- 878 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BİZE İSTANBUL YOLU GÖZÜKTÜ
Sene 1964 Köyde; ben, annem,babam,yeğenim kalmıştık. Reçberliğimizi tamamladım.Kışlık yakacak odunumuzu taşıdım ,onları sobamıza sığacak şekilde yarıp güzel bir şekilde istifledim . Artık benimde gurbete geçip rızık arama zamanım gelmişti.Benim düşüncem İstanbul’a gidip bir iş bulup çalışıp para kazanarak aileme maddi imkanlar sağlamak. Eğer imkan doğarsa da eğitim hayatımı devam ettirmek hayaliyle bir an önce İstanbul’a gitmeyi kafama koydum.Fakat Babamın düşüncesi ise çok farklıydı O istiyordu ki , oğlum gözümün önünde dursun bir oğlumu gurbete gönderdim O bari yanımda kalsın , onu evlendireyim hem bize göz kulak olsun hem de hanemiz tütsün niyetindeydi . Fakat ben çok istekli ve arzuluydum bir şekilde Babamı ikna ederek, Eylül ayında İstanbul’un yolunu tutmak için yola koyuldum…
O zamanlar köyümüzden Ordu’nun Mesudiye İlçesine yürüyerek 6 saatte vardım. Mesudiye’de “o zamanlar Kamyondan çevrilme Otobüslerle” İstanbul’a geldim…
İstanbul, Anadoluhisarı, Kavacık semtinde olan Halis dayımın kızı Arife Ablamın eşi Paşa eniştemin yanına geldim.Paşa eniştem beni Anadolu Hisarı’nın Muhtarı Muammer Çay’ın bakkalına çırak olarak verdi,Verirken de hiç unutmam:
- Muhtarım bu benim yeğenim köyden yeni geldi ağabeyinin yanında kalıyor, çalışmaya çok ihtiyacı var yanınızda çalışsın eti senin kemiği benim onu çalıştır göz kulak ol…
Anadolu Hisarında iki bakkal vardı , Aygaz tüpleri yeni çıkmıştı,Önce yalılara giderek siparişler alınıyordu.Sabahın altısında Dükkana gelip Akşamın Dokuzu işin durumuna göre Onuna kadar dükkanda verilen siparişleri yetiştirmeye çalışmaya başladım.Kısa Zaman da müşterileri ve evleri öğrendim.Kumanya siparişlerini sepetle, Tüpgaz siparişlerini ise omzum da taşıyarak çalışma hayatına başlamış oldum...
Ağabeyim Et Balık Kurumunun deposunda çalışıyordu,kiralık bir evde oturuyorlardı bende köyden gelince yanlarında kalmaya başladım.Kendisinin ve eşinin çalışarak biriktirmiş olduğu birikimlerden artırıp bir arsa almışlardı,benimde çalıştığım ücretlerin katkısıyla buraya 2 odalı bir gecekondu yaptık . Ağabeyimin eşi, kendi ve 2 kızıyla birlikte ,ben ve daha sonraları köyden gelen teyzem ve eniştemle 7 kişilik bir aile olarak bir arada yaşamaya başladık…
Teyzem evde kalan çocuklara bakıyor,yengem ise zengin insanların evlerine temizlik işlerinde çalışıyordu.İstanbul’da geçinmek yurt yuva sahibi olmak çok zordu.Ağabeyim 300 lira aylık alıyordu.Hafta sonları ve boş kaldığı zamanlar gecekondunun bitmek bilmeyen eksiklerini tamamlamaya ve ilaveler yaparak daha iyi koşullarda rahat bir evde yaşam sürmek için canla başla gecesini gündüzünü bir araya katmak zorundaydı.Benimde bir Pazar günüm boştu beraberce el ele vererek.Sırtımızla Yeni Mahalleden çimento kireç getirerek evin inşaatında çalıştık. Evin bahçesine etraftan topladığımız ufak mıcır taşlardan beton attık bahçeyi çamurdan kurtardık.
O yıllarda İstanbul’da ev sahibi olmak biraz daha kolaydı şöyle ki; bir arsa temin ettin mi ev yapmak sorun teşkil etmiyordu.Ne bir plan proje, ne bir ruhsat kafana göre istediğin plan projede derme çatma gecekondular yapmak sıradan bir şeydi. Bir diğer faktör ise işçilik maliyetlerinin az olması.
