- 773 Okunma
- 11 Yorum
- 6 Beğeni
SAZIN DÜZENİ
70’li yıllar. Bekârım.
Birliğin misafirhanesinde kalıyor, askeri gazinomuzda yemek yiyorum. ‘Ringo Reşat’ dediğimiz bir ağabeyimiz var. Tam bir racon adamı. Bekâr. Silahı çok seviyor. O na ‘Ringo’ diyorlar. Sivil ya da resmi üzerinden tabancasını hiç eksik etmez. Bir gün bana:
“Çömez akşam gazinomuzda buluşalım. Biraz kafaları ısıtırız. Sonra seni bir yere götüreceğim. Haberin olsun”
Dediğine uydum. Yemek arasında bir iki dube içtikten sonra gece oniki gibi atladık bir Murat 124’e. O yıllarda Murat124’ler yeni çıkmış. O modele Hacı Murat’diyorlar. Hacı Muratla şehir içi her yer beş lira. Şehir dışına çıktık. Işıklarla ‘Erciyes Pavyon’ yazan bir yerde indik taksiden. Reşat abi on lira verdi.
Girdik içeri. ‘Ringo’yu tanıdıkları beli. Önlerde bir masaya buyur ettiler bizi. ‘Ringo Reşat’ gelen garsona eliyle bir daire çizdi. Garson anladı. İçinde her türlü mezelerden oluşan küçük tabaklarla donattı masamızı. ‘Ringo’garsonun kulağına bir şeyler söyledi. Aceleyle gitti garson. Sarı saçlı bir bayanla geri döndü. Bayanı yanımıza bırakıp gitti.
“Merhaba ben Jale, oturabilir miyim?”
Bizden bir cevap beklemeden de oturdu. Elimizi sıktı. Sandalyesini bana yaklaştırdı. Garsonun hemen getirdiği; içinde çay mı, gazoz mu, içki mi olduğu bilinmeyen bardağını benim bardağıma vurdu:
“ Hadi bakalım yakışıklı şerefe.”
Bir solukta içti.
İçerisi renkli, fersiz ışıklarla özellikle aydınlatılmamıştı. Tepede küçük ayna parçalarıyla süslenmiş bir küre, devamlı dönüyor, karşındakinin daha değişik, daha renkli, daha güzel görünmesini sağlıyordu.
Adının Jale olduğunu söyleyen bayan belki gerçekten güzeldi. Belki de ortam onu bana güzel gösteriyordu. Ben de içkimi bir solukta içtim. Yüzüne hayranlıkla uzun uzun baktım. İçkinin de verdiği duygusallıkla:
“Vay bee… Sen bu güzellikle hangi evin bacasını tüttürmezdin be bacım?”
Soğuk bir rüzgâr esti. Sorar gözlerle önce’ Ringo Reşat’a’, sonra bana baktı:
“Benim işim bu. Sevgiyi yitirdim. Gelirim masalara, Ismarlarsalar içerim. Ya da içiyor gibi yaparım. Sevmem,seviyor gibi yaparım. Hemen sorarlar “niye düştün” diye. Ben sormam, soramam onlara “Peki senin ne işin var burada? Demem, diyemem”
.Ben bu meslekte çok saçmalayan gördüm. Ama böylesine ilk defa rastladım.”
Sinirle kalktı. Duygulanmış mıydı? Kızmış mıydı? Anlamadım. Yeni içkisini getirmekte olan garsona:
“Kalkıyorum o masadan. İçmeyeceğim geri götür.” Dedi.
Daha sonra o bayanı şarkı söylerken, dans ederken de gördük.
Gecenin ilerlemiş saatlerinde birisi daha sahneye sazıyla, çıktı. Oldum olası severim türküleri. Gürültüden, şuh kahkaha seslerinden dinleyemedim söylediklerini. Türkücü programını bitirmiş gidiyordu ki, ben bağırdım:
“Senin sazının düzeni yokkk…”
Birkaç garson masamıza doğru gelecek oldu. Türkücü elini kaldırdı.
“Yok, bir şey… Sakin olun. Ben bu genç abimin ne demek istediğini anladım.”
