- 552 Okunma
- 8 Yorum
- 5 Beğeni
ÖĞRETMENDEN ANILAR - 2
- İKİ-
Bugün yine bir anımı sizlerle paylaşmak istedim müsaadeniz olursa, haddimi aşmadan, hele gösteriş havalarına asla girmeden. Amacım eski yaraların kabuğunu kaşımak değildir, lütfen yanlış anlaşılmasın, sadece bazı şeyler vardır ki unutulması zordur.
Yıl 199…. , ülkenin doğu bölgesinin semalarında kara bulutların kümelendiği günlerinde - adını belirtmeyeceğim ilin – ilçelerinden birinde YİBO müdürlüğü görevimi ifa ediyordum. Kırk yaşımın verdiği cesaretle korku ve endişelere mahal vermeden; bilgim, tecrübem, konuşma kabiliyetim tabiri caizse hat safhaya ulaşmıştı. (Amaç; kendimi anlatmak değil tabi ki, konunun anlaşılması için bazı bilgileri yazmak zorunluluğunu duydum.)
Hükümetin başında …………………. başbakan olarak görev yapıyordu. Gecenin karanlığında silahlı şahısların bastığı evler, ne hikmetse aynı günün sabahı bir tabur askerle etrafı sarılıyordu. Kimin dost kimin düşman belli olmadığı gizli eller Ali’nin Zülfükarı gibi başlarında sallanıyordu, her gün… sabahları evinden çıkarken, akşamları evine dönemeyen faili meçhuller, o günleri yaşayanların ömür boyu unutamayacakları işkence yıllarıdır.
İktidarın siyasi partisi il başkanı bir gün ziyaretime geldi, kendisini tanımıyordum, adını halen de bilmiyorum. Kısacası;
"Müdür bey, seni …………… ‘in İl Milli Eğitim müdürü yapmak istiyoruz." Dedi, cevaben:
"Milli Eğitim müdürü var, zaten." dedim.
" O gidecek." Diye cevap verdi.
"Müdürlük makamı münhal olursa daha üst seviyede hizmet yapmak isterim." Dedim, o kadar.
Aradan bir kaç ay geçti, doğrusu bu konuşmayı unutmuştum. Bir gün atama emri geldi, kararnamede …………………….. İl Milli Eğitim Müdürü olarak asaleten atamam yapıldığı yazılıydı. İki gün geçmeden, adını dahi merak etmediğim il parti başkanı müjde vermeye geldi.
"Gözün aydın müdür bey, atanman tamam." Dedi. Nezaketen kendisine teşekkür ettim.
"Yalnız…” derken yeni görür gibi yüzümü inceledi.
"Lisenin çatısının ihalesini bana vereceksiniz." Dedi istifini hiç bozmadan.
Doğrusu bir lisenin çatısının ihalesinden haberim yoktu. Eh... Bende feleğin çemberinden geçmiştim, insanların duygu ve düşüncelerini az çok okuyabiliyordum.
"Tamam, 2886 sayılı ihale kanununun 31. Maddesinin c fıkrasına göre katılanlardan
yarım puan düşürürseniz, sizde kalır." Deyince;
"Hayır, müdür bey, ben ihaleye katılmayacağım."
"Senin yerine katılacak kişi kırımı yapsın." Dediysem de, başkan kendinden emin, şöyle koltuğa serpilerek sağ bacağını sol bacağının üzerine koyarak;
“Müdür bey, beni anlamadın galiba, ihaleyi direk bana vereceksin." Diye emir vermez mi?
"Yapamam başkan… ihale kanununa aykırı iş yapamam." Dediysem de başkan ayağa kalktı, sinirlendi, sesini yükselterek;
"Bana bak müdür ( ! ), biz seni İl Milli Eğitim Müdürü yaptık, ihaleyi vermeye mecbursun."
Haydaaa…. Gel de ayıkla pirincin taşını… Daha gidip göreve başlamadık, koltuğa oturup da ayaklarımızı üst üste atarak emirler yağdırmadık, konu komşu, akraba dost ahbaplara da iltimas geçemedik, ihalelerden henüz cebimizi de dolduramadık (!) Mesleğe yeni atanan gencecik öğretmenlerin gözlerini daha korkutmadık…
“Şu küçük tepeleri ben yarattım” da demedik… Anlaşılan gelinin duvağı açılmayacak elleri kınalı, boynu bükük kalacak gibi… Ne yapalım, kendimi boynu bükük duruma sokmak gibi bir niyetim de yok…
Benim de kafamın tası atmaz mı? Bende ayağa kalktım, masanın üzerinde duran atama emri kağıdını aldım yırttım… yırttım… yırttım, yırtıkça başkanın; bizim köydeki Arafat’ın kel tarlasına benzeyen kafasında kalan üç beş saç tellerini yolar gibi masaya sert vurarak;
"Kusura bakma başkan, devletin tek kuruş parasını haksız yere kimseye yedirmem,
Sana da müdürlük falan yapmam, şimdi git, ihaleyi gayri resmi verecek, hem de sana yalvaracak çok kişi bulabilirisin, aradığın ben değilim sayın ( ! ) başkan.” Dedim.
