- 2752 Okunma
- 19 Yorum
- 14 Beğeni
Pinokyo ve Şair
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Anla artık pinokyo, bunları ben yazmıyorum, benim kelimelerimin ne bıçağı böyle keskin
ne de ülkeleri yok edecek silahları var.
Benim kelimelerim namaz kılar, oruç tutar zekat verir ve dağılır yeryüzüne
beynimde diyorum bir şair oturmuş kalkmıyor, elinde zehir zemberek kurşuni bir kalem,
dünyaya haykırıp duruyor, dünyanın en uzun ve en saydam caddesi senin içinde diyor...
Her gece pinokyo, yıllardır her gece yürüyoruz bitmek bilmiyor içimdeki “yanılgılar caddesi”
bana "varoluş dükkanlarını" gösteriyor
bak diyor şu sokak "olağan şeyler sokağı", hemen yanındaki "ihtimaller "
şu gökdelenler kibirden yapılma, çık çık bitmez daha sonunu gören olmamış henüz, oysa düşen düşene
tabelalarında umut yazan dükkanları gösterip, bak bunlar küçük esnaf, öyle küçük dediğime bakma
beklemek adında kocaman kocaman sermayeleri var, bir gün kendilerine çok saygın sihirbaz bir bulut
şapkasından bir ıslaklık çıkaracak ve ıslanacaklar, bolca sırılsıklam olacaklar diye bekleyip dururlar..
Sonra misvak kokulu bir meydana varıyoruz, bak diyor burası içindeki caddenin en işlek çarşısı,
peki neden diyorum, sakalları dizlerinde bu çarşının, bunlar tüccar diyor şair
elindeki kalemi bismillah diyerek öptükten sonra, devam ediyor
bunlar din tüccarları tezgahlarda bolca fetva, bolca şefaat, bolca cennet, bolca kurtarıcı ve bolca tanrı..
Ya şu az ilerideki, küçük meydandaki tam ortasında kocaman bronz terazili küçük küçük dükkanlar?
orası müminler çarşısı, hadi gel gezelim!
hemen girişindeki yazı dikkatimi çekiyor, "ben size şah damarınızdan daha yakınım"
sonra tek tek gezmeye başlıyoruz
Birinin tezgahında " hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur"
diğerinde "o esirgeyen ve bağışlayandır"
hemen yanındakinde " Din (ödül ve ceza) gününün sahibidir."
en ortadakinde ; "Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz."
en sonuncusunda ise "Bizi dosdoğru yola ilet.
Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.
-işte böyle; inanç seni yönetirse köle, sen inancı yönetirsen özgürsün...
Bak diyor ilerde ne var, bu nedir diyorum devasal bir soğukluk, yüzlerinde taş desenli haritalar,
gözlerinde akbabalar uçuşuyor, bunlar devlet diyor, ya önlerindeki satranç tahtaları
ve üzerindeki insanlar ne yapıyor
devlet ancak başka devletlerle satranç oynar ve çok yaşasın diye devlet önce piyonlar feda edilir
sonra atlar filler ve bazen de kaleler, baktı ki devlet nefes almakta zorlanıyor, en son vezir de feda edilir
çok yaşasın şahımız, çok yaşasın kralımız
-sen devlet için ölmelisin ki, o senin için daha çok yaşasın...
yoruldum dedim şaire, çıksın istedim zihnimden
çünkü adımı hatırlayacak gücüm kalmamıştı pinokyo
kolumdan sıkıca tutarak, girişinde "tamirhane" yazan bir bahçeye girdik, burası neresi dedim
bu insanlarda neyin nesi, ne diye boş boş bakıyorlar yüzümüze, gökyüzüne bakar gibi, kuşları uçurur gibi kirpik boşluklarında "bunlar dünya gözlüğünü kırmış, yaşama çırılçıplak bakabilenlerin toplamı"
devletin beyin tamircileri, hayata ve sisteme karşı direnmeme civatasını sıkıp
tekrar o büyük caddenin kalabalığının alışkanlıklarına alıştırmaya çalışıyorlar
devlete karşı öyle isyan eder gibi gözlüğünü kıramaz çırılçıplak bakamazsın, derken şair
ortaya manav kasalarından bir kürsü kurulur, elinde hıyardan bir mikrofon
ve diğer tamirhane ahalisi heyecanla doluşurlar etrafına, şimdi ne yapıyorlar şair? şiir saatleri geldi...
