- 494 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adalet Mülkün Temeli Miydi? A Kısmı 3. Bölüm 4. Bölüm
3
Kolektif yapı niza süreci boyunca çığırında çıkarılmasıyla gizli kurgu olan El, açık açık konuşmaya başladı. El, gerçek mana da belirtildiği gibi evrenin yaratıcısı olan Tanrı ile aynı kavram değildi.
Zaten bu aşamada El de evreni yaratma, evreni tasarım yapmanın iddiası ile ortaya çıkmamıştı. El mülk sahipliği iddiasıyla ortaya çıktı. El kolektif yasalar içinde kolektif yapıyı rızk gibi kader gibi tevekkül gibi, rıza gibi teslimiyet gibi iman edici El yasalarıyla dönüştürmek, özelleştirmek istiyordu.
El kolektif işleyişle kolektif yasalara karşı sistemi kurgulayan seçilmiş kişilere mülk sahipliği ihsası yapma nedenle vardı. El nasıl evrenin yaratıcısı olan Tanrı değilse, El ’in "ben verdim" dediği de El ’in verdiği değildi.
El ’in kendisine El ilah demesine rağmen El, İlah da değildi. İlah kolektif grubun üreten iradesiydi. Oysa ilah kolektif iradeyi kişi sahipli irade yapmayı söyleyen irade ve yasaydı.
Bir katılım; bir katkı; bir kolektif emek vermenin sonrasında, doğada dönüşen büyüsel etkili enerjin süreçlerle ortaklık sağlamalı ortaklık ürünlerine El; "rızk" diyordu. Ama El ’in rızk dediği de rızk değildi.
"Rızkları ben verdim, Kimse nasibinden başkasını yiyemez" diyen El, ortaklığın emek ürünlerine rızk diyordu. Ve kolektif ortaklığın katılımlar sonucu ortaya koyduğu gayret sonuca da "yediğiniz, içtiğiniz rızkları ben verdim" diyordu. Böyle olunca El ’in ortaklık, en büyük şirktir demesin de ne desin?
Burada şuna dikkat etmenizi özellikle belirtirim 5 bin yıl öncesine kadar milyonarca sene, yüz binlerce sene; yenene içilene kimse ne "rızk diyordu; ne rızkınızı ben verdim" diyordu. Hata totem grup içinde ilk üretim ilişkisi ortaya konduğunda bile yenilene içilene rızk diyen, ben verdim diyen ortada yoktu.
Ne zaman üretim ilişkileri kolektif bir birikim verdi. Kolektif birikim kimin elinin altında olursa ne gibi muktedirlikler ortaya koyabileceği anlaşılmaya başlayınca, bu düşünce kişioğlunun rüyalarını süsledi.
Bunun üzerine uzun uzun kurgular, hayaller, beyin jimnastikleri yapıldı. Beyin jimnastiklerinin imgeleri beyne oturdu. Beyne oturan bu düşünce imgeler, gerçekte olup biteni sürekli kendi kurgusuna göre anlama ve anlatmanın, akıl çevrimli dönüşme yansımalarını vermeye başladı.
Bu hal ile haleti ruhiye içinde olanlar gün geldi bu akıl oyunlarını ilhamlara, içe doğmalara, birden bire bilip, konuşma olan ağızda çıkan sözcük dökülmelerine; yani vahye dönüştü.
Düşünceleri birinci tekil şahıs kimliği ile ikinci tekil şahsın ağzında dökülüyordu. Söyleten de söyleyen de aynı şahıstı. Kolektife aykırı olan, meşru olmayan bu hayal ürünü düşünceyi gizli gizli fısıldıyordu.
Köleci süreçle başlayan ve kolektif süreç üzerine oturmakla her şeyi yamultup başka bir karşıt anlamla söylüyordu. Kolektif emeğe ve kolektif emek nesnelerine rızk diyordu. Kolektif anlamlı kavramları kişi sahiplenmesi olan bir anlam altında gizlemenin palavra olması gibi kolektif güç karşısında El, Kolektif emek ve kolektif emek gücü karşısında rızk ta palavraydı.