Kararnameyi yırtarak, İl Milli Eğitim müdürlüğünü hiç düşünmeden elimin tersiyle fırlatıp atmıştım.
Aksilik bu ya!…. Bu olay üzerinden aradan kaç gün geçmişti bilmiyorum, belki on gün belki de yirmi, ama bir ay olmadığını iyi hatırlıyorum. Bu sefer ilçenin Belediye Başkanı bitiverdi odamda. Geliş sebebini tahmin ediyordum atık, su meselesi… Göreve başladığım günden beri usanmadan ve utanmadan çoğu zaman hatırı sayılır insanları devreye koyarak,
“Su Borcumuz var,” diye bir resmi yazı istiyordu.
Su parasını her daim zamanında ödediğim için avantadan alacak paraya asla yanaşmadım. Hoş beşten sonra su için bir resmi yazı istemedi nedense ( ! ), hatta normal çarşı pazar, kahvehane sohbetlerine geçti. Hem kendisini saygılıca dinlerken, hem de
“Bu taşın altından bir çapanoğlu çıkacak, bekleyelim” dedim içimden. Öyle de oldu.
O dönemde şahsıma ait bir Brodvey marka arabam vardı. Sayın (!) İlçe Belediye Başkanı cebinden bir adet Brodvey anahtarını çıkararak masamın üzerine koydu, kendisini izliyordum.
“ Müdür Bey,” dedi “ Bu anahtar sizin…” demez mi? Nedense o gün biraz da saflığım tutmuştu. Elimi cebime attım anahtarım duruyordu,
“Hayır, Sayın Başkan, arabamın anahtarı işte… elinizdeki anahtar benim değil.”
“Müdür Bey, şu anahtar sizindir artık.” Afallamıştım
“Pencereden bakar mısınız, lütfen.” Pencereden bakınca plakasız beyaz yeni bir Brodvey arabamın yanında duruyordu. Durumu anlamıştım….
“Müdür bey, o araba artık sizindir, sadece bana su borcunuzun olduğuna dair bir resmi yazı verin, yarın Ankara’ya gider işlemleri tamamlarım.”
Buyurun cenaze namazına…..
Daha kaç gün önce dönemin iktidar Siyasi Partinin başkanını kovarken şimdi ilçe Belediye Başkanı başıma bela olmuştu.
Vay be… Ne bulunmaz bir Hint kumaşıymışım ( ! )
“Lütfen odamı terk edin sayın başkan, bu YİBO’da görev yaptığım müddetçe küçük dostlarımın rızkını sizlere yedirtmeyeceğim..
Baktım bu işler beni aşar, Cumhuriyet kurulduğundan beri yetimin, garibanın hakları gasp ediliyor ve ben de düzeltemiyorum öyleyse;
“Valla… gücüm size yetmeye bilir, ama kendime yetiyor….” Deyip, YİBO Müdürlüğünden istifa ettim, kendi memleketim Muş il emrine sınıf öğretmeni olarak tayın istedim…
Bu satırları okuyanlar belki diyecekler ki;
“Mehmet hocam, kusura bakma sen çok aptal mışsın ( ! ) Kimi de;
“Hocam… Mehmet hocam, Milli Eğitim Müdürlüğünü kabul edecektin, ama o başkana da yine ihaleyi vermeyecektin.” Diyecekler emimin, ama o kadara da gücüm yetmiyordu, karşımda koca bir orman ve elimde sadece küçük bir balta… kes kes bitmez koca orman.
Bunların hiçbirini yapamazdım dostlar, çünkü benim için güzel ahlak çok önemlidir. Önce kendime, sonra da küçük dostlarıma yıllarca öğrettiğim; İnandığım ve kurallarına uymaya çalıştığım bana dürüstlüğü, hak yememeyi, zulüm yapmamayı, doğrudan yana olup yalan konuşmamayı, hırsızlıktan uzak durmayı, çalışırken kazancını helal etmeyi, kimseye üstünlük kurmamayı, eline beline ve diline sahip olmayı emretmemiş miydi, yüce Rab… O’nun emirlerinin dışına çıksam, insanlıktan da çıkacaktım, bu durumda Sayın Başkanlardan ( ! ) ne farkım olurdu? Söyler misiniz?...
Sözüm; dünün, bugünün, hem de yarının tüm dönemlerine…
Çalanların çırpanların tüküreceksin yüzüne yüzüne .
