- 1198 Okunma
- 25 Yorum
- 17 Beğeni
İKİNCİ EL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gitgide azalsa ve olanların çoğu, o donanımlı eski sahaflar tarafında işletilmiyor olsa da ‘ikinci el’ kitap satılan yerleri dolaşmayı, adını belirlemediğim kitapları aramayı ve okumayı çok severim.
E-kitap okumayı denedim, yapamadım.
Sayfa çeviremiyorsunuz, ara vereceğinizde ayraç koyamıyorsunuz… Benim için daha da zor olanı: Sayfaya dokunamıyorsunuz!
İkinci el kitaplar, siz hiç bilmeseniz bile öyküleriyle gelirler. Kaldıkları yerlerden, onlara dokunan ellerden, yanlarında konuşulanlardan, korundukları mobilyaya kadar kim bilir ne çok anıyla gelirler yeni sahiplerine. Ama Uzak Doğu bilgesi gibi, sadece susarlar. Siz, onları ‘okuyana’ kadar.
Kitabı okumaya başladığınızda o, ketumluğundan vazgeçerse, siz de onunla bütünleşebilirseniz mahzende mi, tavan arasında mı tutulduğundan, önceki sahiplerinin ona gösterdiği özene kadar birçok ipucu yakalayabilirsiniz.
Her ara verildiğinde bir kulağı bükülmüşse, zamanla zarf kapağı gibi keskinleşen bu izler kopuşmaya başlamış, dokusundan ayrılanları tutmaya gücü yetmemiştir. Kırgındır kitap, elinize aldığınızda bile ‘dik duramaz’!..
Bazı kitapların sayfa alt köşeleri, DNA testine izin verecek kadar örnekle kaplanmaktan sararmış, yağlı – kaygan bir yapıya dönüşmüştür. Kim bilir yalanmış kaç parmak hoyratça savurmuştur onları. Bu izlerle yapışan sayfalarının açılmasına izin vermek istemez gibidir. Yaşadıklarının anlaşılmasından utanır!..
Bazı kitapların ‘yıllanmışlığını’ daha kapağını açmadan sararmışlığından çıkarabilirsiniz. İlk sayfadaki basım tarihini gördüğünüzde yanılmadığınızı anlarsınız. Çok okunmuş bir kitap olduğunu aralara ayraç yerine bırakılan birbirinden çok farklı küçük boş kağıtlardan yakalayabilirsiniz. Üzerlerinde farklı yazı karakterleriyle yazılmış bu küçük notlar, kitabın tek elde kalmadığının ama her seferinde ona çok nazik davranıldığının, değerini bilenlere denk geldiğinin kanıtı gibidir.
Böyle zamanda beni en çok etkileyen, her okuyanın kendinden öncekine saygı duyarak bırakılan kağıtlara dokunmamasıdır. Çok rastlanan bir örnek olmasa da denk gelmek bile çok güzel!..
Uzun yıllar Türkiye’de görev yapmış ve yaşamış, harici görevlendirmelerle neredeyse dünyayı dolaşmış yabancı uyruklu bir vatandaşımız, vefatından sonra tüm kitaplarının okulumuza bağışlanmasını yazılı vasiyetnameyle Türk eşinden isterken ayrıca kitapların tasnifinin ve gerekli yerlere ulaştırılmasının da tarafımızca yapılmasını istediğini belirtmiş. O da eşinin, anı kalsın diye kendisine hediye ettiklerinin dışındaki, tüm kitaplarını göndermeye karar vermiş.
Bu haber geldiğinde bölüm başkanı olarak gelecek kitapların tümünü benim gözden geçirmemi istediler. Buna göre kütüphaneye kalacak, ilgili kültür vakıflarına ya da yardım ettiğimiz okullara gönderileceklere beraber karar vereceğimizi söylediklerinde çok etkilendim.
Kapalı kasa büyük bir araç, birkaç seferde ancak taşıdı hepsini!..
Ben ikinci el kitapları severim ama böyle kütüphane dolusu ‘ikinci el’ kitaplarla ve bu kadar uzun süre hiç baş başa kalmamıştım.
Neler yoktu ki!..
Doğu dillerinden Batı dillerine kadar sekiz dili anadili gibi bilen bağışçımızın kitapları da bu dil çeşnisini barındırıyordu. Coğrafyadan gökbilime, Osmanlıda saray entrikalarından teolojiye, önemli biyografilerden yemek kitaplarına… kadar aklınıza bile gelmeyecek her konuda kitap vardı.
İlk önce onları dillere göre ayırdım. Yabancı dillerden olanlar için dil öğretmenlerimizden ve üniversitedeki dil bölümü öğretim üyelerinden yardım istenerek kalacaklar ve ilgili yerlere gidecekler ayrıldı.
Sıra Türkçeyle yazılanlara geldi. İkinci dil olarak öğrendiği Türkçeyle yazılmış kitapları okumasına hayran kalmamak mümkün değildi. Her okuduğu kitap, hiç dokunulmamış kadar hasarsızdı ama hepsinin içinde ‘yapışkansız’ küçük kağıtlarda hep aynı yazıyla tutulmuş notlar, sorular, izlenimler, birkaç sayfa önce ya da sonrayla yaptığı bağdaştırmalar vardı.