Kolektif anlamları, karşıt anlamla söyleyen El, kolektif bilinçten kopardığı insanları bilgisiz eştirdi. Cahilleştirdi. Bilgisizlik yerine ahdi imanı koydu. Kişileri iman ehli yaptı. Doğada duygu yoktu. Doğada olup biten fark girişimin baskı ve basıncı, benzer biçimde kişide yalıtımlı alanın ölçme değerlendirme yapmasına göre kişilerde duygu olarak yansıyordu.
Kolektif güç ile kişi arasındaki bir fark vardı. Bu farktan ötürü kişilerde bir coşku bir hayranlık hissi doğuyordu. Doğadaki farktan doğan baskı ve basınç şiddetli bir akı ve akış potansiyeliydi. Oysa kolektif yapı ile kişi arasında doğan duygu şiddetli akı oluştan çok düzenlenebilir dizginlenebilir bellisiz edilebilirdi.
Kişi ile kolektif yapı arasındaki farktan, fark kadar gerilimden kaynaklanan eylemi ile kişimiz kolektif güç karşısında duyduğu akıl almaz hayranlığı kendisine bürüdü.
Böylece kişinin kendisi, kendi yalnızlık duygusuyla kolektife karşı tıpkı doğaya olduğu gibi hayranlık duyulan bir anlamaya kapıldı. Farktan kaynaklı şiddetli akış yerine sosyal öğrenme içinde düzenli bir boyun eğme, saygı duyma, kurallı olup; kurallara göre davranmanın yansımalarına da kapıldı.
Kolektif güç içinde, kolektif güç üzerinde; kolektif yetenek ve kolektif muktedirlikle donanan kişi benci uyanışın duygu seli bambaşka bir kişi muktedirlikti. Tekil dönemdeki kişinin kişi benci davranışlarla bu yetenekleri kuşanması olanaksızdı.
Tekil dönemdeki kişinin kişi benci davranışlarıyla olan bir kişi çok çok sizi bir ağaçtan kovardı. Siz de başka bir ağaca giderdiniz. Şimdiki kişi benci egemenlik öyle mi ya? Elinizde alınan kişide olmayan kolektif koruyucu oluştu.
Kolektif koruyuculuktan kovulmakla sizin kolektif emek gücünüz ve çalışma bilinciniz olan ihtiyacınız elinizde giderdi. Kolektif kuşaklı kolektif çalışma, üreten kolektif nesnelerle birlikte elinizde aldı mı bir daha ne o dala ne bu dala sığınabilirdiniz. Kolu kanadı kırık duruma düşmenin zavallılığı ve aczi içinde olurdunuz. Çünkü kişisi mülk sahipliğin iradesiyle kolektif kuşanmalar elinizde çıkmış olurdu.
Sizin kolektif yapı içinde kişi benci dediğiniz sahiplik şuydu. Birini mal mülk sahibi yapıp, kolektif güç ile rızk verdim diye korumacı donatırken; diğerlerini de mülksüz, kolektif güçsüz, kolektif korumasız kılıyordunuz. Üstelik kolektif himayede yoksun kalan kişilere korku salıyordunuz.
Korku salma şöyle oluyordu. Kolektif gücün kişi üzerinde ortaya koyduğu bir fark basınç vardı. Bu fark basınç boşalması doğadaki enerji boşalmasının benzeri olan ilkeydi. Fark basınç boşalması kişideki türlü boşalma yollarından biri olan hayranlığın enerji boşalmasıydı.
Hayranlık duygusunun boşalması içinde olan kişimizi mülksüz ve kolektif korumasız tekil yalnızlığı ile korkutmaktı. Bu korku kişimize El korkusu olarak gelip oturan korku olacaktı. En az enerji durumla (boşalma) olmak kişi üzerinde de akış yapan doğal bir yasaydı.
