- 9041 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ALEX
ALEX
Orhan Komiser emekli olduktan sonra aldığı tazminatla çok anlam yüklediği; arabadan ayrılabilen bir klasik çekme karavan aldı. Adını da Alex koydu. Adını koyduğu gibi arkasına da büyük harflerle Alex yazdırdı. Neden mi Alex? Yaklaşık yedi yıldır hayatını paylaştığı sevimli köpeğinin adı da ondan. Alex karavanı pek sevdi. Altına girip uyumak en büyük tutkusu oldu. Her yıl aynı yerde tatil yapmaktansa hayatımı sürekli değiştirme imkanına kavuşurum, diye düşündü. Gerçekten öyle de oldu.
Çok eğlenceli gibi görünse de karavancılık sorumluluk ister. Yani tutkuyla bağlanmak gerekir. Bakımı, temizliği, güvenliği çok önemli.
Kasım, aralık, ocak ve şubat aylarının dışında kalan aylarını sevimli köpeği Alex’le birlikte bu sevimli karavanda geçiriyordu. O sahil senin, bu sahil benim; gidip konaklamadığı yer kalmadı neredeyse. Canı tatlı balık isterse bir gölet kenarına gidiyor, sabaha kadar balık avlıyorlardı.
Orhan Komiser, kendisine ve Alex’e yetecek kadar balık ayırdıktan sonra kalanları yakındaki balık lokantalarına satıyordu. Bu da ona ek gelir oluyordu. Ekim ayının sonuna doğru karavanının bakımını yaptırıyordu, Alex’le birlikte yine apartman dairesine çıkıyor, dört ay boyunca karşıdaki apartmanlara ve yollara bakıyorlardı. Şubat ayının bitmesini iple çekiyorlardı.
Mart ayı gelince Orhan Komiser ve Alex daha evde durur mu? Durmaz tabi. Hazırlıklarını tamamladılar ve arabanın arkasına Alex adındaki karavanı takarak doğayla baş başa bir hayat için yola çıktılar. Üç-dört saat yolculuktan sonra yemek molası verdiler. Yarım saat dinlendikten sonra da tekrar yola koyuldular. İlk durakları her yıl mutlaka birkaç gün konakladıkları küçük koy oldu. Orhan Komiser ilk gün balık tutmak yerine yanında getirdiği yiyeceklerden yemeyi tercih etti. Alex de mamasını yedi. Küçük bir ateş yakarak kahve yaptı ve güneş ışıklarını denizin arkasına doğru çekerken kahvesini yudumladı. Doğanın verdiği rahatlamayla o gece huzur içinde uyudular.
Orhan Komiser ertesi gün güneş, ışıklarını yeşil çam ağaçlarının dallarının arasından doğaya serpiştirirken uyandı. Alex’in sahilde böcekleri kovalayarak oyun oynadığını gördü. ’Günaydın Alex, bu ne acele? Uyumadın mı oğlum?’ dedi. Alex kuyruğunu sallayarak yanına geldi. eğilip başını okşadı, kafasını ellerinin arasına alıp iki yanaklarına birer öpücük kondurdu. Alex’in keyfi daha da arttı. ’Bu gün balık yiyelim mi, ne dersin oğlum?’ diye sordu. Anlamış gibi iki kere havladı kuyruğunu büyük bir memnuniyetle salladı.
Alex sahile yarım kalan oyununu oynamaya indi. Orhan Komiser sağ taraftaki kayanın üstüne çıktı ve oltasını attı. Alex durur nu? Görür görmez yanına gitti. İki patisinin üstüne çenesini koydu ve merakla oltaya bakmaya başladı. Beş dakika sonra Orhan Komiser iri bir balık çekti. Balığı gören Alex, büyük bir sevinç ve iştahla havlamaya başladı. ’Nasiplisin be oğlum. Taze bir balıkla kahvaltı yapmayı özlemiştin, doyur karnını, afiyet olsun,’ dedi ve eliinde çırpınan taze, kocaman balığı Alex’e verdi. Balığı kapan Alex, büyük bir mutlulukla karavanın yanına gitti ve büyük bir iştahla balığı yedi. Karnı doyunca Orhan Komiser’in yanına gelerek bir-iki kere havladı. ’Afiyet olsun oğlum,’ diye cevap verdi Orhan Komiser Alex’in teşekkürüne. Bir-iki derken tam beş tane balık yakaladı.
Oltasını son kez attı, sopasının üstüne bir taş koydu ve balıkları alıp yerinden doğruldu. Tam kalkarken ayağı kayanın ıslak yerinden kaydı ve dengesini kaybetti. Büyük bir hızla kafasının üstüne aşağı düştü ve sersemledi. Kafasının aldığı darbe ile dibe doğru inmeye başladı. Kafasının kanamasından dolayı denizin üstünde, kayanın dibinde hafif bir kırmızılık görüldü. Alex ne yapacağını şaşırdı. Bir kaç kere havladı ve Orhan Komiser’in düştüğü yerden denize atladı. Biraz daldı, sonra çıktı. Yorgun düşene kadar daldı daldı çıktı. İyice takati kesilince yukarı çıktı ve denizdeki oltanın sopasının yanına uzandı. Karanlık kavuşana kadar kayanın üstünde dinlendi, tekrar daldı denize. Karanlık iyice kavuşunca kayanın üstüne yattı ve çaresizlik içinde beklemeye başladı.
