- 942 Okunma
- 6 Yorum
- 6 Beğeni
"Güle Güle git Haziran : Ölümsüzlere Selam..."
Haziran da gidiyor bugün, usul usul.
Yüzümde kırgın bir çocuk tebessümü. Kimimize yeni umutlar getirdi gelirken kimimizden de götüreceği ne varsa götürdü. Gürültülü kalabalığımıza bir mahzen sessizliği getirdi. Bazen de diri hafızamıza hüzünlü bir yetmiş yaş unutkanlığı.
Kilitli, tozlu bir sandık kalplerimiz. Unutmaya karar verip bütün acılarımızı, hayal kırıklıklarımızı terk ettik oraya umut edip dirilmek için. Her şey güzeldi. Sonra bir rüzgâr esti, zamansız bir fırtına başladı asfaltı bozuk, rögar kapağı açık unutulmuş arka sokakta.
Bir şair dirildi, hiç ölmemiş gibi haziranın sıcak bir yaz sabahı:
“ Açardın yalnızlığımda mavi yeşil,
Açardın tavşankanı kınalı berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri.”
İçimde, telleri kopan bir bağlama sustu. Sonra bir türkü kırıldı Anadolu’nun, dağların, ovaların ozanını uğurlarken.
Diyarbakır sustu, sevda sustu.
Ahmed Arif, bozdu suskunluğunu ölmek fiilinde ölümsüzleşerek.
Ölümsüzleşmenin bedensel var oluşun ötesinde olmadığını kanıksayanlar var içimizde. Öyle olsaydı şayet bütün kayıplarımız bir unutuşun gölgesinde silinecekti amansız. Hangimiz hırkası kapı arkasında kalmış eşini, mektubu cebinde sararmış sevgilisini, annesini kokusunu unutamadığı, bir dağ gibi diri duran, toprağa verdiği babasını… Ölüm, toprağa verdiğimiz hangi sevdiğimizi öldürdü? Onların ölümsüzlüğünü hangimiz inkâr edebilir? Unutmak fiili, tozlu raflara kaldırmaktan öteye gitmez nereden bakarsanız.
Unutmak fiili, öldürmez zamanın geride bıraktığı hiçbir simayı, kaldırmaz hiçbir gölgeyi karanlık bastığında. İhanetin, değer bilmezliğin öldürdüğü aşk bile bu fiile yenilmez kolay kolay. Zamansız çekip giden acımasız bir sevgili dahi boğulmaz bu tutsaklığın çukurunda. Unuttuğumuzu sandığımız her şey acı bırakan her ize “Bak, seni öldürdüm.” yalanından öteye gitmez aslında.
Hasta kalbinin sonlandırdığı hayatına neler sığdırdı kim bilir, öleceğini hissedip şu dizelerle ölümsüzleşerek;
“Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni
Üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut,
Merdivenler daracık.”
Ölüme inanmadı Nâzım Hikmet. Bundandır ki her haziranda bir yaşama arzusu büyütürüz onu hatırlayıp. Ciddiye alırız yaşamanın, nefes almanın ne büyük bir hürriyet olduğunu tekrarlayarak.
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile mesela, zeytin dikeceksin.
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil
Ölmekten korktuğu halde ölüme inanmadığı için
Yaşamak, yani ağır bastığından.”
Ölümsüzlüğün en güzel resmini çizip kaldı belleğimizde bir Nâzım,
TARİH: 3 Haziran.
Yorgun yüzlerimiz yüreğimizin kimliğinizi ele veriyor çoğu kez. Küstüğümüz bütün resimlerden sırtımıza bir hüzün alıp yürüyoruz. Ağırlığımız arada durduruyor mola yerlerinde hayatın. Tökezliyoruz. Birçoğumuzun aynalara olan düşmanlığı yansıyor iki üç dizelik bir şiirde bile.
Ölümün kendisine zıt düşen, en çok yaşamaya layık olan Ahmet Haşim de sessiz bıraktı giderken sözcükleriyle. Geceyi, acıyı, kabullenemediği kendini bile götürerek. Ne Zaman gökyüzüne bakıp hüzünlenecek olsam içimde duyduğum sesle dirilir bir yüz,
Oysaki hiç gitmemişken;
“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak.
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.”
Kimimizi sakinlik iyileştiriyor, kimimizi bitmeyen yollar. Yürüdüğümüz bu yolların birçoğu çıkmaz sokak olsa da amaçsız bir yaşama haliyle yok oluyor kaybolma korkumuz. Ne bir adres, ne bir tanıdık yüz tedirginliği. Yürümek sağaltıyor sıcağı sevmeyen yaraları, yürümek unutturuyor yalnızlık korkusunu.
“Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime,
Yoksa ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim.
Sensiz bu sensizlikle.”
Ki haziran Cahit Zarifoğlu’nu da ekler 7’ sine 1987’nin.
Ne biliyorsak yaşam dediğimiz bu kısa yolculukta, elimize bilmediklerimizi tutuşturur ‘an’. Yaşadıklarımız, bizim olur emanet bir yabancıdan. Ne hüzün, ne acı, ne ayrılık ne de aşk sonuna kadar bizimle.
Aşk, bir uzun yol manzarası, yaşadıkça geçilmeyen.
“Yağmurlar dindiği zaman,
Geleceksin.
Ki karanlık ölümdür.
Işığım söndüğü zaman,
Güleceksin.
Ki karanlık ölümdür.
…
Ki bu aşk başka nedir?
Bütün ömrümüz onunla
Böyle geçti.
Toprakla gök arası.
Varla yok arası öyle.
Derken, uçtu
Dıranas yalvarası:
Tanrım, merhamet et kula.”
Takvim yaprağına adı yazılıdır Ahmet Muhip Dıranas’ın. O da haziranın öldüremediği ölümsüzlerden.
Açtım her birinden zamana kazıdıkları hüzünleri, yaşama sevinçlerini dinliyorum. Bir tek yağmur eksik toprak kokusunu hatırlatacak. Ölümsüzlüğü bir çerçeveye koyuyorum, rüzgârını kesiyorum odanın açık pencereyi kapatarak.
Bugün gidiyor haziran,
Onlar gibi, usul usul.
Fakat ölüm onları götürdüğü yaşta her geçen yıl gençleştiriyor. Yaşadıkça yaşlanan, acı çektikçe dağılan, özledikçe boğulan biziz.
Ölmek ölümsüzleşmekse her yıl hatırlanarak,
Yaşamak tükenmekse ağır ağır bir duvar
saatinde,
Hangimiz için işliyor zaman?
NURAY KAÇAN-
30 Haziran 2020
İZMİR-
"Ölüme yürüyen bütün ölümsüzlere..."
YORUMLAR
sihirli kalemden ölümsüz bir eser olarak hatırlanacaktır.
nice sevgi ve saygılarımla
Sihirli Kalem
Hatırlanmak dileği hepimiz için.
Çok teşekkürler
Sevgiyle.
Sevgili Öğretmenim, en çok neye hayıflanırım bilir misiniz?
Haziranla sınırlı olduğu için saydığınız edebi değerlerimizi ve sayamadığımız en az birkaç katı daha... hepsi beyinleri ve ruhları dopdolu gittiler. Söylemek istediklerinin hepsini söyleyemeden, düşüdüklerinin hepsini kağıda dökemeden, bizimle paylaşamadan!..
Bilim insanları için de aynı şeyi düşünürüm. Binlerce yıldır bu zincir hep böyle gitti. TOPRAĞIN GÜCÜ VE VERİMLİLİĞİ BUNDANDIR BİRAZ DA diye düşünmek içimi rahatlatıyor!
Bir şekilde can bulup yine insanlığa hizmet veriyorlar, onları düşünüyorlar demek geliyor hep içimden.
Umudum odur ki... birgün bilim bu değerlerin kaybında 'aktaramadıklarını kayıt altına alacak bir teknik' geliştirir de biz onların yarım bıraktıklarını da bilir ve izlerini daha güçlü takip ederiz diye bir beklenti taşıyorum... :)))
Çok değerli, çok emek verilen, derli toplu bir çalışma olmuş öğretmenim... Büyük değerlerimizin bizde iz bırakan dizelerinden alıntı da yazınızı taçlandırmış...
Gerisini getireceğinizi ve bunun serinin ilki olduğunu düşünmek istiyorum.
Yüreğinize, emeğinize sağlık... Bilgilendirmesi güçlü paylaşımınız için çok teşekkür ederim Nuray Öğretmenim.
Sevgilerimle...
Sihirli Kalem
Bunu bir seri haline getirme fikrini
Düşündüm.
Hala da düşünüyorum.
Yoğun bir döneme denk gelmezse
Temmuz için de var bir düşüncem bu yönde.
Öldü dediğimiz
Ve bence bütün ölümsüzler
Edebiyatçılar,bilim adamları
Hala içimizdeler.
Ve hep var olacaklar.
Bu değerli yorumunuz için
Çok teşekkür ederim.
Var olun.
Sevgiyle.