"doğdum büyüdüm okuma, başıma oldu dert;
askerlik çağı, vazife itham, emir, terhis et…
dünya evi varmış, anladım o da dert!…
alnıma çizilmiş tımarhane elim akıbet cür’et
sonu ne olur bilmem ne bir adalet?
uyan kabrinden ey ünlü filozof Sokrat,
yolunu öğret beni de filozof et…
ya da Allah’ım yeter azat et!…" *
Bitmesin!
bitmesin! diye alkışlar arasında, ikincisi gelir
"üç noktadan
bir düzlem geçer derler
iyi hoş amma
iks artı igrek
eşittir bir olunca
yoksul gecelerde
aklımdan neler gelir geçer
bilir misin ağabeyciğim
bin dokuz yüz altmış üç
eksi
bin dokuz yüz elli dokuz
yıllardan arta kalan
müşvik bir ses
aklaşan saçlarımız
üzme kendini
ve "O" kadını
unut deyişin ağabeyciğim..." *
Yine öyle, sıradan hatta çok sıradan bir sabahtı
beni her sabah ölüme çeyrek kala uyandıran yaşam saatim
bu sabah sanırım pili bitmiş olacak ki, uyandığımda ölümü tam çeyrek geçiyordu, olsun dedim olsun! ve tam ölü bedenimi omzuma atıp kalkacaktım, beynimdeki şair günaydın demez mi, oysa ben tam sana uyanmıştım pinokyo, omzumda kendi cesetimle sana gelecektim ki, şair; kurşuni bir kalemi tutar gibi tutarak kolumdan, hadi dedi, caddeye
olmaz dedim omzumda kendi cesetimle olmaz, şairimsi bir gülümseme ile, olur dedi olur
hiç bir ceset yaşamın kendisi kadar ağır olamaz, hadi beni takip et...
Ve başladık yürümeye yine içimdeki puslu caddeyi, bu sefer ara sokaklara saptık
"yeniden doğum" sokağından girdik ilk
sonra "hayatın sıfır noktası" derken, çok şaaşalı bir meydana vardık
meydan devasal bir kalp şeklindeydi
her yanı çiçek bahçeleri, mini sevimli yağmur bulutları
mini mini göllerde yüzen rengarenk balıklar
göz alıcı kuşların renk şöleni gökyüzüne dağılmıştı
çeşmelerden renkli içecekler iştahıma akıyordu adeta,
kelebeklerin ayak izlerini takip et dedi içimden bir ses
içine dalsam sanki hiç ayılmayacak bir sarhoşluğun esiri olacakmışım gibiydi,
fakat bomboştu, görünürde kimseler yok gibiydi
burası da ne böyle dedim şair, sanki cenneti kopyalamışlar buraya,"burası içinin aşk köşesi" dedi
tam içeri doğru adımlandım ki, bankta bir adamın oturduğu ilişti gözüme, istemsizce yaklaştım,
yakasında "aşk beklemektir" yazıyordu, sonra yaşlı bir teyze göl kenarında balıklara yem atıyordu,
avuçlarında "aşk sadakattır" sonra bir kumru kondu zeytin dalına, kanadında "aşk masumiyettir"
derken bir çok yerde aşkın tarifi iliştirilmişti, yok dedim yok "aşk zor iş
bu dünya buna henüz hazır değil", şair omzuma elini atarak ilk defa hak verircesine gülümseyerek
-Aşkı bir ağaç olarak düşün, sen o ağacın kendisine mi talip olursun, yoksa meyvelerine mi?
işte insanlığın sorunu bu herkes ağacı kökünden söküp götürme peşinde...
Haa! bu arada az kalsın unutuyordum pinokyo, şairin sana çok selamı var
-burnu uzamayanlar utansın diyor...