Kişi kaygılarla dolar strese girer. Böylece kişi en yüksek enerji durumla olur. Kaygıların kaynağı temel kritik değerlerin sağlanıp sağlanmaması olan enerji akışıyla ortaya konur. Yığılan süreç kaygıdır. Akan süreç ene az enerji durumla olmanın stresten boşalmasıdır.
Sosyal olmuş kolektif kişide kaygıların giderilmesi kolektif süreç üzerinde olmaktadır. Özel mülk sahipliği nedenle kolektif gücün kişiden alınıp seçilmiş kişiye verilmesi kolektif himayede yoksun kişimizde kaygı birikmesi olacaktır. Kişi bu kaygılı durumdan en az kaygılı duruma geçmek için her duruma müsait bir panik içindedir.
Kişi kaygının giderilmesiyle en az enerji durumuna döner. Mülk sahibi olan kişi yüksek güven içinde malı elinde tutmanın dışında stresten yoksundur. Stresli kişinin kolektif değil tekil algıları vardır. İşte güven içindeki kişi, yoksun kişimizin tekil algılarına seslenir.
Bu durumda EL; tekil söylemli mal mülk sahipli mana anlayışı üzerindeki seslenmeyle; kişilerdeki türlü stres algılara; kolektif güç ile ve kolektif yetenekli kolektif kapasiteyle, hükmetmenin seslenmesiydi.
Kısacası kişi benci hoşlanma, stres içindeki kolektif ben sahipli özgecilik davranışlarını; kişi sahipliğe indirgenmiş hoşlanmaydı. Kolektif donanımlı gücü kişi benci güce indirgeyen zorbalıktı. Ve kişi benci kolektif gücü, ele geçirme isteğiydi.
Yine rızkın, rızk olmasına dönelim. Çünkü bu kavramlar tarihsel bilincin sihirli cümleleridir. Geçmiş içinde olup biten olgu ve olayları ulamlar içinde depo eden, saklayan kavramlardır. Bu ulamların kutsanan söylemleri içinde yamultulan karşı anlamını görüp sezdikten sonra bu ulamlar bilgi, bilinç hazinesidirler.
4
Bu kavramlar karşısında hazan yaprağı gibi titreyerek baktığınızda korku; korkuyu duyan kişi üzerinde imana, teslimiyete, sığınmaya dönüşmekle, inanç ortaya çıkardı.
İnanç korkuya gözü bağlılık samimiyetini ya da "korkunun deli cesareti" olan uyuşmayı ortaya koyardı. Adına ne derseniz deyin; lafın sözün para etmediği (kâr etmediği) bir afyonlamayı ortaya çıkarırdı. Aslında size gerçeği, dağarcığı, bek raundu, geri beslenmeyi unutturan özellik, yer durum; tersten bir evirtme ile aynı zamanda size hatırlanan yer, hatırlatıcı kavram, hatırlayan özellik te olmalıydı.
Rızk gibi kader gibi tevekkül gibi bir yığın karşıt söylemli kavramlar; size bek raundunuzu unutturan kavramlardır. Size söylenen anlam bilgisiyle size tarihsel olanı unutma veren kavramlardır. Ama aynı zamanda da unuttuğunuz hatırlama yerleriydi. Rızk kavramıyla geçmişi, tarihsel olanı unutmuştunuz.
Yine rızk kavramıyla da neyin ne olduğunuzu hatırlamanız gerekirdi. Uyanış buydu. Bu güne gelişteki geri iz ile başlangıç noktasına gelip; süreci kolektif inşanın referans değerlerine göre doğrultacaktınız. Sizden gizlenenlerin tümü kolektif arşiv içinde vardı. Kutsama göze körlük anlağa bukağı olmuştu.