Sevgili Nuray Öğretmenim
Unutmayı bir kenara bırakmak umuduyla, hatırlatmalarınız yerini buldu, sanırım. Yad ettiğiniz Şairlerin tümene rahmet diler, mekanları cennet olsun inşallah. Hepsi de birbirlerinden değerli şairlerdir doğrusu, ama büyük üstadın yeri başka... Nazım Hikmet...
Gençliğimde değerli şairlerin şiirlerini okur, onlara benzemeye çalışırdım, oysa ben bir şair değildim, sadece ruh taşıyordum şiirlerin değirmenine. Mesleğe atıldıktan sonra şairlik bitti, sadece şiir yerine roman okumaya yöneldim. Bunları yazmamın sebebi değerli öğretmenim, şiir yazdığım yıllarda karamsarlıklar ülkesini mesken eylemiştim. Ama bugün benim açımdan işler çok değişti, 62'den sonra hikayeler yazmaya niyetlendim, iyi de gidiyorum doğrusu. Ölümü, karamsarlığı bir kenara iteledim artık, günü gelen elbette gidecek, değişmeyen takdiri ilahidir, değiştiremeyiz ki...
Öğretmenim, edebi yazılarını hayranlıkla okurum. karamsarlıklar olmazsa... ve yüreğinin güzelliklerine tüm dünyayı sığdırmaya çalıştığınızın farkındayım.
Size bir sır vereyim mi? Şiir ruhlu öğretmenlerin tümü mesleklerinde her zaman başarılı olmuşlardır, buna şahidim, çünkü yüreklerinde insan sevgisi vardır. Bu duyguları bir maliyeci veya nüfus memurlarında bulamazsınız.
Sevgilerimle, öğretmenim....
Sihirli Kalem
Şiir de hikaye de
Edebiyatın ruhu,
Sanırım incelikli yürekleri buluyor.
Okuyan için de yazan için de.
Siz de bırakmayın yazmayı lütfen.
Bizi de ölümsüz kalabilmek için
Sözcüklerimizi bırakmalıyız
Emanet niyetine.
Çok değerli yorumunuz için
Çok teşekkür ederim.
Var olunuz.
Sevgiyle.
çok hayıflanıyorum biliyor musunuz nice güzelliği görmeden
ve sadece bakarak uğurlamalar sonrası, görmeden.
bu yazı da öyle, yazıya konu yaşamlar ve satırların yazarının duyguları da.
not ederek kendim için bunca unutmuşluğu kenara
Ahmet Muhip DRANAS diyelim Haziran'lara da selam olsun diye 15 ve 16'lara
" “Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana”
eyvallah.
Sihirli Kalem
Hayıflanıyoruz
Yaşam denen
Bu ince detayda.
Bütün ölümsüzlere
Selam olsun
En güzel yüreklerden.
Çok teşekkürler değerli yorumunuz için.
Sevgiyle.
Uzun bir aradan sonra senin yazılarında 'an'ı arıyorum.
Canım Nuray'cım,
Ölümsüzlüğü ne güzel
Anlattın yazında.
Ayrıca ne güzel bir vefa örneğidir bu
Ölmeyen kalemlere.
Çok güzel bir Haziran sonu yazısı olmuş.
Bazı cümlelerin dokundu yüreğime,
Kaldı öyle.
Kalemine sağlık.
Çok yaşa sen.
Çok öpüyorum.
Sihirli Kalem
Çok güzel.
Canım benim 🙏
Haziran sonuna
Ve bütün sonlara
Ölümsüzlükten başka
Ne yakışırdı...
Çok teşekkür ederim canımm.
Yakında bir araya gelmek
Ve en güzel sohbetlerde
Buluşmak ümidiyle diyelim o halde🌼
Çok çok sevgimle.
Öpüyorum.
Ne ilginç konu ölüm, ö'sünden korkan bir gün gelip ona aşık olabiliyor. En çok da otostopla dünya turuna çıkmak isteyen Zarifoğlunun erken yaştaki ölümü insanı hüzünlendiriyor.
kader hamağı tarafından 6/30/2020 5:00:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
kader hamağı tarafından 6/30/2020 5:00:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sihirli Kalem
Bu sadece Haziranın payına düşen.
Ölüm herkesin hikayesinin finali
Olsa da
Ölümsüzlüğü kazanmak önemli
Her birimiz için.
Tesadüf ki Zarifoğlu'nun
Doğum günüydü dün.
Ölümsüz birçoğu gibi
Ölmedi hiç.
Çok teşekkürler değerli yorumunuz için.
Sevgiyle.