İşin ilginç olanı, okuduğu kitap hangi dildeyse, tuttuğu notlar da o dildendi. Dil bilinci böyle bir şey işte!… Karşı dilleri ‘gerçekten çok iyi bilenler’ her dilin kendi dokusuna saygı göstererek araya diğer dillerden sözcük sıkıştırmazlar. Tam tersine bunun ‘dile hakim olamamak’ olduğunu çok iyi bilirler…
‘Hiç acele etmeyin, ne zaman uygunsanız’ dendiği için keyfini çıkara çıkara o kitapların bazılarını tümüyle bazılarını da notlardan yola çıkarak kısmen okudum. Onları hırpalamamak için de bir liste tutarak tasniflerini yapmaya çalıştım.
Bütün kitaplardan sadece ‘yıllanmış bir selüloz’ kokusu geliyordu. Bütün dış etkilerden korumak için onların tavana kadar ve kayar cam düzenekli bir kütüphanede tutulduğunu öğrendik. Üst raflardaki kitaplar, ancak merdivenle alınabilirmiş ve okunma sıklığına ya da ‘daha korumalı olması gerekir’ düşüncesine göre sıralamayı da kendisi yapmış.
Hiç tanışmadığım, kitaplarıyla tanımaya çalıştığım ama öğrendikten sonra şehrimizde yaşamasında onur duyduğum bu beyefendinin eşiyle tanıştım ve uzun uzun sohbet ettik. Onun kitap okumasıyla ilgili izlenimlerimden söz ettiğim zaman eşi, gülümseyerek: “Onu tanımadan bu kadar doğru izlenimler edinmenize çok şaşırdım. Buna ‘kitap dostluğu mu’ denir?..” dedi.
Üstelik o da bu kitapların çoğunu ‘ikinci el’ almıştı!…
Alırken hasarsızını seçmiş, aynı özenle korumuş ve bırakmıştı.
10.06. 2020 Serap IRKÖRÜCÜ
’İkinci El’ gibi geniş açılımlı sözcükleri ’kitap’ üzerinden değerlendirdiğim yazımı GÜNÜN YAZISI seçkisiyle onurandıran Seşki Kurulu üyelerine ve paylaşımımı okuyan - yorum yapan Edebiyat Defteri’ndeki arkadaşlarım çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle... Saygılarımla.
YORUMLAR
Serap Hanım; öğretmen olduğunuzu "İKİNCİ EL" yazınızı beğeni ile okurken öğrenmiş oldum. Bir hanım efendi meslektaşımın akıcı olduğu kadar düşündürücü yazlarını bundan sonra da beğeni ile okuyacağım anlamına gelmektedir, benim için. Uzun cümleler kurarak başınızı ağrıtmak istemem tabi ki, lakin yazınızla benim de yaramı deşmiş oldunuz. Kitaplara olan düşkünlüğüm ve kitap okuma alışkanlığım nedeniyle orta çaplı bir kütüphane kurmak içimde bir ukde olarak kalmıştı, yıllarca. Görev yaptığım ilin en büyük okulunun yöneticiliğini yaparken velilerimizin yardımıyla, boş olan iki dersliği birleştirerek içine binlerce kitap barındıracak cam kapaklı modern raflardan oluşan bir kütüphane kurduk.
Sırada kitapları toplamak kalmıştı. Örnek olsun diye evimdeki kitaplığımdan tam yüz yedi kitap hediye ettim ve arkası gelmeye başladı. Binlerce eski ve yeni kitaplardan oluşan kütüphanemizi zamanın Valisi ve Milli Eğitim müdürü tarafından açılmıştı. Kütüphanede okuma düzeni sağlandıktan sonra sıra okuma alışkanlığına gelmişti. Kütüphanede bizzat memurluk görevini uzun süre üzerime aldım, işler rayına oturunca öğrencilerime devrettim. Okulumuzda görevli olan seksen bir öğretmenin elinde ya da çantasında mutlaka bir kitap olmalıdır, mecburiyetini getirince, bir yıl içinde bütün öğrencilerimiz de çantalarında roman ya da hikaye kitabı taşımaya başladılar. İkibin öğrencimizin tümü kitap okumaya başladılar, kız öğrencilerimiz daha duyarlı davranıyorlardı. Taki....
Söz konusu okulda yirmi yıl idarecilik yaptıktan sonra yönetmelik gereği başka okula atamam yapıldı. Kısa süre sonra da emekli oldum, bir gün eski okulumu ziyaret etmek geldi içimden. Keşke ayağım kırılsaydı da eski okuluma hiç gitmeseydim, gözlerim kör olsaydı da olanları hiç görmeseydim. Kütüphaneye gittim, gördüğüm manzara karışında olduğum yere yığıldım kaldım. Önce donuk gözlerle bön bön bakmışım, sonra göz yaşlarıma hakim olamadım. Ben koca adam, yavrularını kaybeden bir baba gibi hüngür hüngür ağladım, içim daralmıştı nefes alamıyordum, nutkum tutulmuştu konuşamıyordum...
Oturduğum yerden zamanında benimle görev yapan iki hanım efendi öğretmen meslektaşım koluma girerek kaldırdılar, biri elimi tutup öperken, diğeri boynuma sarılıp göz yaşlarına hakim olamamıştı.
Çünkü; bin bir emekle kurduğumuz kütüphanenin yerinde yeller esiyordu, ne bir kitap ne de bir raf vardı...