YORUMLAR
Pinokyo
Seninle bir gün de tabiata çıkalım birlikte. Orada her canlının yaratılışına uygun güzellikler içinde yaşadığını göreceksin. Hepsinin görevinin gereğini yerine getirdiğini görerek, aslında hayatın ne kadar dengeli ve ilkeli olduğuna şahit olacaksın. Yaratılmış olan duzen/sistem ile insanın senaryosunu çizdiği kendi kaderi ve etkilediği çevresini gördüğünde, içinde yaşadığını fark edeceğin bu illüzyona nasıl bir tepki göstereceğini ve nasıl bir hisle karşılık vereceğini bilemeyeceksin. "İnsan hiç göstereceğini duygusunda şaşırır mı?" deme. Şahit oldukları insana neler yapar, bir bilsen. Şahit olmamak için yere bakar, kulağını tıkar, ağzını kilitler, dünyanın en uzak köşesine kaçmak ister. İşte şahitlik bazen böyle ağır bir yük olur sırtına.
Kalemine sağlık Abdulkadir Kardeşim.
Kuşkusuz yazının tamamı insanı düşünmeye, sorgulamaya sevk eden türden. AKB'nin gözünden ne zaman dünyaya bakmaya niyetlensek, bambaşka kapılar açılır önümüze..
Yalnız kimin deli kimin akıllı olduğunu ayırt edemediğimiz hayatta, ilgi çekici bir detay göze çarpıyor. Yıllar önce çok severek okuduğum, yine akıl hastası demeye dilimin varmadığı ölçüde başarıyla ve kalp ile yazılmış birkaç satır dilekçeyi buraya iliştirmek istiyorum..
''Bir yedek ciğerim vardı o da yok oldu
Ben senden Sultan Süleyman’ın mührünü mü
Yanında Belkıs’ını mı istedim
Yoksa senden Yakub’un Yusuf’unu mu
Yusuf’un Hüsn-ü cemalini mi istedim
Yoksa Semavat-ı zeminin yıldız kızını mı istedim
Yoksa Musa’nın asasını mı
Sedat’ın cennetini mi
Muhammed’in sevgisini mi
Ali’nin yiğitliğini mi
Ömer’in adaletini mi
Osman’ın bilgisini mi
İbrahim Halil’in kerametini mi istedim
Yoksa senin yarlarının cennetini
Cennetteki hurilerini mi istedim
Cennetin dokuzunu dokuzunun kızını mı istedim
Ben senden bir yol istedim
Sen beni yoldun
Sen benim neyime muhtaçsın''
*Urfalı Bir Akıl Hastasının Allah'a Yazdığı Dilekçe..
Çokca saygı ve hürmetle..
Saygın ve değerli kaleminizi okumak her seferinde farklı açılımlar getiriyor.
Yaşasın yaşasın EDEBİYAT VE COŞKUSU.
Selam ve saygılarımla efendim ve de tüm samimiyetimle.
Kalemi ve hayatı duyumsatan da bu samimiyet değil mi ki bir ömür şiar edindiğim.
Abdulkadir BOSTAN
okuyan ve okutan gönlünüze sağlık Gülüm Çamlısoy şairim
her daim değer katıyorsun sayfaya
çokça teşekkür ve hürmetlerimi bırakıyorum..
Okimiyim, okumiyim diyorum, zorla gözüme sokuyorlar. Tamam okudum, anlamadım! (kıskançlık belirtisi) Anlasaydım akıllı sınıfından olurdum :)))
Çok başarılı bir dil.
Pinokyo^'dan yazara saygılar.
Abdulkadir BOSTAN
bazen okumamak okumaktan iyidir, ama siz yine de okuyun :)
çok teşekkür ediyorum şair
çok sempatik yorumun ile değer kattın
hürmetle..
Değerli Üstadım,
Günün yazının içeriğine geçmeden Fırat nehri gibi akıcı cümlelerle başlayıp, yine kardeş Dicle nehri sakinliğinde sona eren yazınızı ayrı bir maneviyete bürünerek okuma fırsatını bağş eden Rabbime şükürler olsun. Seçkin sözcüklerle kurmuş olduğunuz edebi cümlelerden insanoğluna ders verecek nitelikler taşıyan bir eser meydana gelmiştir. Allah bilginizi artırsın, kaleminiz daim keskin olsun. Aranıza daha bir kaç gündür katılmış bulunmaktayım, buna rağmen sizin gibi değerli üstatların eserleri yol gösterici olduğu için gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum.
Üstadım, misallerle yazmış olduğunuz maneviyat yüklü eserinizi okuyan herkes, acep bir lahza da olsa düşünemez mi, yaratılışın gayesini anlamaya çalışamaz mı, dersiniz? Hayat hikayesini yediden gözden geçiremez mi, çevrisini saran yecüc ve mecücleri görmezden mi gelecek ya da Deccal yandaşlarının peşine takılmaktan uslanmayacak mı?
