AYGÜN ÖĞRETMEN (4)
Züleyha’yı iş yerine bıraktı okul dönüşü alacağını tembihleyerek. Arnavut taşlı dar ara sokaklardan hızla uzaklaşarak okul yolunu tuttu. Okul zili çalmıştı. Beş on dakika geç kalacağını tahmin ederek bastı gaza. Kafasında dolaşan olumsuz duygular direksiyon hakimiyetini kaybetmesinden de korkuyordu. Mümkün olduğunca aklına takılan geçmişin izlerini okula varıncaya kadar ertelemeyi düşünse de, bir türlü uzaklaştıramıyordu. ’’Allah’ım n’olur okula bir problem olmadan beni ulaştır!’’ diyerek içinden Fatiha okuyor, aklına gelen duaları da peşinden sıralıyordu. Endişe ve okula geç kalmanın sıkıntısı ile şehir içinde azami hız limiti elliyi geçmemesi gerekirken o, hızını altmış, yetmişlere dayandırıyordu. Neyse ki; düşündüğü kötü durumlar meydana gelmeden okula varmıştı. Arabanın kaplarını kilitlemeye bile vakit ayırmadan kıvrak adımlarla sınıfına vardı. Öğrencileri Aygün öğretmenin gelmeyeceğini sanarak keyfine göre takılıyorlar, Haylaz çocuklar kızlara takılarak oldukça gürültü çıkarıyorlardı. Sınıfı on dakikada hababama dönüştürmüşlerdi. Günay öğretmenin sınıfa hızlıca girdiğini gören öğrenciler hemen ayağa kalktılar. Hep birlikte ’’Günaydın, hayırlı sabahlar’’ dileme faslının ardından Günay, mahcup bir yüz ve ses tonu ifadesiyle:
-- Benim güzel arkadaşlarım, hepinizden özür dilerim. On dakikanızı kaybettirdim ama bunu telafi edeceğim. Bir arkadaşım ben de misafirdi. Onunla ilgileneceğim ve onu kendi işi yerine bırakacağım diye birazcık geciktim. Anlayışınıza ve affınıza sığınırım, deyince arka sıralarda oturan Bilgehan’ın sesi duyuldu!
-- Hocam, arkadaşınız erkem miydi? diyerek güldü. Sınıfta onunla birlikte gülmeye başlayınca:
-- Yok be Bilgehan! gözlerinin içine bakarken hafifçe güldü. Eminim sen bizden çok daha hızlısın. Duyduğuma göre bir kaç kızı kafaya almışsın! Kızlar senin yuvanı yapacaklarmış, benden demesi! Kızlar aldatıldıklarını anlamışlar! sana ne dememiz lazım şimdi? Hovarda mı, zampara mı? Sınıfta gülüşmeler Bilgehan’ın utandırmıştı.
-- Hocam, valla öyle bir şey yok! İftira, iki gözüm önüme aksın yalan! Aygün öğretmenin sözünü ciddi sanarak yüzüne kızıllık çökmüş, ecel terleri akmaya başlamıştı yanaklarından aşağıya. Durumun ciddiyetini gören Aygün öğretmen, gülerek içini serinleten sözler döküldü dudaklarından Bilgehan’a.
-- Deli oğlan, şaka yaptım sana. Hep sizler mi şaka yapacaksınız bana? Hemen söyleyeyim, içinizde ukde kalmasın! Evimde misafir kalan bayan bir arkadaşım Züleyha. En kadim can arkadaşım. Lâf aramızda pek de güzeldir. Oldu mu şimdi? İçiniz rahatladı mı sınıfın irkekleri! Sınıfın kızları oğlanlara bakarak gülüştüler.