Birkaç yıl içinde okumak amacıyla götürülen kitaplar yerine konulmamış, defterler tutulmamış, kalan bir kısım kitapları da başka bir okula göndermişlerdi. Sevindirici taraf da bir kısım da olsa başka bir okula gönderilmiş olmasıydı. Raflar ne yapılmıştı sormadım bile...
Değerli öğretmenim Serap Hanım, eğer müsaadeniz olursa size yazdığım bu yazıyı kuruluş öyküsüyle birlikte yeni bir hikaye yaparak sayfamda yazmayı düşünüyorum.
Serap IRKÖRÜCÜ
Estağfurullah!..
Müsaade sizin!..
Çantamın ebatı ne olursa olsun, içinde her zaman, mutlaka bir kitap vardır. Yolculuklarımda, okul servisinde, banka sırasında, muayenehanelerde, duraklarda... hemen kitabımı çıkarır ve okumaya başlarım.
Otobüsle okula gittiğim yıllarda, ilk duraktı bizim sitemiz. Oturduğum gibi kitabımı çıkardım. Tıp fakültesinden birçok öğrenci de bizim sitedeydi. Biraz sonra başucumda fısıldaşmalar duydum. Kulak kabarttım. Genç kız;
- "Bak gördün mü okumuyor!.. Ben sana dedim." dedi.
Delikanlı biraz daha sessiz ve kibarca:
- "Nerden biliyorsun?"
- "Ne kadar hızlı çeviriyor sayfaları görmüyor musun?"
- "E, eee?"
- "Sen okuyabiliyor musun bu kadar hızlı? "
- "Hayır ama neden böyle bir şey yapsın?"
- "Entel zannetsinler diye!..."
Kitabı kapayıp bir süre düşündüm, onlar da sustu. O kadar gençler ve o kadar heyecanlıydılar ki... Onlara neyi, neden ispat edecektim? Düşüncelerini kendileri değiştirmedikçe, 'hızlı okumanın mümkün olduğunu öğrenmedikçe' vereceğim her cevap bir tartışma başlatabilir ve kırgınlıklar yaşanabilirdi.
İneceğim yere yaklaşmıştım. Yavaşça kalktım, geçmek için izin istedim. Delikanlı:
- Öğretmen misiniz? dedi.
- Evet...
- Branşınız?
- Edebiyat.
Yanındaki kıza döndü:
- Gördün mü?... Ben sana demiştim, dedi. Elimi iki elinin arasına alarak:
- Arkadaşım adına özür dilerim, dedi.
- Estağfurullah!... Delikanlı size küçücük bir önerim var: Hayatta kimsenin hatasını yüklenmeyin, kimse için özür dilemeyin. İlerde evladınız için bile... Çünkü o zaman tekrar yapar!..
Kızın gözleri yerdeydi ben indiğimde...
Büyük çabanızın sonunda yaşadıklarınıza gerçekten üzüldüm.
"Yiyen mi bilir, doğrayan mı?"... Tabii ki doğrayan... Hazıra konan kıymet bilmez ki!..
Günün yazısındaki paylaşımınıza düşüncelerimi yazdım. Yazı diliniz etkleyici ama temayı işleyişiniz kanayan yaranın kabuğunu kaldırır gibiydi. Bunu kim yapar bilmem ama eğitimci olarak bizler yapmamalıyız. Kişisel nemalanma 'biz' oluşun önüne geçmemeli...
Değerli yorumunuz ve içten paylaşımınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Çok sevgili sayın hocam tüm kitapların dokusu ve kokusu yaılmış yazıya. Paylaşımınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Bu samimi değerlendirmeniz ve beğeniniz için ben teşekkür ederim. :)
Sevgilerimle...
Sayın öğretmenim, hep çevremizde olan ama çoğumuzun gözünden kaçan ikinci el kitapları anlatırken, bilgi ve birikimlerinizle konuyu zirveye taşıyarak insanda kitap okuma isteği oluşturan bir çalışma olmuş. Minnettarım...
Akıcılığı, insanı içine çeken örüntüsüyle çok etkileyici...
Aslında yazınızı yayımladığınız ilk anlarda bir solukta okumuştum. Pek yorum yapma alışkanlığım olmadığı için yazmadım. Üzgünüm. Aşağıda kaleme alacağım anım sonrası yazmak ve teşekkür etmek istedim.
Yazınizi paylaştığınız gün içerisinde, sevdiğim bir arkadaşım evinde tesadüfen gördüğü bir şiir kitabını şiire ilgim nedeniyle bana verdi. Kime ait olduğunu, evine nereden geldiğini bilmiyormuş.
Kitabı aldım elime ve sayfalarını şöyle bir kaç çevirdim. Baktım ki sonbaharda kuruyup yere düşen yapraklar gibi sararmış. Hatta uçları artık kahverengi olmaya başlamış...
İşte o anda bu yazınız geldi aklıma. Önce kokladım. Kağıt kokusundan çok rutubet benzeri bir kokusu vardı. Üzüldüm...
Tekrar sayfaları taradım hızlıca... Hiçbir sayfa ucundan kıvrılmamış. Aslında çok temiz kullanılmış. Ama zaman içinde unutulduğu kıyı köşede bu hale gelmiş sanırım.
Hem üzüldüm, hem de yazınızda bahsettiklerinizi yaşadığım için sevindim doğrusu...