El "rızkı ben verdim" diyordu. Yani kimse rızkınızla oynayamazdı. Bu alan içindeki tek egemen El ’di. Ama rızkı görünmeyen sır olan El değil Nemrut veriyordu. Rızkınız size Abdülhamit’in iltifatı şahanesi içinde size bahş olunuyordu! Menderes sizi demokratik yoldan işten atıyordu ve Menderes size işinizi, yani rızkınızı yani ekmek parası için oluşunuzu size verip; sizinle dama taşı gibi oynuyordu.
Yine de rızk size keyfi takdirle bir rızk değildi. Rızk kavramı tarihi kırılma ve tarihi dönüşmenin bilgi ve bilincini bağrında taşıyan ilk olana karşı ikinci tür olandı. Rızk ve rızk veren kavramı kolektif süreçli bileşenleri rızk ve rızk veren kavramları içinde unutturuyordu.
Rızk ve rızk veren kavramı hem kolektif süreçler üzerinde serpilip gelişiyor. Hem kolektif süreçlerin paylaşım özellikli hassasları üzerinde anlam oynaması yapıyordu. Kolektif gücü rızk diye söylemek gibi kolektif bilgiyi tersten kullanmak sureti ile insanı bilgisiz kılıyordu.
Rızk ve rızk veren kavramı insanın kolektif koruyuculuktan yoksun bırakan bilmezlik ve hayranlık içinde kişide korku, uyandırıyordu. Rızk söylemi kolektiften yoksun kolektif damgalı kişisi duyguların korkmasıydı. Rızk söylemi kişi duygulu kişi hayranlığı üzerinde egemenlik kurmak isteminin ifadesiydi.
Korku ve kolektif güç yerine geçmenin ezen iradesi olmaktan başka bir şey olmayan rızk söylemini; kutsal bilip; kutsal görüp anlayamayanlara; anlayamamakta direnenlere bunu böyle anlamamaktan korkup; ödü patlayanlara şu düşünmeleri de salık vermekten öte yapacak hiç bir şey yoktur.
Mademki rızk verilmişti ve mademki El size ben üç kuruşluk beş kuruşluk rızk verdim demiyordu. Bu durum içinde El sadece kiminize bol bol (gani gani) rızk verdim. Kiminize rızktan kıstım. Kiminize de yeryüzünde rızkını arasın istedim diyordu.
Daha açığı kolektif gücü elinde alınanlara "yeryüzünde rızk arayarak (nasibini aramakla) çalışsınlar diye rızk vermedim" diyordu. Kurguya göre kiminin rızkı peşin. Kiminin rızkı çalışmakla veriliyordu! Bu kolektif olan ortaklaşmayı bozma kurgusunun ifadesi ve fitnesi olan cümledir.
El ilk rızkları verdiği köleci başlangıçta ne kuruşu biliyordu. Ne kuruşu anıyordu. Bu nedenle aşağıda anacağımız rızklar zamanın gelişmesine göre seyreden durum olmakla rızkı tümden palavra kılıyordu.
Kısacası rızkı El mi belirliyordu? Rızk kolektif yapılardan ve üreten ilişkilerden önce miydi? Rızk kolektif yapılardan ve üreten ilişkilerden önce takdir olsaydı; rızk şunun şurasında 5 bin yıldır yüz binlerce yıldır veya milyonlarca yıldan beri söyleniyor olurdu.
Yoksa rızk, kolektif inşadan sonra mıydı? Kolektif ilişkili, kolektif birikimli kolektif belirleyenden sonra kolektif birikimi ele geçirmenin kurgusu olarak mı ortaya çıkmıştı? Bu kurguya göre rızk kolektif inşadan sonra, kolektif gücü eline geçiren köleci sistemle birlikte efendilerin sömürü enstrümanına dönüşmenin söylem ve tanımı olarak ortaya çıkmıştı
El ’in lütfu ile verilen irade, rızktı. Diyelim ki amenna. İyi de günümüze gelişte verilen rızk dün neden üç kuruştu? Bugünkü rızk neden 5 kuruş? Yarın neden 55 kuruştu? Ertesi günü nasıl 35 kuruştu. Hani El ’in kararlarında milim sapma olmazdı?
