- 657 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mehmet S.in yaşam öyküsü
Taş eli bölgesi, adından da belli olduğu gibi orta torosların iç Anadolu iklimi ile Ak deniz ikliminin kesişme noktasında, suları yeşil bahçeleri ormanları ile ünlü bir bölgemizdir.
Halkı, geçim kaynaklarının kıt olması nedeniyle, genellikle okumaya yönelen, ülkenin, hatta Dünya’ nın her yerine dağılmış insanları olan, Toros dağlarının güzel bir bölgesindedir.
Gençleri genellikle okumakta, devlet dairelerinde iş sahibi olarak kendilerini doğup büyüdükleri yerden iş aş amacı ile gurbette çalışmaktadır.
Geri kalanı ise, bulunduğu ilçedeki bağ bahçelerin ve kendi el sanatlarının geliri ile yaşamaktadır.
İşte öyküsünü anlatacağımız Mehmet S. De, buradaki yedi çocuklu ailelerinden birinin, ortanca oğludur.
Babasının ismi, kendi ismi gibi Mehmet olduğundan babası çok sevdiği bu oğlunu öğretmenlerinin de isteği doğrultusunda okutmaya karar verir.
Mehmet S.ilk ve ortaokulu memleketinde okuduktan sonra, Hasan oğlan yatılı öğretmen okulunu bitirir öğretmen olur ve Bitlis ilimizin Mutki ilçesinde, ilkokul öğretmeni olarak görev yapmaya başlar.
İlkokul öğretmeni iken üvey amcasının kızına âşık olur, onunla sık, sık buluşmaya evlilik hayalleri kurmaya başlarlar.
Hatta günlerden bir bahar günü yanına beni’ de yanına almış beraberce onların bağ evine gitmiştik.
Ben onlara birisi gelince haber verebilmek için, dışarıda ağaçların görünmeyen bölgesinde onlara gözcülük yaparken, onlar bağ evlerinde bir araya gelmiş, sevişmişler sonra gelecekleri ile ilgili konuşmalar yapmışlardı.
Bunlar evlenmek istiyordu, kızın babası da olayların farkında olduğundan ilçede daha fazla dedikodu çıkmadan bunların evlenmesinden taraftı.
Fakat oğlan babası ile kız babasının arasında miras paylaşımından kaynaklana bir anlaşmazlık olunca, bunların evlenmesi adını verdiği öğretmen Mehmet S.in babası tarafından engellendi.
Bunlar evlenemeyince, kız babası kızını başka bir isteyene vererek evlendirdi. Evlendirdikten sonra’da, kızı damadı hepsi beraber alel acele şehri terk ederek, başka yere göçtüler gittikleri yerde ikamet etmek üzere yerleştiler.
Mehmet S. Sevdiği amcasının kızı ile evlenemeyince işine geri dönmüş, öğretmen olarak çalışırken, Balıkesir Necati bey, yüksek öğretmen okulunun imtihanına girmiş, sonuçta bu imtihanını kazanınca, orada okumaya başlamıştır.
Okulunda okurken sevdiği kızın başkası ile evlendiğini duyan Mehmet S.okulda kendisine kendi gibi okumakta olan, Ülkü adında, yeni bir kız arkadaş edinir.
Bunların arkadaşlığı, okul boyunca devam eder, birbirlerini severler, beraber olmadıkları zamanlarda karşılıklı birbirlerine olan özlemlerini yazdıkları mektupları ile paylaşırlar.
Nihayet okul biter her ikisi de, liselerde öğretmenlik yapmak üzere, başka, başka yerlere atanırlar.
Ülkü ailesinin bulunduğu yere atanırken, Mehmet S. Orta Anadolu’nun göbeğindeki Kırşehir ilçesine atanarak orada görev yapmaya başlar.
İşte bu, atandığı tam bu okulda lise öğretmeni olarak görev yaparken, bir gün kendisine, sevdiği zaman, zaman buluştuğu, bulaşamadıkları zamanlarda mektuplaştığı, evlenme hayalleri kurdukları Ülkü’ den buna bir mektup gelir.
Sanır ki, ona gelen mektup, her zaman olduğu gibi, bunların birbirlerine olan hasretlerini gidermek için zaman, zaman biri birlerine yazdıkları mektuplardan biridir.
Bunların zamanında seven insanlar, âşıklar biri birlerine mektup gönderirlerken, genellikle kokan kâğıtlar kullanılırdı.
Mehmet S. Yine öyle sanır mektubu açmadan önce bir koklar ama daha önce kendisine gelen mektuplar gibi bu defaki kokmamaktadır.
( Bunların biri birlerine yazdıkları, mektupları ben Mehmet S. İn biriktirerek sakladığı yerden bulur, zaman, zaman onun haberi yokken, gizlice mektupları açar okurdum.)
-Kokan kâğıtlara yazdıklarını oradan biliyorum.
Neyse, mektubu açıp okuyunca bütün dünyası başına yıkılır. Çünkü yazdığı mektubunda ailesinin isteği doğrultusunda mesleği subay olan, bir başkası nikâhlandığını, yakında düğünleri olacağını bu yüzden, kendinde olan mektup ve fotoğraflarını geriye ister.