Attila İlhan ustanın Sisler Bulvarı kitabı...
Kapağı çevirdim ve okuduğum şey beni daha da etkiledi. Meğer kitapla yaşıtmışız. O da benim gibi 1970 doğumlu...
Sayfaları tekrar tekrar cevirirken: Bana ulaşana kadar kimbilir kaç kişinin eli değdi, kaç kişi kayboldu mısralarda, kaç kişi içinden bir şiiri seçip sevdiğine sesli okudu? Böyle bir çok soru geçti aklımdan. Çok değişik bir duygu hissettim inanın.
Elime aldığım o ilk andaki etkisi gitmesin diye hala daha kitabı açıp okumadım biliyor musunuz?
Bunun tek sebebi sizin bu güzel yazınızdır.
Emin olabilirsiniz.
Neticede elime ilk defa kitap almıyorum. Çok kitap geçti elimden. İçinde kayboldum kimisinde... Kiminde hayata tutundum... Kimisinin etkisi hala sürer...
Çocukluğum ve öğrencilik yıllarımda babamın kitaplığından kitap seçer okurdum. O da çok iyi davranırdı kitaplarına. Hepsi tertemiz, sanki hiç ellenilmemiş gibi durur kitaplıkta...
Sevgili ve rahmeti kayınvalidem de çok kitap okurdu. Sürekli sahaflara gider okuduğu kitapları takas yapardı. Sonra yine... Sonra yine... Birlikte gitmişliğimizde vardır. Şaşırırdım. Kitapları tek tek eline alırdı, "Ben bunu okudum." Diyerek yerine koyardı. Sahaflar tanırdı kendisini...
Büyük oğlum da annanesinin yolunda ilerliyor. Çünkü O da her zaman annanesinin yanında sahaflarda gezerdi. Şimdi ansiklopedi kalınlığında kitaplar okuyor. Bazen liste yapıp ona göre yeni kitaplar alıyor, bazen de sahaflara uğruyor...
Demek istediğim; yeni veya ikinci el onlarca kitapla tanıştım. Elime aldım, sayfalarını çevirdim, okudum. Kokusunu hissettim. Kimini yarım bıraktım, kimine hiç başlamadım. Ama sizin yazınız sonrası bakış açım değişti inanın. Kendi adıma teşekkür ederim.
Ancak şunu da itiraf edeyim: Şiirle daha fazla zaman geçirdikçe kitap okuyamaz oldum. Okursam da ağırlıklı olarak merak ettiğim belli başlı (özellikle Atatürk hakkında) konularda okuyorum. Çünkü şiir sayfalar dolusu bir kitabı bir kaç mısrada yaşatıyor bana... Böyle olunca da başladığım kitaplar keyif vermiyor doğal olarak.
Çok yazdım biliyorum ama son olarak bir kaç cümle daha yazacağım izninizle.
Bağış yapan beyfendiden ve sizin fedakar çalışmanızdan da çok etkilendim açıkçası. Ve sizin gibi değerli insanlara bu şartlarda dahi denk geldiğim, sizlerden birşeyler öğrenebildiğim için çok şanslı hissettim kendimi...
Teşekkür ederim.
Saygılarımla, esenlikler dilerim.
Erkan Cem Arslan tarafından 6/13/2020 12:45:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Yaşam zincirinin halkalarını her zaman bu kadar güzel bağlayamayabiliriz, siz bunu ( tesadüfün etkisi de olsa ) çok güzel gerçekleştirmişsiniz.
Eminim bu edinim sizde kalıcı olacak, belki de zaman zaman kulaklarım çınlayacak!... :)
İşte sosyal etkileşimden çok çarpıcı örnekler!..
Çokluk tercihinize tümüyle katılırım ama şiir ve düz yazı üzerine tecihinizle ilgili yazdıklarınıza kısmen katılabilirim. Her şeyi 'sadece şiirle anlatmak' mümkün olsaydı dünyada ve bizde birçok edebiyat sanatçımız her ikisinde de eser vermezlerdi.
Bir an sizinle sohbet ediyorum zannettim, o kadar doğal ve akıcı bir dille aktarmışsınız ki tam cevap vermeye hazırlanırken... yazı bitti!... :(
Anlaşılıyorsak, anlatabilmişiz demektir, anlatabiliyorsak birileri de bizi anlar demektir. Bunun gerçekleştiğini görmekten dolayı gerçekten çok mutluyum.
Yorum için verdiğiniz emek, samimi paylaşımınız ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim. Şanslı olan benim!...:)
Saygılarımla...
Erkan Cem Arslan
Kitaplar mutlaka okunmalıdır.
Gitmediğimiz, gidemeyeceğimiz diyarlara gitmeye, tanıma imkanımız olmayan insanlara sayfalardan dokunmaya ve yaşayamayacağımız hayatlara kelimeler arasında şahit olmaya hiç bir şekilde itirazım yok. Olamaz.
Şiir ile düz yazı illa ki bir birinden çok faklı tatlara sahip.
Doluluk olarak düz yazı daha doyurucu içerikte.
Benim kast ettiğim (ilk yorumumda zamanınızı almamak ve detaya girmemek adına eksik yazmış oldum) aslında şu: bana göre sanatsal ve edebi açıdan bakarsak, şiir daha fazla sanatsal yapıya sahip. Benim aradığım da bu...
