- 454 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bizimkiler
Yeni evlenen her çiftin başından ilginç olaylar, unutulmaz maceralar geçmiştir mutlaka.
Kimileri evin anahtarını içerde unutup dışarıda kalmış, kimileri ütüyü fişte açık, takılı vaziyette unutmuş, kimileri de sobayı söndürmeyi unutmuşlardır.
Bizimkilerin ise çok daha farklı maceraları olmuştu.
Bizimkiler, kısa zamanda tanışıp anlaşmışlar, bu anlaşma sonunda evlenmeye karar vermişlerdi. Kısa bir tanışma, kısa bir nişanlılık dönemi ve yıldırım hızı ile nikâh yaptılar. Bir ev alarak hemen yerleştiler.
İlk günler evcilik oyunu gibi geçti. Gelinimiz, yemeklerde biraz beceriksiz, damadımız ise ev işlerinde oldukça tembeldi.
İlk tartışma tüp gaz için geçti aralarında. Tüp gaz bitmiş, damadımız markete kadar giderek tüpü değiştirmiş ve onu sırtında üç kat yukarı taşımıştı. Mutfağa geldiğinde soluk soluğa kalmıştı.
Tüpü gelinimize vererek:
_ Buyur, dedi. Saatini tak.
Gelinimiz:
_ Aaa! Ben ne diye takacakmışım? Bu, erkek işi. Sen tak, diye karşılık verdi.
Damadımız:
_ Bizim evde hep kız kardeşim takardı.
Gelin:
_ Ne tesadüf. Bizim evde de hep, babam takardı, dedi.
Biraz çeneleştikten sonra damadımız, çaresiz kalmış, üfleye püfleye saati takmıştı tüpe.
Gelinimiz:
_Bak gördün mü? İsteyince takılıyormuş, dedi.
Daha sonraları, gelinimizin hamur işlerindeki beceriksizlikleri görüldü. Kek yapmasını bir türlü beceremiyordu. Dört beş denemeden sonra ancak benzetebilmişti keke. Önce keki fırında unutarak kömür olmasına sebep olmuştu. Sonra şeker yerine tuz atmış, kabartma tozu atmayı da unutmuştu. Yine birinde yumurtayı kırmış, kabuğunu kek malzemesinin içine, akını ve sarısını da çöpe atmıştı.
Hamur açma işleri de başlı başına bir sorundu. Hamur kıvamına bir türlü gelmediğinden kolayca açılamıyordu. Unlar, hamurlar gelinin eline, yüzüne doluyordu.
O akşam, bizimkiler, arkadaşlarına davet edildiler. Yemekten sonra çay içecekler ve derin bir sohbete başlayacaklardı.
Gelin:
_ Gitmeden yarınki yemeğimizi hazırlayalım. Ne zaman döneceğimiz belli olmaz, dedi.
Ertesi günkü yemeği akşamdan hazırlıyor, öğle geldiklerinde saatlerce beklemiyorlardı.
Damat:
_ Geç kalırız. Gelince yaparsın. Erken gelmeye çalışırız, dedi.
Fakat nedense hep gelinimizin dediği olurdu. Damadımız ne kadar söylenirse söylensin, ne kadar “yok” derse desin, eninde sonunda gelinin dediği oluyordu.
Yine öyle oldu. Gelin yemeği hazırladı. Tencereye bol miktarda parçalanmış tavuk koyarak haşladı. Büyük büyük doğranmış patatesleri, soğanları, domatesleri, patlıcanları da içine attı. Çok güzel bir türlü yemeği yapacaktı.
Kazan kaynamaya başladı. Biraz sonra her şey tamamdı. Çıkma vakti geldi. Damadımız tez canlı biri olduğundan acele ediyordu. Zaten O, hep böyle yapardı. Bir yere gidileceğinde veya bir şey yapılacağında hep telaş eder, işi aceleyle oldu bittiye getirirdi.
Damat:
_ Haydi, haydi! Geç kalıyoruz. Acele et, diyerek gelinin iki ayağını bir pabuca sokmuştu.
Nihayet, bütün iş bitmişti. Hazırlanmışlar ve kapıya gelmişlerdi. Damat:
_ Yemeğin altını söndürdün mü? diye sordu.
_ Evet. İstersen bir de sen bak. Emin olalım
_ Sana güven olmaz. Ben şimdi kontrol ederim, dedi damat.
Mutfağa gitti. Ocağa baktı. Tencere ocakta duruyordu. Eğildi. Altına şöyle bir göz attı. Problem yoktu.
_ Tamam, dedi.
Çıktılar. Biraz sonra Baykal Bölgesi’ndeydiler. Misafir olacakları arkadaşlarının evine geldiler. Kapıyı çaldılar. Açılan kapıdan içeri girdiler.
Vakit ilerledikçe sohbet, muhabbet de ilerlemişti. Çaylar içtiler, pastalar yediler. Sıra meyvelere gelmişti. Damadımız durmadan yaşadıklarını anlatıyordu esprili bir dille. Yapılan sakarlıklara hep birlikte gülüyorlardı. Herkes başından geçen olayları anlatmaya başlamıştı. Anlatılanlar hep sakarlıklar üzerineydi.
Birkaç saat sonra damadımızın cep telefonu çaldı. Telefonu açtı. Köyden tanıdık biriydi. “Evinize misafir gelmiş, hemen kalkıp gidin. Kapıda sizi bekliyorlar” dedi. Damat biraz da kaygısız biriydi:
_ Bu saatte misafir mi olur? dedi.
Gelin, böyle şeylere önem verirdi:
_ Olmaz öyle şey. Ayıp olur, kalkalım dedi.