Kısa sohbetin ardından derse başladılar. Bugün dersin konusu İstanbul’un feth-i anlatılacaktı. Mânevi yorgunluğu ders anlatmaya pek müsait değildi Aygün öğretmenin. Öğrencilerine karşı sorumluluğunu yerine getirmenin bilincindeydi ve mecburdu ve çok önemliydi anlatacakları. Ama konuyu öğrencileri ile karşılıklı soru yanıt şeklinde geçirmeyi, esas konuyu haftaya anlatması gerektiğini düşündü. Sınıfa :
-- Arkadaşlar konumuzu biliyorsunuz. Ben bu dersi karşılıklı soru-yanıt şeklinde yapsak, sizin anlamanız açısından daha iyi olur gibime geliyor. Konuya iyi çalışmış arkadaşlarımızda anlatabilir tahtada ama soru-yanıt daha etkili öğrenmeniz açısından. Ne dersiniz? Ben bu sefer size uyacağım, dedi.
Öğrenciler bu teklife olumlu cevap verince, İstanbul Fethinin öncelikli soruları önce çıktı. Bunlar karşılıklı yanıtlar alınca, Fethin sonrası da konuşuldu. Öğrenciler bu ders şeklini pek sevmişlerdi. Verimsiz masal anlatır gibi anlatılan derslerden öğrencilerin az anlaması sonucu, öğrenim kalitesi vasattı. Derinlemesine bilgileri yoktu genelinin. Bu dersin soru-yanıt şeklinde geçmesi, başarı seviyesini yükseltiyordu ama ders müfredatı böyle değildi. Bazı öğretmenler kendi insiyatiflerini kullanarak böyle ders verenler oluyordu ara sıra. Amine öğretmen de bunu denemiş ve öğrencilerde memnun olmuşlardı. Sıkıntılı olan durumunu faydalı ders şekliyle atlatmıştı sınıfa. Öğrenciler de, Aygün öğretmen de mutluydu durumdan.
Teneffüs zili çaldığında öğrencilerin tamamı çıkmıştı sınıftan. Kimisi kantine, kimisi bahçeye koşuşmuşlardı. Aygün öğretmen ise öğretmenler odasına gitmemiş, on beş dakika olan teneffüsü sınıfta kalarak geçirmeyi yeğlemişti. Sıkıntısı bir türlü uzaklaşmıyordu yüreğinden. Onun dertli olduğunu gören yan sınıfın öğrencisi Teslime, sınıfın kapısında onu dikkatlice izliyordu. Geçen yıl dersine giren Aygün öğretmeni çok seviyordu. Bir müddet onu izledikten sonra öksürür gibi yaptı Teslime.
-- Öhhe, öhheee! Sesini duyan Aygün öğretmen, pencereye dönük yüzünü hafifçe çevirdi. Teslime’yi görünce:
-- Hayırdır Teslime? Öksürük mü oldun?
-- Yok hocam! Size geldiğimi haber vermek için öksürür gibi yaptım. Dalgın gördüm sizi. Bir durum mu var hocam?
-- Bir şeyim yok! Sadece dalıp gittim işte her insan gibi...
-- Anladım hocam, ben size hemen bi çay alıp geleyim kantinden. Yorgunluğunuza iyi gelir. Bizim deliloşlar sizi kim bilir nasıl yormuşlardır?
-- Zahmet olmasın? İlla da getireceğim diyorsan tek şekerli bi çay kap da gel haydeee! deyişine ikisi birden gülüştüler. Teslime kantine toz olmuştu gülüşmelerin ardından.
Teslime kantine gidince tekrar pencereye dönerek dışarıyı seyre dalmıştı. Yağmur hafiften çiseliyordu. Çocukların yağmura aldırış etmeden oynadıklarına bakarken öğrencilik yıllarında yağmur kar demeden teneffüslerde delice oynadıklarını anımsadı. Hastalanma akıllarına gelmezdi. Ders zili çalmasa bütün gün yağmurun, karın altında sırılsıklam ola ola oynarlardı. ’’Gençlik işte’’ diyerek omuz silkti. Onlara bakmaya devam ederken Teslime elinde çayla içeri girdi.
-- Buyur hocam, afiyet şeker olsun. Başka bir isteğiniz varsa yerine getireyim. Tost falan ister miydiniz hocam? Özür dilerim sormayı unutmuşum!