Biraz da benim gibi tembellere iyi geliyor şiir😁.
Kitap okurken olduğu gibi saatlerimi, günlerimi ayırmadan, konuyu irdelemekle, kişileri analiz etmekle uğraşmadan, bir kaç dakikada kaybolup gidiyorum şiirde... Ardından da hiç zaman kaybetmeden başka şiire başlayarak yeni bir aleme yelken açıyorum.
Bir kitapta (genel anlamda roman vb. tarzı) hikaye belli bir konu, belli bir karakterler / kişiler özelinde anlatılıyor. Okuyan da sonuca ulaşmak için zaman ayırıyor, kafa yoruyor... Ve belki de sonunda hüsrana uğruyor. Bunun için mi bu kadar zaman ayırdım? Diye sorabiliyor insan... Tabi ki bu arada bir çok şey öğrenmiş olunuyor ama beni içine çekecek kadar etkilemiyor ise yarıda bırakıyorum maalesef...
Bir kitaba / romana başladığımda beni içine çekmiyorsa devam edemiyorum. İçine çekmesi için gereken şey ise; hikaye vb değil. Kullanılan dil. Basit bir dil kullanılınca tat almıyorum şahsen. Bunu ben de yazardım dediğim bile oluyor... Sanki yazabilecekmişim gibi:))
Lev Tolstoy'un "İnsan Ne İle Yaşar" kitabına başladım en son. Yarısında bıraktım ne yazık ki. Çünkü, içindeki hikayeler bana haz vermedi. İlk hikaye beni cezbetmedi. Ve direk dini mesaj veriyor diye düşündüm. Bildiğim, daha önce düşündüğüm konuların hikaye olarak karşıma çıkmasından başka bir şey değil olarak düşünüp yarıda bıraktım.
Ama şiir öyle değil. En azından benim açımdan. Bildiğim, düşündüğüm, hatta kendimin yazdığı bir konuda dahi olsa; faklı bakış açısı, kullanılan dil, hece veya serbest anlamında tercih edilen yöntem, kelime seçimi, imgeleme gibi bir çok renk var şiirde beni içine çeken...
Benim için her şiir; başka bir hayat, başka bir hikaye, başka bir dünya, başka bir kişi/kişilik, başka bir ruh... Ve hele bir de zekice oluşturulmuş kurgusu varsa tadı bir başka geliyor bana...
Ve ne yazık ki benim yazdığım bir çok şiirim dahil, defterde yayınlanan bir çoğunda olmasa da genel anlamda şiirde sanatı daha çok hissediyorum. Ama düz yazı da sanatsallık olmuyor pek... Ya da ben fark edemiyorum.
Kendi açımdan bir başka durum daha var. Şöyle ki; Edebiyat Defterinde pek yorum yapmıyorum. Çünkü yorumumu yazıp gönder butonuna basınca otuz - kırk saniye bekletiyor. Biliyorsunuzdur. İşte ben o arada bir şiir daha okumak istiyorum. Defterde gün içinde yayınlanan ve sadece takip ettiğim üyelere ait olanları değil bir çoğunu okurum. Ayrıca telefonumdaki bir çok tanınmış şairin şiirlerinin yer aldığı uygulamadan ve bazı sitelerden de okuyorum. Yani günde onlarca şiir okuyorum. Doymuyorum çünkü şiir okumaya...
Yoksa kitap bambaşka, engin bir dünya... Hatta başta büyük oğlum olmak üzere okuyanlara gıpta ile bakarım.
Hatta bunun bir hata olduğunu da biliyorum. Ki Defterdeki profil sayfamda yer alan aşağıya ekleyeceğim şiirimde de bu konuyu işlemeye çalışmıştım.
Bunları, sizin yorumunuza cevaben değil, kitap hakkındaki düşüncemi eksik ifade ettiğimi fark etmem nedeniyle ve sizinle başlayan keyifli sohbetin bir kez daha tadını almak adına yazdım.
Saygılarımla esenlikler dilerim...
Bu arada yine kaptırıp fazla yazmışım😁. affola...
Hayaletimle Söyleşi
Bazen hata iyidir diyorum
En azından
Bazen iyidir hata diyorum
Bilirsin pek roman okuyamam
Dayanamam sonuna kadar çünkü
Bazen bir tarih kitabı
Bazen kısa bir öykü
Bazen hikaye yeter
Bu bir hatadır biliyorum
Biliyorum kızıyorsun bana
Roman da okumalı insan
Ama şiir yetiyor bana
Bir kaç kıtasında roman
Tamamında hayatın ta kendisi var
Öyle sayfalar dolusu değil
Bir kaç mısra yeter de artar
Ah ben de bir şair olsam
Kıymetli Serap hocam güne çok yakışan adeta kitapların duygusunu anlatan çok anlamlı bir yazı kaleme almışsınız gönülden kutlarım.
Yazınızda geçen ve kütüphanemizde yer alan ikinci el kitapların içeriğinin yanında kimlerin ellinden geçtiğinden başlayıp insanların hayatına neler kattığına kadar nasıl bir serüven yaşamış olduğunu düşündürdü bizlere.
Geçmişte özellikle de istiklalde sokak arasında seyyar kitapçılar olur ve o kitapçılardan kitap alırdık. Şimdilerde ise genelde sokak kitapçıların yerini, avm lerdeki müzik ve film cd lerininde satıldığı lüks kitap mağazaları aldı.
