- 403 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEN BANA KARIŞAMAZSIN
Yine sizi yıllar öncesine götüreceğim. Hani o, insanların birbirlerinden haberleri olduğu, ağlayanla ağladığı, gülenle güldüğü yıllara…
Otokontrol denilen bir kavramı biz yakın yıllarda duyduk ama aslında yıllardır içinde yaşıyormuşuz. Topluma karıştığımız yıllarda tanışmıştık bu kontrolle, Çorum büyük şehirlere nazaran küçük bir yerleşim yeri ama yine de insanlar birbirini tanımazdı çoğunlukla. Sizi sizin sokağınızdakiler tanırdınız. Mahalle kavramı da zaten sokak anlamında kullanılırdı kapsam olarak. İşte bu ortamda bizim gibi küçüklerin istediği gibi hareket etmesi mümkün değildi. Mesela elimizde sigara ile dolaşamazdık. Yaşımız küçüktü ve bize daha çok zarar veriyordu. Nerede bir büyük bizi görse anında müdahale ederdi. Pencereden yarı beline kadar sarkıp nasihat eden neneler mi dersiniz, ağabeyler, ablalar, amcalar da bize karışır, kimi yumuşaklıkla, kimi nasihatle kimi de zor kullanarak sigaradan men etmeye çalışırdı. Onlar böyle davranıyor diye biz sigara içmekten vaz mı geçtik? Hayır, ancak rahat rahat da sigara içemezdik, içerken bir kusur işlediğimizi de bilirdik.
Ben burada otokontrollü bir toplumu anlatmaya çalışıyorum. Sonuç olarak belki yüzde yüz iyi bulunamıyordu ama eğitim toplu veriliyordu. Sigara içmek kendi sokağımda ne kadar kötü ise bir başka mahallenin bir sokağında da o kadar kötüydü.
Tabii en önemlisi de bize yapılan müdahaleyi herkes uygun görür, biz kimseye şikayet edemezdik. Hele hele babamıza gidip de bir amcamızı şikayet edemezdik. Eğer edersek muhtemelen sebebi sorulacak, yalan söylesek de kısa sürede ortaya çıkacak, bir zılgıt da babamızdan yiyecektik. Doğru söylesen zaten haksızlığı baştan kabul edecektin.
Eskiden öğretmenler sık sık olmaza da öğrencileri terbiye amaçlı döverdi. Onu da şikayet konusu yapamazdık. Konu öğretmen olunca şikayet eden çocuk daima haksız olurdu büyüklerimizin gözünde. Sen, derlerdi bakalım ne yaptın da adamı(öğretmeni) çileden çıkarttın?
Böyle bir eğitimden sonra şimdi: “Benim oğlum yalan söylemez, benim oğlum kötü bir şey yapmaz, yapmışsa kötü arkadaşlarındandır.” dönemine geldik. Çocuk büyüklerine şikayetini artık cep telefonu sayesinde süratle yapıyor, kusurunu düşünüp de bir muhasebe yapma geregi bile duymadan ebeveynler olay yerine (okula) damlıyor. Olayın ne olduğu bile bilinmeden eğitimci suçlanıyor, hatta saldırılara uğruyor. Sizce böyle bir eğitim çocuk için ne kadar faydalı olabilir?
Gelelim şu bizim meşhur:”BANA KARIŞAMAZSIN” yaklaşımına. Çekirdek ailenin bir tezahürü olarak, toplum kontrolü ilk reddedilenlerden oluyor. Mesela komşunuzun çocuğunu kötü bir şey yaparken gördüğünüzde, yapma oğlum, diyemiyorsunuz. Derseniz ilk tepki çocuktan:”Sen bana karışamazsın.” Biraz ileri gitmeye kalktığınızda suçlu siz olursunuz ve çocuğun dayandığı büyüklerinin de sözü aynı olur:”Sen benim oğluma karışamazsın.”
Peki kim karışır senin oğluna?
Öğretmen dersini versin gitsin, karışmasın benim kızıma. Komşunun vazifesi değil, karışmasın…
Kim kaldı geriye, aile büyükleri. Ne yazık ki yıllar önce aileden uzaklaştırılmış dede, babaanne sevmekle, hediye almakla görevlidir ve onlar da çocuğun eğitimine karışamaz. Kala kala anne ile baba kaldı. Onlar da çocuğun dişi tutana kadar karışır. Ne zaman çocuk olmaktan çıkar, olgunluğa geçer sizin de işiniz biter. Ve artık sıra size gelir, dersiniz ki bu çocuk kendi başına hareket ediyor, birçok yanlış yapıyor, artık bize bile karışıyor. Ne olacak bu işin sonu?
Buyurun bakalım şu sizin modern (!) eğitim sisteminize…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.