Yerine oturdu. Ali İzzet’in o günlerde çok sevilen – Şu sazıma bir düzen ver- türküsünü o kadar yürekten söyledi ki:
Şu sazıma bir düzen ver
Teller de muradın alsın
Gel beni bir tenhada gör
Diller de muradın alsın
Elinden tutup gezelim
Harman döşe gül dizelim
Kalem ver adın yazalım
Eller de muradın alsın
Uğra bir gün bizim köye
Sana bakam doya doya
Dağ ceylanı in ovaya
Çöller de muradın alsın
Kehribar benler gerdana
Düzen düzmüş dane dane
Bazı bazı çık seyrana
Yollar da muradın alsın
Gel gidelim bizim ele
Düşmeyelim dilden dile
Diken sarmış gonca güle
Güller de muradın alsın
Ali İzzet’im görüşelim
Bugün bayram barışalım
Aç kolların sarışalım
Kollar da muradın alsın
Pavyondakiler de sessizce dinlediler. Türkü bitince bir alkış koptu. ‘Ringo Reşat’ şimdiki parayla yüz liraya denk gelebilecek bir parayı türkücüye verdi. O da sağ elini sol göğsüne götürerek teşekkür etti. Sabah olmak üzereydi. Geldik misafirhaneye.
Ertesi gün Reşat abi gazinomuz da buldu beni:
“Gel bakalım çömez seninle biraz konuşalım. Birliğimize geldiğinden beri seni izliyorum. Aldığın maaşın büyük bir bölümünü ailene gönderdiğini de biliyorum. Şefin senin için “saygılı, çalışkan biri” diyor. İyi de bir güreşçisin biliyoruz. Ama arada bir içki de içiyorsun. Tercih senin bir şey diyemem. Ancak;
Dün seni götürdüğüm yerlere bir daha sakın gitme. Oralar sana göre değil.
Bütün ömrümce tuttum’ Ringo Reşat’ abimin öğüdünü. Bir daha hiç gitmedim öyle yerlere.
O atılan sahte kahkahaların arkasında ne gözyaşları, ne acıklı hikâyeler, ne yıkılmış hayaller, ne sönmüş ocaklar vardır.
Hep düşündüm. Hep düşünüyorum…
YORUMLAR
Bedri Tokul
Hiç sevemedim öyle yerleri.
Belki iyi yapmıyorum, ama ben dost meclislerinde arada bir içki içerim.
Kafalar biraz ısınınca sohbet daha tatlı geliyor insana.
Tabii bazen anlattığın bir olayı unutuyor yine anlatıyorsun.
Dinleyenler de dinlediklerini unutup, ilk defa dinliyormuşcasına
dikkatle dinliyorlar.
Çok teşekkür ederim.
Mutlu ettin beni.
Bedri Tokul
Kısa ve öz.
Mutlu oldum yorumunla.
Selam ve Sevgiyle...
Kendimi karekter ölçme merkezinde sandım.
Bir de düzgün insana saf lakabını kondurmazlar mı.
Abi dünya üçkağıtçı dünyası.
Sarı saçlı kadın bana artık çok düzgün ve namuslu geliyor.
Bir de kadın olsun erkek olsun ne yaptığı belli olmayanlar var. Her tarafta fırıldak.
Saygılarımla
Bedri Tokul
Salakla saf aynı kökten gelse de
aynı anlamı taşımaz aslında.
Duyarlı kardeşim benim...
Selam ve Saygıyla...
Bedri Tokul
Senin gibi...
Sevgilerimle SULAN
Ringo Reşat gibi insanlar daha çok olmalı ki gençlerimizi o tür yerlerden koruyabilelim.
sizi kutluyorum hem nasihata kulak vermişsiniz, hem de bu yazıyı kaleme alarak (dilerim çok okunur ) gençlerimize güzellik yapmışsınız.
saygılarımla..
Bedri Tokul
İnsanlar ahlaktan, erdemden uzaklaştıkça
vicdan da kalmıyor tabii.
Teşekkür ediyorum.
Selam ve Saygıyla...
Görüntülrde gördüğümüz, yazılanlardan okuduğumuz kadar bilgi sahibi olduğumuz bu ortamlar bana 'kadının sömürüsü açılan ve eğlence görüntüsüyle perdelenmeye çalışılan' çok kirli ortamlar gibi gelir.