Bana mı öyle geliyordu yoksa gerçekten öyle miydi bilmiyorum ama o sokak arsında kurulan seyyar kitap tezgahlarında satılan kitapları almanın başka bir çekiciliği vardı. Çünkü o kitapları sergilendiği tezgahların sahipleriyle zaman içerisinde oluşan samimiyet sonrasında kitapların içeriğine dönük küçük çaplı sohbetler de yapılabiliyordu. Yine böyle bir sohbet esnasında kitapçıya hangi kitapların çok sattığını sormuştum. O da bana tv ekranlarından tanınan ve oldukça popüler bir hanımın yemek tarifi kitapları ile altın kurallar sonrasında nasıl sevgili edinilir ve elde edilen sevgili nasıl yatağa atılır türünden cinsel içerikli kadın, erkek ilişkilerine dönük kitapların çok sattığını söylemişti.
Kitapçıdan siyasi veya tarihi kitaplar alan ve yalnızca o tür kitaplar satılır ve alınır sanan biri olarak yemek tarifi ve sevgili ilişkilerine dönük kitapların çok satılmasına epeyce şaşırmıştım. Öyle ya sevgili edinmek sosyal ilişki gerektirirdi. Kitapta anlatılan şekliyle sevgili edinmek diye bir şey bana çok saçma gelmişti.
Nihayetinde uzatma yayayım bekarlık yıllarımda sosyal hayatın içerisinde tanıştığım bir kadınla güzel bir manzaraya sahip kaliteli bir restoranda karşılıklı yemeğimizi yerken sevgili olma yolunda ilk adımları attığımı sanıyordum. Yemeğin sonlarına doğru kadın, -Bak şekerim sabaha kadar birlikte olacaksak üç yüz liranı alırım deyince başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş ve derin bir hayal kırıklığı yaşamıştım.
O gün anladım ki, ikinci el veya yeni hiç fark etmez içeriği ne olursa olsun öğreticiliği noktasında her kitap çok değerliymiş.
Saygı ve sevgilerimle.
erdal güvenli
fakat ikinci el araba eşya insan vs
kitapın ikinci eli bunlardan farklıdır dostum
ama ikinci el insan tabiri hiç hoşuma gitmedi
Serap IRKÖRÜCÜ
Sizin yazılarınızın okuyanı sürükleyen bir dili var Serhat Bey. Yazı ne zaman bitti, anlayamadım. Ben hâlâ o restorandayım!... :)))
Sebze, meyvemi ( çok mecbur kalmadıkça ) manavdan bile almam, marketler ve AVM'ler sıralamaya hiç girmez.
Bir pazarcının her gün o kadar yükü taşıyıp kışın karda soğukta, yazın yakıcı sıcaklarda verdiği emeğine karşılık verme gereği duyuyorum. Zor iş yapanlara saygım çok büyük.
Kaldırımlarda kitap satanlar da öyleydi. Devasa naylonlara sererlerdi bazen, zabıta görünce ya da yağmur bastırdığında sırtlayıp kaçmak kolay olduğu için!..
Gerçi onlar da bir süre korsan kitap satışlarına alet oldular. Bilmem kaçıncı DENEMELER kitabını sıcak naylon baskılı haliyle ‘çok ucuza’ almanın sevinciyle eve gediğimde 20 – 30 sayfa sonra yine bir o kadar boş sayfa olduğunu gördüm, yarıdan sonrası da ters basılmıştı. Yaktım!... Kime verebilirdim böyle bir ‘kitabı’…?
Bir sosyolog diyor ya: “ Bir toplumu tanımak istiyorsanız, sadece edebiyatını inceleyin, yeter!... Neler yazıldığı ve hangisinin toplumca tercih edildiği ülkenin o anki sosyal yapısı için çok şey söyler!... “
Çöküş böyle başladı zaten Serhat Bey. Toplum mühendisliği çok iyi hesap – kitap yapmış… Hakkını vermek lazım!.. :(((
‘ikinci el’ kitaptan konuyu getirip finale bağlamanız çok hoştu. Demek ki kitabın eskisi olmuyor.
Paylaşımıma değer vererek yaptığınız samimi yorum ve değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla…
“Kitap dostluğu”
Ne güzel bir ifade
Bunu aklımda tutacağım
Yıllar önce Bergama da her yıl düzenlenen kermes isimli etkinliğinde kitapcıdan Nazım Hikmet in tülbentin tutkalla yapıştırılmış kapağı olan bir kitabını aldım.Aynen bu harika yazınızda bahsettiğiniz gibi sararmış sayfaları ve kalın kaliteli kağıda yazılmıştı.Onca kitabımın içinde en degerlisidir o.
Serap hocam
Böylesine özel bir konuyu olağanüstü anlatmışsınız.
Muhteşem bir yazı olmuş.
Kitapları ne kadar da ustaca kişiselleştirmişsiniz, ne kadar da anlaşılır bir şekilde.bu yazıyı okuyan her insanın ikinci el kitaplara artık çok daha fazla ilgi duyacağını ve okurken de incitmekten korkacak şekilde ihtimamlı davranacağına eminim.Yıllar önce İlhan Berk in kül isimli kitabını okuduğumda; kişiselleştirdiği bitkilerden çok etkilenmiştim ve edebiyat sanatının ne olduğunu o zaman anlamış ve çok heycanlanmıştım.Aynı heyecanı bana yaşattığınız için size minnettarım.