Murat’ın topuzuyla ineceksin hak yiyenin tepesine…
Ali’nin Zülfükarıyla vuracaksın boynunu haramzadelerin,
Elin namusuna göz dikenlerin, uçkur çözenlerin…
Fakirin fukaranın, yetimlerin rızkına göz koyanların.
Yedikçe şişen, şiştikçe gözü doymayanların,
Aslan kükrer gibi korkusuz kesileceksin,
Diken olacaksın gözlerinin önüne,
Batacaksın göz bebeklerinin tam orta yerine…
Ki , yerle yeksan olsunlar….
30 Haziran 2020
Mehmet AKIN
YORUMLAR
yazılarınızı ve anılarınızı okumaya devam ediyorum
hisseme düşen çok şey oluyor( alıp gidiyorum) saymakla bitmez
saygılarımla...
Mehmet Burhan AKIN
Asude; Dünyanın en güzel isimlerinden biridir bana göre, " neden? " diye soracaksınız şüphesiz. Üzüntü ve sıkıntılardan uzak, sessiz ve dingin anlamına gelen bu güzel isimin sahibinin ruh halini aynaya bakar gibi görmemek, sevgi dolu yüreğinin sesini taa uzaklardan, hissetmemek mümkün mü? Her daim, üzüntüler ve sıkıntılar sizden uzak olsun dileklerimle, isminiz gibi yaşayınız...
Rumuz: ( Vuslat ) , emeliniz her ne ise kavuşacaksınız inşallah...
Eğer; halen ölmeyen insanlığımızla çevremize eğitimsel mesajlar verebiliyorsak, görevimiz devam ediyor demektir.
Sevgilerimi güzel yürekli kardeşlerimle paylaşıyorum....
Değerli Mehmet Hoca'm,
Belli ki çok kıymetli
Anılar dinleyeceğiz sizden.
Buna içten seviniyorum.
Diğer bir taraftan
Koltuk sevdalısı olup,
Her türlü hilenin ustalığına
Bürünen bu çirkin suretlerin
Hiçbir zaman bitmeyeceğini
Bilerek bir şeyleri öğretiyor hayat işte.
Onurlu duruşunuz,
Güzel ahlak anlayışıyla yürüdüğünüz yol
Ne güzel bir yoldur!
Doğrusunu söylemek gerekirse
Anlattığınız gibi olmasa da
Bir nevi dolaplar dönüyor hâlâ
Ne yazık ki.
Bu dünyayı öğretmenlerin eli kurtaracak
Diyenler çok haklı aslında.
Devamı gelsin o halde.
Çok kıymetli kaleminiz
Yazsın hep.
Saygı ve sevgiyle.
Mehmet Burhan AKIN
Biz idealist öğretmenler olarak yetiştik, yüreğimizde insanlık sevgisi kök salmıştı. Şu anda görev yapan arkadaşlarımız çok şanslıdırlar, biz yıllarca silahların gölgesinde eğitim yaptık.
Anılar çok, ömrümüz el verdiği sürece yazamaya çalışırız inşallah. Anlatılanlarda abartı kesinlikle yoktur. Kimseye baş eğmedik elhamdülillah...
Bir gün anılarınız mutlaka okumak isteriz...
Saygı ve Sevgiyle...
Aynı olaylar bugün de yaşanıyor, görmek isteyene tabii.. gelişememişiz, tüm civanmertliklerinize rağmen, iyiler suskun, kötüler meydanda..
saygı sağlık ve huzur dileklerim hocam..
İki değerli öğretmenimizden iki paragraf...ve imza.
eksik olmayın
"Bunların hiçbirini yapamazdım dostlar, çünkü benim için güzel ahlak çok önemlidir. Önce kendime, sonra da küçük dostlarıma yıllarca öğrettiğim; İnandığım ve kurallarına uymaya çalıştığım bana dürüstlüğü, hak yememeyi, zulüm yapmamayı, doğrudan yana olup yalan konuşmamayı, hırsızlıktan uzak durmayı, çalışırken kazancını helal etmeyi, kimseye üstünlük kurmamayı, eline beline ve diline sahip olmayı emretmemiş miydi, yüce Rab… O’nun emirlerinin dışına çıksam, insanlıktan da çıkacaktım, bu durumda Sayın Başkanlardan ( ! ) ne farkım olurdu? Söyler misiniz?..."Mehmet Burhan AKIN
***
"Hasan Âli Yücel gibi yurt dışı eğitin hakkını kazanan iki öğrenciden biri kendi evladıyken ( Can Yücel ) 'makamını kullanarak oğlunu yurt dışına gönderdi' denebilir endişesiyle diğer öğrenciyi ( sonra dünya çapında ün yapan büyük beyin cerrahı Gazi Yaşargil'i ) 'dahi çocuk' projesi kapsamında yurt dışına burslu eğitimle gönderen bürokratların dönemi çoktan bitti!.."Serap IRKÖRÜCÜ
Mehmet Burhan AKIN
Bugün çok güzel yorumlarla karşılaştım, desem yalan söylememiş olurum. Hepsi de "Etkili Yoruma" laik olan yorumlar, ama sizi seçtim; çünkü iki öğretmenin ifadelerini yan yana getirerek kendi güzel yüreğinizle yoğurdunuz.