Üstadım, akıl hastanelerinde yazılan örnekleri yıllardır okuyup duruyoruz, kafa yormaya çalışıyoruz, ama ne çare sadece okumakla kalmışız. Yıllarını hapishanelerin kötü koşullarında geçirirken dünyayı zapt eden külliyeler, risaleler yazan alimlere ne demeli, bunları unutacak mıyız?
Kaleminiz var olsun, günün yazısını kutluyorum.
Abdulkadir BOSTAN
öncelikle hoş geldiniz değerli şair/yazar dostum
edebiyat adına çok değerli bir yere gelmişsiniz, değeriniz ile değer katmak üzere...
tabi ki unutmak, hatırlamaktan acı çekenlerin işi olsa gerek
bizler bütün değerlerimizi aklımızın en nadide köşesinde, tarihi eser gibi korumalı
ve hayatın kalan kısmına ışık tutmalıyız, ki zaten sizde bunu genişçe özetlemişsiniz
bu içten ve değerli yorumunuz ile ışık tuttunuz karanlık yanlarımıza
çok teşekkür ediyor
saygılarımı bırakıyorum
Feridun Düzağaç o güzel şarkısının bir nakaratında ''İnsanı insandan çıkarsam sıfır kalmaz.'' diyor. İnsan yanlarımız olduğu gibi, bizi insandan, insanlıktan uzaklaştıran yanlarımızda var haliyle... Hırs, ihtiras, tutku, sahip olma isteği... İşte bunları hayatımızdan çıkarmamız bizi biraz daha kamil insan olmaya yaklaştıracaktır. Ha bu arada adı Kamil olan her insan da olgun insan demek değil tabi ki... Betimlemeler ve anlatım gerçekten güzel ustalık işi. Dünya denen gezegenin bir de ön ismi var yalan diye, burnu uzayanlara çok da hor bakmamak lazım. Kutlarım içtenlikle...
Abdulkadir BOSTAN
böylesine değerli bilgilerle dolu yorum
ve ziyaretiniz onur vermiştir Sayın Ahmet Zeytinci şairim
çok teşekkür ediyor
ve hürmetlerimi bırakıyorum..
Abdulkadir BOSTAN
ziyaretin her daim değer katmıştır Sayfaya
hürmetle..
her daim özel bi kalem olmayı nasıl başarıyorsunuz bilmiyorum ama hayranlık seviyemin akibetini çok merak ediyorum.
Abdulkadir BOSTAN
bu şirin yoruma ne cevap yazılır bilemedim
akibet hayır olur inşallah :)
çok teşekkürler melek şairim
hürmetle
Abdulkadir BOSTAN
Eyvallah farkındalığı değerli şairim
ziyaretin her daim değerlidir,
çok teşekkür ediyor ve hürmetlerimi bırakıyorum
Merhabalar Şair/Yazar
Yazının güzelliğine ne yorum yapsak az kalacak
Müsaadeniz ile bir alıntıyla eşlik etmek isterim
Arşivime aldığım eski bir yazı şu şekilde başlıyor;
Elazığ Tımarhanesi'nde (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) tedavi gören ve 1965 yılında vefat eden bir “deli”nin Allah'a yazdığı son dilekçesi:
“Ben dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, El-Aziz Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden Hâkimler Hakiminin dergahı Uluhiyetine son arzuhalimdir:
Ben ğam (dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında PADİŞAH yapılmışım
… Meyvalardan dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım akasya dikeninden, yorganım kirpi derisinden farksızdır. Kalbim Ayizman’ın (Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını, ve sahranın çöl fırtınasıdır.
Ruhum aşık-ı Hüda Mahbub peresttir, lakin aklım kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gurestir (gelgittir) Bana gelen derdü gamın kilosu beleştir. Nerde bir güzel varsa bana karşı keleştir (yüz vermez, cesaretlidir), bütün yiğitlerde bana hep ters ve terestir. Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.
Ol Resuli zişan ve Sultanı dücihan: “Cenabı Allah’ın insanları dünya, dünyayı ise insanlar için yarattığını; Ruhları vücut için, vücutları ise ruhlar için yarattığını; Erkekleri kadınlar; kadınları erkekler için yarattığını; Cenneti mü’min kullar, mü’min kulları da cennet için yarattığını; cehennemi inkârcılar ve münafıklar, inkârcıları ve münafıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir.