Her şey sahtedir herhelde o ortamlarda. Müşteriler, ilgiler - alâkalar, yenilenler - içilenler, sohbetler, 'eğlenceler' - ödenen hesapların meblağı... saymakla bitmez.
Bunların böyle olduğu bilinirken neden hâlâ böyle yerler bu kadar çoktur... hiç anlamam!..
Oraları işletenlerin, giden erkek müşterilerin, sohbetlere 'meze' edilen kadınların... hepsi bir aileden çıktıklarına göre, aileleri dağıtan bu yerlerin yaşaması için neden çaba sarf ederler ve hatta bı konuda mangalda kül bırakmzlar... hiç anlamam!...
Kimsenin ne yaşandığını hatırlamadığı 'gecelerin bereketleri' olan çocukların bazıları, ömür boyu babalarının kim olduğunu bilmeden yaşarlar. Bu 'günahta' payı olanlar bu yaşanaları hayatı boyunca nasıl hiç sorgulamazlar... hiç anlamam!..
Toplumun kanayan yaralarından bir olan bu konuyu sade bir dille işlemişsiniz. Kutlarım Bedri Bey.
Saygılarımla...
Bedri Tokul
Emniyetten emekli olmuş bir polis arkadaşım var. Yıllarca 'Ahlak" biriminde çalışmış.
Öyle şeyler anlattı ki insanın kanı donuyor.
O bayanları açık artırmayla başka pavyonlara satarlarmış bile.
Evet çok haklısınız.
Anlamadığımız, anlatamadığımız o kadar çok şey var ki...
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyor, saygılarımı gönderiyorum hocam.
Oyyy... benim can ağabeyim. Kimileri bizim gibi birilerinin yanında bir ve ya birkaç kez görür ve binlerce senaryo üretiriz o dünyanın gizemleri hakkında.
Kimileri de kendini öyle bir kaptırır ki meçhuller ortamına, kendisi de içinde kaybolur gider başka bir meçhule.
Benim de bir kaç örneğine şahit olduğum gibi...
İnşallah bir fırsat olu da, pavyonda değil ama kendi aramızda çalar söyleriz o güzelim türkülerimizi.
Yine bam telindeydi yazının tınısı.
Gönül dolusu saygılar, selamlar kardeşinden.
Öpüyorum ellerinden.
Bedri Tokul
Emin ol aynı özlem ben de var.
Bir vesile olsa da bir araya gelebilsek.
Sen o tadına doyulmaz şiirlerini okusan.
ben de eskilerden anlatsam.
Olur be ALİBABA Dünya küçük...
Öperim gözlerinden.
Bedri Tokul
Teşekkürler.
Çok caf caflı bir dünyaydı o gazinolar pavyonlar yetmişli seksenli yıllarda gerçekten. Ben de bir iki kere gençlikte gittim, aynı şekilde benzer bir olay da kapı da duran ihtiyar amca ''Evlat dedi sen iyi bir çocuğa benziyorsun buralara pek gelmesen iyi edersin.'' Ben de onu dinledim, iki üçü geçmedi böyle yerlere gitmem... Dediğin gibi Bedri abi o içilen içkilerin, atılan şuh kahkahaların gerisinde kim bilir ne hüzünlü hikayeler var, orasını bir kendileri bir de Allah bilir...
Bedri Tokul
Selam ve Saygıyla...
Teşekkürler.
Tebrik ederim Abimm çok güzel bir anlatım her satırını okudum okumuş gibi yapmadım bende ömrümde hiç öyle yerlere gitmedim ama kokteyllerde sağlam içtik)) dogrumuydu bilmiyorum
Bedri Tokul
Beni, benim yazılarımı sevdiğini biliyorum.
İlk yorum senden geldi. Buda beni ziyadesiyle mutlu etti.
Emin ol sevdiğim okumaktan zevk duyduğum bazı ustalara yetişemiyorum.
(Sen de bunların başında geliyorsun)
Haklı olarak bana kırgınlığınız olabilir.
Lütfen bağışlayın bu ihtiyarı...
Öperim gözlerinden teşekkür ederim.