Yaşımız 62'den sonra yazmaya karar verdiysek de, ömrümüz el verdiği müddetçe insanlıktan ve insani duygulardan asla vazgeçmeyeceğimi bilmenizi isterim. Kalemimiz eğitim kokan mesajlar için kullanılacak...
Yazılarınızdan çok yararlanıyorum, neden derseniz, açık yürekle yazıyorsunuz..
Saygılar efendim....
Sapla saman karıştığından beri, hakla hukuk sorgulandığından beri, 'adama göre iş - işe göre adam' karmaşası yaşandığından beri, particiliğin bürokrasiye egemen olmasından beri... Makamlara getirmenin bir bedeli olduğu bilinir bu ülkede... :((
Hasan Âli Yücel gibi yurt dışı eğitin hakkını kazanan iki öğrenciden biri kendi evladıyken ( Can Yücel ) 'makamını kullanarak oğlunu yurt dışına gönderdi' denebilir endişesiyle diğer öğrenciyi ( sonra dünya çapında ün yapan büyük beyin cerrahı Gazi Yaşargil'i ) 'dahi çocuk' projesi kapsamında yurt dışına burslu eğitimle gönderen bürokratların dönemi çoktan bitti!..
Zor zamanlarda zor şeyler yaşamışsınız gerçekten. Bugün başınız dik, başınızdan geçenleri açık yüreklilikle paylaşıyorsanız, kimseden çekinecek bir geçmişiniz olmadığı içindir muhtemelen...
"Diyecekler emimin, ama o kadara da gücüm yetmiyordu, karşımda koca bir orman ve elimde sadece küçük bir balta… kes kes bitmez koca orman."
Doğru söze ne denir!... :)))
Kaleminize sağlık Mehmet Bey.
Saygılarımla...
Mehmet Burhan AKIN
Benim de , sizin de, tüm öğretmenlerimizin de ellerimizden gelen sapla samanı birbirine karıştırmamak, hak ve hukuka saygılı olmaktır, elbette.
Zor zamanlarda gerçekten çok zor işler yapmaya çalıştık, o günün çocuklarının tümüne bedenimizi kalkan ederek, gerek dağ yollarını ve gerekse kötü alışkanlıkları edinmelerine izin vermediysem, bugün kendimi bahtiyar olarak kabul ediyorum. Ve o günün çocuklarından yüzlercesi bugün devletin her kademesinde görev alabilmişlerse Allah'a şükürler diliyorum.
Hasan Ali Yücel meselesini biliyordum, hatırlattığınız iyi oldu, Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en etkili ve doğru müfredatlar hazırlatan Milli Eğitim Bakanımızdır, Kendisini saygıyla anıyorum.
Saygı benden Efendim...
Mehmet Burhan AKIN
Merhaba Esra Öğretmenim,
Kalemimizi uzun zamanlar küçük dostlarımız için, emekli olduktan sonra da anılar, hikayeler, roman ve makalelerde eğitim kokan mesajlar için kullanmak görevlerimiz arasındadır, diye biliyorum.
Eğer şu anda Doğu bölgesinde görev yapıyorsanız, kendinizi şanslı olarak görmenizi isterim, çünkü bu bölgede görev yapmamış hiçbir öğretmen "Ben Öğretmenim" demesin.
Oralarda karşılaştığınız her türlü sıkıntılar, Yunus'un "Hamdım, piştim elhamdülillah" ifadesiyle kendinizi kıyaslamanız gerekir.
İyi niyetli düşünceleriniz beni mutlu etti;
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM....
her bir cümle, her bir paragraf, her bir bölüm
ana ak sütünden düşmüşcesine tertemizdi.
saygıyla eğiliyorum
nice saygılarımla
Mehmet Burhan AKIN
Ne yazık ki bunları bize yaşattılar, bu can bu tende kaldığı müddetçe şimdiye kadar yaptığım gibi, bundan sonra da hiç bir kula baş eğersen namerdim, dürüstlükten vazgeçersem boynum cellada gitsin...
Estağfurullah, kardeşimsiniz....
Mehmet Burhan AKIN
Değerli Dostum,
Ben de yorumunuzu keyifle okudum, hem de çok sevindim. Ülkesinin her yöresine hayran olmayan kişiler bu duygulara sahip olmaları imkansızdır. Kolay olmasa gerek, ülkesine aşık olmak...
Saygı ve selamlar bizden...