-- Sağ olasın Teslime’m. Bi çay yeterli. Başka bir isteğim yok ama sana sormak istediğim; derslerin nasıl, iyi mi? Kırık yoktur umarım.
-- Yok hocam. Sizi üzecek notlar almıyorum. Gülerek devam etti sözüne. Bana müsaade hocam. Arkadaşlar bekliyor kantinde, bana çay ısmarlayacaklar.
-- Teşekkür ederim, başka bir isteğim yok. Al şu çay parasını, derken cüzdanından parayı çıkarıp Teslime’ye uzatırken:
-- Aşk olsun hocam. Bi çayın lafı mı olur, der demez hızlıca uzaklaşırken oradan.
-- Deli kız! Ben de sana çarşıda karşılaşırsak tutar kolundan pastahaneye zorla sokarım seni, dedi
Aygün öğretmen, çayını yudumlarken yine camdan dışarı bakıyordu. Onun ilgisini bir şeyler çekmiş olacak ki; dışarı bakmaktan kendini alamıyordu.
Çayı dudaklarının arasına götürürken bu sefer ince ince yağan yağmura düşünceli baktı. Aheste aheste yere düşen yağmur damlaları onu alıp ötelere götürdü. Düşleri sırılsıklam oldu, gözleri doldu. Öğrenciler teneffüste olduklarından kimse göremedi gözünden damlayan sevda yaşlarını. Okulun bahçesinde duran ıhlamur ağacını kendine mesken yapmış serçenin üşümüş sesinin cılız iniltilerini duyar gibi oldu. Yüreğinden bir şeyler koptu o an! Bir çırpıntı başlarken yüreğinde, arkadan bir el uzandı omzuna. Sağ elinin tersiyle gözlerini aceleyle sildi arkasına dönerken. Omzuna hafifçe dokunan sınıfın en çalışkan öğrencisi Berrin Tan’dan başkası değildi. Öğretmenini çok sever ve onu yalnız bırakmamaya gayret ederdi. Öğretmen, öğrenci ilişkisi sadece okuldaydı. Okul dışı arkadaştılar. Berrin, Aygün öğretmenin düşünceli durumunu anlamıştı. ’’Bunlarda geçer geçer!’’ derken ona, dudaklarındaki hüzün ne kadar içinin dolup dolup taştığını görebiliyordu Berrin. Göz göze bir müddet bakıştılar. Aygün, ’’Bugün nedense böyle bir hâl var bende’’ demek istedi. Sonra suskun bakışlar yerini hıçkırıklara bırakacaktı Aygün’ü. Izdırabını yüreğinin hücrelerine hapseder gibi hapsetti... Karşısındaki öğrencisine iç halinin yangınlarını dışa vuruşunu gizleyememişti ondan. Berrin’de halden anlayan iyi bir arkadaştı
Geçmişin anılarını silmek kolay olmuyordu yüreğinden, gönlünden. O gün bütün ders boyu kendine gelemedi. Okulda ayrılırken sarhoş gibiydi. Arabaya binmeden yağmur altında, ayakkabılarını bir kenara atarak caddelerde alabildiğince bağırmak istiyordu. Yazdığı şiirleri haykırırcasına okumak, yata, yuvarlana dolaşmak azusundaydı. Öğretmen olmasa yapacaktı delice düşüncelerini. Bu halini gören öğrencileri ne derdi? Eşi, dostu, arkadaşlarının yüzüne nasıl bakardı? Aklından yıldırım hızında gibi gelip geçti düşünceleri. Arabasına binerek candan arkadaşı Züleyha’yı almaya gidiyordu tutsak düşüncelerle... Kara sevdanın yangınları sönmek bilmiyordu. O denli aşık olmuştu ki; sevdiğinin vefasızlığını göremeyecek kadar körleşmişti...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
KARABULUT
YORUMLAR
Yeniden okudum bu güzel öykünüzü Direniş Hocam. İsim değişmiş doğrusu bana da Amine ismi biraz soğuk gelmişti. Şimdi daha güzel olmuş, kim se bu Aygün.
Çok kutlarım . Saygılar.
direniş
Hakiki bir Türk ismi.