Ve ”dil bilinci” ifadenize bayıldım.Her dilin farklı bir karekteri var.Dil bilinci ile ilgili “arrival” isimli bir film var.Bundan 4-5 yıl önce çekildi.seyretmedi iseniz şiddetle tavsiye ederim.
Daha önce de söylemiştim, tekrar söylüyorum;
Öğrencileriniz ne kadar şanslı olduklarının umarım farkındadırlar ve bu bulunmaz fırsatı değerlendirebilmişlerdir.
Sonsuz saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Saygı!.. Bunu içselleştirdiğimizde eşya da kitap da hayvan da insan da... hepsine özen gösteriyoruz. Bu o kadar kendiliğinden oluyor ki!... özel bir çaba gerekmiyor artık... :)
Değerlendirmenizde İlhan Berk'le anılmak bana onur verir. Büyük ustanın ruhu şad olsun...
Benzer duygularını yaşadığınızı dile getirmeniz bile çok nahif bir yaklaşım, teşekkür ederim.
Önerdiğiniz filmi not edip en uygun zamanımda izlemeyi düşünüyorum.
Evet, hatırlıyorum Erdal Bey, sağolun...
"Altının değerini 'sarraf' bilir." Ama onlar daha çok genç!... Şimdi 'altın'ları tanıyorlar, onların 'ayarlarını' ölçecek yaşta değiller henüz. O nedenle böyle bir beklentim yok inanın.
Buna rağmen velilerimden ve birçok öğrencimden ummadığım kadar 'güzel' dönüşler alıyorum. Bu da bana yetiyor.
Her zamanki gibi çok samimi, onurlandıran ve katılımcı yorumunuz için ben de içtenlikle teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Tüm yüreğimle kutluyorum değerli hocamı.
Saygın ve yetkin kaleminizi okumak hep güzel sevgili Serap Hocam.
En içten sevgimle güzel yüreğinize
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok teşekkür ederim Gülüm Hanım.
Mukabil dileklerimle...
Sevgilerimle...
Serap Hocam'ın paylaşımı her zaman ki gibi hak ettiği yerde..
Tebrik ediyorum
Sevgilerimle..
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok teşekkür ederim Neslihan Hanım...:)))
Sevgilerimle...
sizin yazılarınızı gün seçimlerinden tasnif dışı tutmalı ya da özel bir köşe açmalı...:))
İstinasız tüm üyelerin( ben ben ben hariç) güne gelmesinden mutluluk duyduğu bir anlatım, insanların yüreğini derinliklerden kavrayan üslup...
güne gelen yazınızı tekrar kutluyorum.
saygılar
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok büyük iltifatlar bunlar. Mahcup oluyorum, inanın...
Cümlenizde tersten değerlendirme var ama TARİZ değil!... Yeni bir edebi sanat yaklaşımı olabilir. :)))
Espriyle donattığınız yorumunuz ve samimi kutlamanız için tekrar teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla....
İnternet okumalarındansa ben de kitaplardan bir şeyler okumayı her zaman yeğ tutmuşumdur. O kitabın kokusu ne de güzeldir ne de insanın içine işler. Zaman zaman büyük kitapçılara gitsem de sahafları da sıklıkla gezerim. Her konu da çok ilginç kitaplar bulurum sahaflarda, ekonomik de oluyor haliyle sıfır kitaplara nazaran. Ne güzel bağışçımız bir dolu kitabı sizlere ulaştırmış, çok anlamlı bir iş yapmış. O kitapları daha nice nice insanlar okuyup ufuklarını genişletecek, bundan daha güzel bir şey olamaz. Kutluyorum anlamlı ve güne gelen bu yazınızı Serap Hocam...
Serap IRKÖRÜCÜ
Belki de en çok bizim kuşağın hasletidir bu Ahmet Bey.
Harfle, heceyle, sözcükle, yazıyla ilk önce kağıt üzerinde tanıştığımız ve onun üzerinde yazarak öğrendiğimiz için vazgeçilmez bir şey oldu bizim için 'kağıt'... ve tabii KİTAP...
Belgelerde hep adı geçen ama o güne kadar kimsenin görmediği Divan - ı Lügat'it Türk'ü de kültürümüze kazandıran bir sahaftır. O kitabın gerçek değerini bildiği için hemen saraya haber vermiş ama ne yazık ki satıcının istediği 30 altını çok bulan saray, parayla değeri hesaplanamayacak bu kitabı almamıştır!.. O sahafın ne kadar üzüldüğünü düşünmüşümdür bu konuyla her ilgilendiğimde...
Evet, çok anlamlı gerçekten. Bağışçımız, çok duyulmamış bir karar alarak, o çok değerli kitapların hak ettikleri yerlere gönderilmelerini de sağlamış oldu.
Çok teşekkür ederim Ahmet Bey.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Nazik kutlamanız için çok teşekkür ederim Aygün Hanım.
Sevgilerimle...
Bizim platform bozuk saat gibi, ara sıra doğruyu gösteriyor ne yazık ki.
Bu elit yazının güne seçilmesi gibi.