Peki acaba benim gibi meczup divaneleri ne maksatla halk etmiştir? Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin… Allah sana iman verdi sen tuğyan edersin; O in’am etti sen küfran (nankörlük) edersin; O ikram etti sen inkar edersin; O ihsan etti sen isyan edersin; bir de kalkıp bana deli divane diye bühtan edersin!..
Bu söylediklerimin hepsi ruhumun içinde cenk etmektedir. Eğer dilekçemin cevabı gelirse bu manevralar sona erecektir. Şimdi adresimi arz ediyorum: Kur’an’ı geldiği yere, yine Kur’an’ı getiren geri taşısın. Madem ki ahkamı ve ahlakı kalmadı, Kur’an’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın?! Taki Hz. Muhammed Mehdi (A.S) gelince yeniden okunup yaşansın.!
Ey zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere bütün alemlerin Rabbi!.. Ey cemadi, nebati, hayvani, insani, ruhani ve nurani her şeyin ve herkesin yegane sahibi!… Ey iman ve şuur ehli kalplerin en yüce habibi!.. Ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin, ve yaralı yüreklerin tabibi!. Ben biçare kulun ki; garipler garibi, hüzünlerin esiri, zulümlerin muzdaribi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi… Ama kutsi muhabbet ve hasretinin divanesi!… Herkesi ve her şeyimi elimden aldın, ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegane Sen kaldın!. Yurdumdan yuvamdan, evimden barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın, ama onları ararken Sana ulaştım, sevdana daldım! Böylece fani ve hayali görüntülerden kurtarıp hakiki tecelline mazhar kıldın.
Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!
Haktan saparak ve haddimi aşarak, haşa senden, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidretül Münteha menzili, cümle mahlûkatın en şereflisi, Rahmanın en mükemmel tecelli ve temsilcisi… Kainatın fahri ebedisi, Ahir zaman Nebisi ve Mehdisi, Levhi Mahfuzun (Kader projesinin) tercümanı ve tebliğcisi, Efendiler efendisi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Mahbubiyetini mi istedim?..
Hanif Dinin üstadı ve nice Nebilerin atası Hz. İbrahim’in haliliyetini, Hz. Süleyman’ın saltanat ve servetini Hz. Musa’nın Celadet ve cesaretini, Hz. İsa’nın ruhaniyetinimi istedim?.. Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın yüksek fazilet ve kurbiyyetini, Hz. Ömerül Faruk’un dirayet ve teslimiyetini, Hz. Osman’ı zinnureynin asalet ve sehavetini, Hz. Aliyyül Murtaza’nın ilim ve velayetini mi istedim? Senden mülkü hâkimiyet, şanü şöhret, malü servet mi talep ettim? Senden vücüdüma sıhhat ve afiyet, aklıma ziya ve selamet, hayatıma huzur ve istikamet dilendimse, bunlar için de bin kere tevbe ettim! Çünkü Şeriatın iptal, tarikatın ihmal, hakikatın ihlal ve mü’minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde, bana akıl ve mükellefiyet verseydin, bu sadece benim mesuliyet ve mahzuniyetimi ziyadeleştirecekti!
Sultanım Efendim:
Ben Senden sadece seni istedim; pahası elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna feda etmektir. Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama, umarım Sen niyaz kabul edersin.
Aile efradımı, aklı izanımı alıp beni hicrana saldın. Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hain ve hilekâr olaydım… Ya varlıklı kalıp ama zalim ve sahtekâr olaydım… Ya âlim ve saygın kalıp ama gafil ve riyakâr olaydım… Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkar olaydım… Ya sağlıklı sefalı kalıp ama, sapıtmış, ahlaksız ve vicdansız olaydım!..
Derdü bela ki, sabredenlerin vesile-i miracıdır. Müminler kalbimin tacı, mücrimler rahmetin muhtacı, münkirler hikmetin icabı, Sadık ve aşık ehli cehd adaletin ilacıdır. Velakin bu münafık hain ve zalimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır; şerefli insana, helali dışında bütün kadınlar kızlar ana-bacıdır.
Ey Rabbim, Efendim!