El ’in ilk yaptığı ilk taksimin değişken rızk dağılımı oluşu dışında sonradan değişken olan bir rızk taahhüdü yoktu! El verdiği rızkın sonradan üç kuruş, beş kuruş, yüz kuruş olacağını; bunun otuz iki kuruşa düşeceğini hiç bilmiyordu. Gani gani demek dışında El ne yüz kuruşluk ne 32 kuruşluk rızkı bilmiyordu da.
Madem rızkı El vermişti, Rızk nasıl kredi oluyordu? Kredi mi rızktı? Rızk mı krediydi? Şimdi rızk kredi, finansman, ihale kapma, müteahhitlikti. Dolar vs.ydi. El başlangıçta rızk değil de kredi mi dağıtmıştı. Finansman mı dağıtmıştı. İhale mi dağıtmıştı. Müteahhitlik mi dağıtmıştı? Dolar mı vermişti?
Madem rızk ezelden verilmişti, Rızkı veren El ’e karşı şimdi bizler rızkımızı bankadan, tefeciden nasıl borç alıp, borç yiyip, borçlanıyorduk? Rızkın toplumsal değil de El kökenli olmasını aklınız alıyor mu?
Madem rızkı veren, rızkı belirleyen, herkese rızkından (nasibinden) daha fazlası yoktur veya herkese rızkından daha azı yoktur diyen El ’e göre kişiler rızkının daha fazlasını, daha azını nasıl borçlanıyordu? Rızk neydi, borç neydi? Rızkın borçlanılması ezelden ebede olan ilk takdirin içinde var mıydı?
Önce ortaya çıkıp "rızkınız katımdadır. Rızkınızı ben verdim. Hem de rızklarınız ezelden ebede doğru değişmez bir takdir olunmuştur. Başka takdir eden yoktur" diyordu. Sonra da çalışmayana rızktan pay yok" diyordu.
El ’in rızk söylemli bam teli ile vurgusu içinde kişinin kendi kendisine uyuşma yapması isteniyordu. Kişi bu kavramın düşünme uyuşması içinde kendi kendisine kendisini büyüleyip; kendisini rızk söylemiyle telkin altında tutacaktı. Zaten bu teslimiyete de bir diyecek olamazdı.
Ama bu hipnozu kolektif alana sokarsanız, iş çatallanır. Bu durum telkin altında olmak değil sömürüye müsait olmak olur.
Rızkı El vermişti. İyi de efendiler rızk verenden değil de nasıl olur da sizde alacak yapıp; efendiler sizden faiz alıyordu? Yoksa faiz de El ’in bir rızk verme yolu muydu? Yoksa rızk denen olayın gerçek, somut olarak; El ’in keyfi üzerinde, El ’den ve El ’in iradesinden bağımsız bir nedeni mi vardı?
Rızk söylemi, kolektif emek ve kolektif üretim gücü olmakla El ’in keyfi üzerinde olandı. Kamusal belirlenim ve kamusal üretimli kamusal bölüşümdü. Ve rızk denen şeyin belirleyicisi, El değil de kolektif emek olmasındı?
Rızkın üç kuruş olması yerine on üç kuruş olması veya yedi kuruşa düşmesi, faiz alması şu, bu durumla El ’in iradesi dışında belirlenimlerle köleci sömürünün dalaveresi olmasın?
Yine rızk: kolektif bir alan içinde, kolektif emekleri birbirine karşı yüküm eden süreci üretim ilişkisi kılan; emek gücü ve emek nesnesini ele geçirenlerin sömürü enstrümanı bir kumpas, olmasındı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.