Çünkü İstanbul’a göç edenler bir birlerine “yatacak yerleri olmadığı için” yardım etmek zorundaydı.Bu yüzden hem yakınlarına yardım edip hem de kendilerinin ilerde başlarını sokacağı bir yuva oluşmasına mecburdular. Yapılan Gecekondulara karşılıksız yardım edilmesi sebebiyle haliyle inşaat maliyeti de yarı yarıya düşüyordu.Gecekondu adı üstünde ismi de zaten buradan aldığından belli bir gecede bakmışsın bir evin duvarları briketle örülmüş çatısı çatılmış 2 odalık bir gecekondu sabaha bakmışsın ayakta! odaların tavanı,duvarlarının sıvası bilahare para durumuna göre yapılacak. Elektrik Su,Kanalizasyon o yıllarda zaten henüz oraya uğramamış dolayısı ile bunlarda inşaatın maliyetini yarı yarıya düşürmesi sebebiyle; Gecekondu yapmak çok cazip bir hale geldi. Bu şekilde yapılan gecekondular İstanbul’a akın,akın gelen insan göçlerine cevap verecek duruma geldi. O zamanki yerel yönetimlerinde göz yummasıyla İstanbul’un o güzelim çehresi büyük bir değişime uğradı… Beytü gilin Abdurahman amcanın Ortabayır’da bir gecekondusu vardı, Abdurrahman amca bana yeğen yeni evlendim ben hiçbir zaman karyolamda yatmadım,misafirim hiç eksik olmadı misafiri rahat ettirme derdiyle ben hep yer yatağında yattım gelen misafirimi karyolamda yatırdım demesini hiç unutmam…”Şimdilerde evlenen çocuklarımızla dahi bir çatı altında kalamıyoruz.”
Kışları sıcak bir ortamda geçirmek ısınmak için sırtlarımızda 1-2 km.uzaklıktaki çalılık alandan odun ve çalı çırpı topluyorduk.Ağabeyim iç güveysi gitmişti haliyle yengem ağabeyimi fazla dinlemezdi.Ağabeyim bu yüzden çok huzursuzdu.Yengem teyzemin kızıydı teyzemin bir kızı vardı,oğlu olmadığı için Annemi çok kıskanırdı annemin ise 3 oğlu 2 kızı vardı. İstanbul’da bir yandan hayat şartlarının zorluğu yaşam mücadelesi diğer taraftan kıskanmalar bir birlerini çekememeler huzursuzluk ve kavgalar ortamında yaşamaya çalışıyorum, diğer taraftan da köydeki yokluk ortamlarını fakat ailedeki huzurlu ortamı ailenin bütün bireylerinin bir birlerine kol kanat gerdiği kavga ve huzursuzlukların olmadığı ortamları düşünmüyor değilim…
YORUMLAR
"İstanbul’da bir yandan hayat şartlarının zorluğu yaşam mücadelesi diğer taraftan kıskanmalar bir birlerini çekememeler huzursuzluk ve kavgalar ortamında yaşamaya çalışıyorum, diğer taraftan da köydeki yokluk ortamlarını fakat ailedeki huzurlu ortamı ailenin bütün bireylerinin bir birlerine kol kanat gerdiği kavga ve huzursuzlukların olmadığı ortamları düşünmüyor değilim…"
İşte son fotoğraf kalemin var olsun değerli gardaşım
Taş herzaman yerinde ağırdır.. Ben 6 göbek istanbulluyum/ O kadar kötüleşti ki/ Bina üstüne bina.. adının duymadığım semtler/ anlamakta zorlandığım kelimeler/
Çocukluğum öyle geçti. Gençliğimde başka bir kesim aktı/
Üniversite eğitimlerini tamamlayarak ( ki bunların çoğunun hayallerinde kendi şehirlerine katkıda bulunmak vardı) Onlar da kaldı/ Göç edenlerin eğitim çıtası yükseldı. /
Bir süre sonra evi olmayan İstanbullular dışardan gelenlerden ev tutmaya başladı...
Ha bir de köyden gelenlerle alay edilir diye bir kavram yerleşti.
Şarkılarda filmlerde. Aksine İstanbullu hiç bir zaman gelenleri hor görmedi/
İş verdi aş verdi eş verdi.
Aslında "tango" asortik" gibi yakıştırmalara mazur kaldı. 70'lı yıllarda serbestçe giydiği mini, eteğini 80'li yıllarda sandığa kaldırdı...
Oysa gelenler şehirlileşmek istiyordu..
Boyalı saçlılarla alay edildi. Bir süre sonra o saçları boyayan dükkanlar açıldı/ yanlarında çalışıldı. İstanbullu kadından farkları sadece lehçeleri kaldı.
Zamanla İstanbul lehçesini kendi lehçeleri ile harmanladılar...
Şimdi ise kim istanbullu kim değil belli değil...
Bunu ancak gerçek istanbullu anlayabilir... /
AÇIK YÜREKLİLİKLE YAZDIĞINIZ SAMİMİ SATIRLARI KUTLARIM . SAYGILAR
Ben İstanbuldan kalabalıktan kaçtım /Akdenize yerleştim)
Kızılelmalım
Tespitleriniz çok yerinde; İstanbul sadece Anadolu'dan çaresizlik sonucu göç eden aileleri dışında son yıllarda yabancı ülkelerden akın, akın gelen insan göçüyle birlikte çok karmaşık bir kent haline geldi trafik , çevre ve ses kirliliği had safhaya ulaştı. İnsanalar iş ve eğitim imkanlarının bolluğu sebebiyle bu karmaşaya razı olsalar da ekonomik durumunu düzelten , sizler gibi Anadolu'nun daha sakin yerlerine tersine göçe başladı...