyeyim ki beni karşılayan patronun oğluymuş ve malesef ki babası da yakın zamanda rahmetli olmuş. Sadece şunu söyledi bana.
-Murat dedem. Ali Osman bizim bugünkü holdingimizi ilk çalışanıymış. Babam anlatmıştı. Hayattayken bana, “oğlum, bir gün öldüğümde Ali Osman’ın istihkakını kesersen iki yakan bir araya gelmesin”, demişti. Ben de vasiyetini ölene dek yerine getireceğim.
Dedem burda gururlanmıştı.
Babannem odaya girdiğinde dedemin elindeki fotoğrafı birden eline aldı, dedemle biz kıpırdayamadık. “Kim bu adam”, dedi. Oğlunu hatırlayamamıştı. Yine umarsızca çıktı odadan.
Dedem yine ciddileşti.
-Evlat, Ali Osman’ın nişanlısı evlendi. Çoluk çocuğa karıştı. Bir oğlunun adı Ali Osman. Kendince böyle sardı yarasını. Görüyorsun, babannen hatırlamıyor bile. Biliyor musun, bir tek ben yaramı saramadım. O pencereyi açmasaydım keşke diyorum bazen.
Dedemin sözü de gözü de bitmişti.
O fotoğrafa yıllardan beri boş gözlerle bakıyorum. İnsan hiç tanımadığı birisini böyle içten sever mi? Ben seviyorum.
Şimdi dedem de ninem de rahmetli oldular. Recep Amcam’ın oğlu Ali Osman buğün üniversitesi olan O.. holding’de çalışıyor.
Olaylar, kişiler ve tarihler tamamen gerçek olup sadece öyküleme yapılmıştır.
Ali Osman şimdi 01.04.1987 ölüm tarihi ile Zincirlikuyu Mezarlığı’nda derin uykusunda.
Şaka gibi yani.
YORUMLAR
Yavuz Selim SAYMAZ
Teşekkürler