Bir gün, iki gün, üç gün derken dördüncü günün sonunda Orhan Komiser’in Ankara’daki kızı Nilay, babasına telefonda ulaşamayınca meraklandı, devlet birimlerine durumu bildirdi ve babasını aramaya çıktı. İki gün sonra jandarmalar Orhan Komiser’in karavanına ve kayanın başında bekleyen Alex’e ulaştılar. Onları gören Alex havlayarak yanlarına gitti ve onları kayanın üstüne götürdü havlamaya başladı. Jandarmanın olayı anlamsı uzun sürmedi. Nilay’a durum bildirildi. Bir jandarma ’Hayvancık nasıl üzülmüş, sahibinin cesedini görmesin,’ dedi ve Alex’i alıp zorla da olsa arabaya koydu. Alex adeta deliye döndü, havladı durdu. Patileriyle camlara vurmaya başladı. Çok geçmeden dalgıçlar çağırıldı. Orhan Komiser’in dört metre derindeki kafası parçalanmış, taşların arasına sıkışmış cesedine ulaşıldı. Olay yerine gelen savcı otopsi yaptı ve cesedi hastanenin morguna kaldırdılar. Alex arabadan çıkarak tekrar kayanın üstüne gitti.
Araba ve karavan Orhan Komiser’in kızı Nilay’a teslim edildi. Nilay kayanın üstünde yatan Alex’e sarıldı ve dakikalarca ağladı. ’Bababın yoldaşı sen de be de yalnız kaldık. Seni Ankara’ya götüreceğim. Sen babamın en yakın dostusun,’ dedi hıçkırıklarının arasında. ’Haydi, kalk, gidelim şimdi,’ dedi. Alex, hayır anlamında birkaç kez havladı. ’Haydi ama, zaten üzgünüm, bir de sen üzme beni. Artık benimle yaşayacaksın,’ dedi. Alex inatlaşınca onu zorla arabaya bindirdi. Ortalığı topladı karavanı da oradan ayrıldı. Alex gider mi hiç? Patileriyle camlara vurmaya başladı. ’Lütfen Alex, üzme beni. Kurban olayım. Seni anlamıyor değilim. Senin dostun öldü ama benim de babam öldü,’ dedi ağlayarak. Alex inlemeye başladı. Ağladı durdu adeta. Yakıt almak için tesiste durunca, kapı açılır açılmaz Alex arabadan atladı. Var gücüyle Orhan Komiser’in denize düştüğü kayaya doğru koşmaya başladı. Nilay sadece arkasından baktı. Çaresiz kız ’Neyse defin işlerini halledeyim gelir onu alırım,’ dedi. Üzülerek yoluna devam etti.
Alex bir saatlik koşudan sonra nefes nefese sahildeki kayanın başına geldi. Başını yukarı kaldırıp denize doğru uzun uzun uludu. yürek yakan bir uluma. Ağıt yaktı adeta. Orhan Komiser’in yürüdüğü, oturduğu yerleri kokladı, kokladı, gözlerinden yaşlar süzülerek tekrar geldi kayanın üstüne yattı. Gözlerini ayırmadı en iyi dostunun denize düştüğü noktadan. Öyle üzüldü ki, ne bir şeyler yemek, ne de su içmek geldi aklına. İki gün hiç kalkmadan yattı orada. Nilay’ın gelmesi bir haftayı buldu. Geldiğinde Alex’in açlıktan ölmek üzere olduğunu gördü. Gözlerine inanamadı. Kucağına aldı hüngür hüngür ağlamaya başladı. ’Ne kadar da zayıflamışsın! Canım benim. Dayanamam sana dedi ve yere bırakmadan doğru arabaya götürdü ve arka koltuğa yatırdı. Alex’in güçsüz vücudu hiç direnç gösteremedi. Gitmeye de razı olamıyordu, inledi inledi, inledi.
Nilay onu acilen veterinere götürdü ve gıda desteği verildi. Daha sonra Nilay’la birlikte Ankara’ya gittiler. Çıktığı apartman dairesinde yemeyi ve içmeyi reddeden Alex, bir hafta sonra öldü. Bu durum Nilay’ı iyice kahretti. Buna dayanamadı. Alex’in cesedini götürdü Orhan Komiser’in denize düştüğü kayanın üstüne gömdü. Ayrılamadı bir süre oradan. Ağladı ağladı. ’Senin kadar olamadım Alex,’ dedi ve göz yaşları dökerek orayı terk etti.
İSMAİL MALATYA - 12/06/2020- CUMA