Malum-u aliniz ve zaten yüce takdirinizdir ki; ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu… Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu… Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu!.. Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım; ama şikâyet şekavettir; bütün bu fani ve fena nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahını buldum… Beni yoktan var ettin, iman ve hidayet buyurup varlığından haberdar ettin, ama aklımı alıp kulunu bi-karar ettin, sana sonsuz şükürler olsun!..
Şimdi son dileğim beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nurundan ayırma, ne olursun! Umarım bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü zaten Zatından gayrıya yalvarıp yakarmanın ŞİRK olduğunu buyurdun!”
Şimdi söyleyin;
55 yıl önce Allah'a bu mektubu yazan mı deli, yoksa günümüzde akıllı geçinen bizler mi?
Diye bitiyor
Var olunuz tebriklerim, saygı sevgi esenlik dileklerimle
Aşkar...
Abdulkadir BOSTAN
daha önce okumuş olmama rağmen
harika bir eşlik oldu yazının karakterine
buradan şunu anlıyor insan "gönlün aklı" dile geldi mi, gerisi teferruat
gönlümün ta derinliklerinden "etkili yorum" olduğunu hisseder umarım
bu eşsiz satırları çivi gibi şakağımıza çakan muhterem zat...
çok teşekkür
ve hürmetler
14-B servisine hangi ilacı veriyorlarsa devam etsin sayın uzmanlar.. Zira aşk deliliktir zaten, kimi 14-B servisinde alır soluğu, kimi de edebiyat defterinde :)
Hunimle okudum, saygılar efenim.
Abdulkadir BOSTAN
çok teşekkür ediyorum yorum ve ziyaretinize
huninize hürmetle :)
saygı bizden
Günde görmek istiyorum tüm samimiyetimle.
Saygılarım sizinle dost yazarım
Abdulkadir BOSTAN
çok teşekkür ediyorum değerli dost şair/yazar Gülüm Çamlısoy
her daim hürmetle..
Burnu uzayanlara da selam olsun bizden de..
Keyifle okuduk değerli yazar..
Saygıyla
Abdulkadir BOSTAN
teşekkür ediyorum ziyaret ve yorum değerliydi
hürmetle
Kalem ehil olunca okuması da bir o kadar tat veriyor tabii ki. Ki sıradanlıktan sıyrılıp zengin düş izlerini iyi harmanlandığı literal bir dille döküyor üzerimize.
Muazzam bir film izletti şair bize. ironik tümcelerle şahane bir resital. Yorum dahi yazılmayacak kadar derin.
Ve şöyle bir gerçeklik vardır; en iyi şiirleri şizofrenlerin yazabileceği! Ki bunun bir çok örneklerini okumuşumdur hayretle. Özellikle yanılmıyorsam Elazığ ruh ve sinir hastalıkları Hastanesi'nde yatan ve kitap haline getirilmiş bir hastanın yazdıkları. Eski telefonumda kaldı aktaramadım. Bir ikisini örnek diye paylaşmak isterdim.
teşekkürler
Abdulkadir BOSTAN
şahsım ve edebiyat adına büyük bir kazanç olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim
ayrıca o eski telefonunuzdaki eserleri de merak etmedim değil
eğer bulursanız bekliyor olacağım :))
bu güzel yoruma çok teşekkür ediyor
ve hürmetlerimi bırakıyorum
ne yorum yazacağımı bilemedim
burada her gün bir seyler daha katıyoruz ömrümüze
çok dolu bir anlatım.yok yok
ilginç ve çok zekice
başında külah olanlar zaten çok farklı insanlar. kimbilir ne romanlar yazılır onların dilinden anlayabilseydik.
çok teşekkürler paylaştığınız için...
Abdulkadir BOSTAN
yorumunuz için çok teşekkürler
hürmetle...
Bedia Tuncer hanımın araştırıp, derleyip bir araya getirdiği bir şiir kitabı okumuştum İnilti adında. Muhtemelen yine Bakırköy akıl hastanesinden çıkma eserlerdi. Orda da kenara ayıracağım bir çok yazı okumuştum. Paylaştığınız bu yazıda müthişti. Okumamıştım bunu. En iyiler arasına eklenecek. Tebrik ederim..
Abdulkadir BOSTAN
yorumunuz için teşekkür ediyorum
hürmetle...