Kalktılar. Tekrar yola düştüler. Damat “kimler acaba?” diye düşünmeye başladı. Aklına gelen dostlarını tek tek sıralamaya başladı.
_Kim olabilir? dedi geline.
Gelin:
_ Arkadaşlarından biri olsaydı, direk seni arardı. Telefon numaran hepsinde var. Demek ki uzak birisi.
Kendi bölgelerine gelmişlerdi. Gülseren Yolu’ndan saptılar. Faiz Kaymak Sokağı’na girdiler. Apartmanlarının önü mahşer günü gibi kalabalıktı.
Damat:
_ Bu ne kalabalık misafir böyle? dedi, şaşırarak.
Gelin:
_ Bu misafir işi değil, dedi. Apartmanda bir şey var herhalde. Hırsızlık olayıdır.
Çünkü hırsızlık olayı olmuyor değildi. Gazetelerde sürekli haber olarak veriliyordu.
Apartmanın önüne gelmeden acı sirenlerle bir itfaiye görüldü. Ardından bir itfaiye daha geldi. Onları polis arabaları takip etti.
Bizimkiler şaşkındılar. Bu olaylar hep kendi apartmanları önünde meydana geliyordu.
Arabadan indiler. Kalabalıktan sesler geliyordu:
_ İşte geldiler, geldiler!
Damat:
_ Ne oluyor? Nedir bu telaşınız? diye sordu.
Bir kişi:
_ Sakin ol be gardaş. Korkma. Sabırlı ol, diyordu.
_ Ne olduğunu Allah için söyleyin yahu! Adamı çatlatmayın.
_ Evinde yangın çıktı. Ev telef oldu. Çatır çatır yandı.
Damadın sesi titredi. İçinden bir şeyler gitti. Dizlerinin bağı çözüldü. Dilleri tutuldu. Dünyası yıkıldı. Bu ne talihsizlikti böyle? Eve taşınalı daha bir ay bile olmamıştı. Bu haksızlıktı. Olamazdı. Evin borçları dahi öyle duruyordu.
_ Kapıyı kırmaya çalışıyoruz, dediler. İtfaiye söndürecek yangını.
Damat cebinden anahtarını çıkardı. Gelin, anahtarı alarak yukarı fırladı:
_ Kırmayın! Kırmayın!
Gelin kapıyı çabucak açtı. İçerisi dumandan görünmüyordu. Komşular, önlem amacıyla evin elektrik şartelini kapatmışlardı. Böylece elektrikten çıkabilecek bir yangını önlemişlerdi.
Gelin, dumanlar arasında yok oldu. Damat, feryat edercesine arkasından bağırıyordu:
_ Geri dööön! Geri döööönnn! Boş ver, yanarsa yansın.
Kendisi de arkasından koştu. İçeriye duman o kadar dolmuştu ki duramadı. Tekrar dışarı çıktı. Çok miktarda duman yuttuğu için öksürmeye başladı. Ardından da gelin çıktı. Fakat o çok rahattı. İçerideki bütün pencereleri açmıştı. Damada:
__İçerde hiç bir şey yok. Sadece duman var. Anlayamadım, dedi. İçerisi süt liman.
İtfaiyeciler hummalı bir çalışmaya girmişlerdi. Kalabalık meraklı gözlerle onları izliyordu. Onlar da bu işten bir şey anlamadılar. Zira ortada dumandan başka bir şey yoktu. Yangın denebilecek bir durum görülmemişti.
On dakika sonra her şey anlaşılmıştı. Bizimkilerin, misafirliğe giderken ocağa koydukları yemekteydi bütün problem. “Söndürdük” demişlerdi; ama söndürme yerine ocağı sadece kısmışlardı. Yemek kazanı saatlerce ocakta ateşte kaldığı için yanmış kül olmuştu. Etrafı da büyük bir sis perdesi kaplamıştı. Durumu fark eden komşular, hemen polisi aramıştı. Tüp gaz da saatlerce yandığı için bitmişti. Ortada sadece bir duman yoğunluğu vardı. Pencereler kapalı olduğu için odada sıkışmıştı bu duman. Kapının altından da sızmaya başlamış, üst katlara doğru yürümüştü.
Polis, bizimkilerin ifadesini aldı.
Bizimkiler:
_ Özür dileriz. İstemeden çevreye rahatsızlık verdik. Bir daha böyle şey olmaz, dediler.
Polisler “Geçmiş olsun” dedikten sonra “dikkatli olmalarını” da ekleyerek apartmandan ayrıldılar.
El-ayak çekildikten sonra bizimkiler, bütün odaları havalandırdılar. Biraz temizlik yaptılar. Fakat içeriye yayılan koku, en az bir ay geçmeyecekti. Bu yüzden arabaya atlayıp köyün yolunu tuttular. Birkaç gün annelerinin yanında kalacaklardı.
Yolda ise tartışmayı ihmal etmediler. Damat:
_ Allah için sağlam bir iş yapmazsın. Ne vardı el âlemi başımıza toplayacak? Ne vardı yani ocağı iyice kontrol etseydin? dedi.
Gelin:
_ Beyefendi hazretleri çıkarken iyice bakmışlardı herhalde. Ne biçim kontrolse bu? İyi de kontrol ettin. Ya bir de etmeseydin ne olacaktı? Her halde evi baştanbaşa yakacaktın, dedi.
- Neyse bu bize ders olur. Bir daha iyice kontrol etmeden evden çıkmayalım, dedi damat.
Gerçekten de o günden sonra evden ayrılırken
her şeyi kırk bir defa kontrol ettiler.
12. 12. 2000
Mesele Başka
KARAKOL - GAZİMAĞUSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.