Ne yapacağını bilemeyen Mehmet S. Okulundan soğur kara, kara düşüncelere dalmaya başlar sonunda çaresiz benim gizlice okuduğum mektuplarını, sakladığını sandığı evdeki gizli yerinden alır, desteler ve Ülkü’ ye geriye gönderir.
Yıllarca süren bir sevdanın sonucundaki, aşk öyküsü böylece kapanmış herkes kendi yoluna gitmiş olur.
Öyle olur da, yüreklerdeki yangın bir türlü sönmek bilmez, Özellikle, kendisine gelen mektup karşısında şaşkına dönen, Mehmet S. in yüreğindeki yangın hiç sönmez. Her gün biraz daha fazla onun, yüreğini yakar kavurur.
Öğretmenlikte hevesi kalmayan Mehmet S. Hırçın geçimsiz kavgacı bir öğretmen olur çıkar. Birden bire etrafında sevilmeyen insanlardan biri olurdur.
Çareyi askerlik yapmakta bulan Mehmet S.çalıştığı yerden yedek subay olarak askere gider. Ankara destek kıtalarından merasim bölüğü komutanı olarak, cumhurbaşkanlarını, yabancı önemli devlet adamlarını karşılayan takım komutanı olarak görev yaparken hala aklında kendisinden başkası ile evlenen Ülkü vardır.
Kafasında durmadan onu düşünürken takıntılar oluşmaya başlar ama bu durum, askerde iken far edilmez. Takıntı olarak merasim sırasında şaşalı yaşayışları ile Cumhurbaşkanlarını gördüğünden, en çok onlar gibi biri olmayı düşünmeye başlar.
Askerliği biter, terhis olur bu defa eski okuluna değil, çektiği kura sonunda görev yeri olarak Konya ilinin Çumra ilçesindeki Çumra lisesi bunun kaderine düşmüştür.
Aslında memnundur, çünkü kendi memleketine yakındır gider ataması yapılan okulda, fen bilgisi öğretmeni olarak yeniden göreve başlar.
Bir yıl kadar burada görev yaptığı sırada hala onun aklında okuldan sevgilisi olan fakat bir subayla evlenip, kendisini terk eden mektuplarını resimlerini geriye gönderdiği Ülkü öğretmen vardır.
Okulda öğretmenlik yaparken, bir taraftan onu sevdiği kendisinden ayrılan bir subayla evlenen Ülkü öğretmeni düşünüp, bir çıkmazın içinde bocalarken, askerdeki takıntısı çoğalır.
-Öğretmenlik yapamaz hale gelir.
Çalıştığı kurumun isteği doğrultusunda, polisler eşliğinde, bunu bir sabah derse girmeden önce, çalıştığı okuldan alınırlar, doğruca götürüp, Bakırköy ruh sağlığı hastanesine tedavi amaçlı ailesinin bile haberi olmadan yatırırlar.
Anne basının haber vermesi üzerine bizzat kendim onu yattığı hastaneye görmeye gittiğimde, hastanenin üsten görünen bodrum katındaki boşlukta bulunan bir demir kafes içinde ceza evinde yatan hükümlülerin bir ileri bir geri gidip geldikleri gibi onun da bir demir kafes içinde öyle yaptığını görünce içimden bir şeyler kopmuştu.
Kendisi beni aşağıdan yaralı bir aslan gibi dolaştığı demir kafesin içinden görmüş yalvararak, bağırmaya başlamıştı.
-Çıkarın beni buradan diyordu.
Acımamak mümkün değildi,
Doktoru ile konuşmam sonrasında fazla bir rahatsızlığının olmadığını gerekirse çıkarabileceklerini söyledi.
Doktorun öyle söylediklerinden sonra, onu oradan çıkartmış bir gün boyunca onunla geceli gündüzlü, güzel eğlenceli bir zaman geçirdikten olarak, onu sağlıklı bir şekilde, tekrar kendi çalıştığı okuluna yollamış, ben ondan ayrılarak, memur olduğum için ben’ de, kendi çalıştığım yere gitmiştim.
-Keşke onu hastaneden çıkarmamış olsaydım.
Daha aradan bir öğretim yılı bile geçmeden, memuriyetinin onuncu yılında malulen emekli ettiler.
Onu hayat boyu, yalınız işsiz güçsüz biri olarak sahipsiz biri olarak yaşadığı, amansız dünyanın kucağına atıverdiler.
Çünkü ne onunla ilgilenebilecek, anne baba vardı ne’ de sorumluluğunu üstlenebilecek bir kardeş vardı.
Bir ömür boyu kiralık evlerde, keklik tavuk yetiştirerek onları pazarlarda satarak yaşadı.
En sonunda Mehmet S. Kiralık evinde yalınız yaşarken, geçirdiği bir hastalıktan kurtulamayarak öldüğü günün gecesinde saat 2.30 sıralarında yattığım yatağından uyanmış sıçrayarak ayağa kalkarak felçli halimle yatağın üzerinde hiç yapamayacağım bir şekilde, kendi gücümle oturmuş kalmıştım.
-Duvardaki saate baktım, saat 2.30 gösteriyordu.
Kalbim yerinden, çıkacak gibi oluyordu. Sabah kalktığımda duyduğum ilk haber, onun ruhunu aynı saatlerde, sahibine teslim etmiş olmasıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.