Daha yazının en başında bile, kitap okumayanın neler kaybettiği, okuyanın neler kazandığı hususu sorgulanmaya başlanıyor. O sebeple, şeçkilerin böyle hakkaniyetli ve kaliteli olması gerekliliğinin bir kez daha altı çizilmiş oluyor.
Yüzlerce bahane göstererek, kitap okuma alışkanlığını terk etmiş olmamdan dolayı, bu yazıya yorum yapma hakkını kendimde bulmuyorum aslında. Ancak yazının güzelliği ve etkisi karşısında sessiz de kalamadım.
İzlenimlerim doğrultusunda, sizin bu konudaki yetkinliğiniz tartışılmaz elbette. Ama kitaplara karşı bakış açınız ve anlatımınız, insanı okumak adına kamçılıyor adeta. Bunun için ayrıca teşekkür ederim. Her ne kadar (bana göre) istisnai de olsa, verdiğiniz örnek beni imrendirdiği kadar utandırdı da.
Bu konuda söylenecek çok söz olsa da, fazla kalabalık etmemek adına son veriyorum yorumuma.
Tebrik, teşekkür ve saygılarımı bırakarak.
Serap IRKÖRÜCÜ
Sonraki cümleler bu karmaşayı çok iyi toparlamış, teşekkür ederim.
Kitap okumak her ne kadar yıllardır mesleki bir meleke gibi geliştiyse de... çocukluğumda harçlıklarımı sadece kitap almak için kullanırdım. Genç kızlığımda da maaşımın önemli bir kısmıyla kitap alırıdım... :)))
Estağfurullah!... Tam tersine 'kitap okumuyorum' demenize rağmen konuyu kendinize yakın bulmanıza ve düşüncelerinizi paylaşmanıza çok sevindim.
Dönem sonu vedalaşması için ulaştığım velilerimle sıcacık duygularını yansıttıkları çok duygulu konuşmalar yaşadık. Hepsinin ortak teşekküründe 'ilk kez çocuğum kitap okuyor, hem de bilgisayarını kapatarak!.. Çünkü o zaman anlayamayacağını öğrenmiş sizden!...' Bunları duymak gerçekten çok güzel.
Evet Ali Bey... Çok istisnai bir durum. Ben de ilk ve bir kez yaşadım böyle bir tecrübeyi ve bana bu şansı ( bilmeden ) veren rahmetliyi hep minet anıyorum.
Çok samimi değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Belki de yazılanlarda düşündüklerinizi bulabildiğiniz içindir... Kim bilir!...
Yine de bu güzel sözler için çok teşekkür ederim, bilmukabele....
Sizi de...
Saygılarımla...
Ben de çok beğendim bu yazıyı ve Serap Hocam kitaplarla ilgili yaptıklarınızı. Çok taktir ettim. Her zaman okurum severim kitapları da taa ilk okul zamanlarımdan beri. Sevdiğim kitapları alırım. Sizin dediğiniz gibi şimdi ikinci el kitaplarını ben de arıyor ve bu kitapçıları ziyaret ediyorum zaman buldukça. Buralarda ben sevdiğim zamanla elimde bulunmayan daha doğrusu alan arkadaşlarımın kaybettiği kitapları yeniden almaya bulmaya çalışıyorum. O kitapların eski olanlarını arıyorum. yeni baskılar bir çok eksikliklerle dolu. Çok güzeldi, saygılar Serap Hanım.
Serap IRKÖRÜCÜ
Kadim yayınevlerinin bastığı kitaplar aslına çok uygun ama mantar gibi türeyen yayınevlerinin baskıları için aynı şeyi söyleyemem...
Anna Karenina, yetkin yayınevlerinde 1062 sayfalık, tuğla gibi kalın bir kitap ama ben bunun bir dolmakalem kalınlığında olanının da gördüm...
Sahaflar, bu aldatmacaların pek de yaşanmayacağı yerler, haklısınız...
İçten katılımınız ve değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Yazı başlığı "İkinci el"i görünce, Serap Hocam bit pazarından söz edecek zannetmiştim :))
Yazıyı okumaya başlayınca, yazının ışığından gözlerim kamaştı ve Konfüçyüs'ün "Karanlığa küfredeceğine bir mum yak!.." sözünün ne kadar anlamlı olduğuna bir kere daha tanıklık ettim.
Serap Hocam!
Aydınlığınız göz kamaştırıyor. Diyorum ki keşke Cumhuriyet kadınlarının tümü bu ışığı yakalaya bilse.
İşte o zaman Her gün yaşanan, cinayet ve şiddetten eser kalmazdı. Mustafa Kemal Atatürk'ün“Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.” Sözünün önemi bir kere daha gözler önüne seriliyor.
Serap Hocam, aydınlatmaya devam...
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Estağfurullah!..
Karanlıktan çıkılması için hepimizin bir mum görevi gördüğünü biliyorum.
"Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez." sözünü de çok seviyorum.
Aydınlık günlere hep birlikte ulaşabilmemiz dileğimle güzel değerlendirmeleriniz ve övgüleriniz için çok teşekkür ederim Necati Bey.
Saygılarımla...
Necati Kavlak
"İkinci el"in günün yazısı seçilmesi çok mutlu etti, Aslında daha fazlasına layıktı.
Kurulu tebrik etmek bize düşer mi bilmem.
Alkışlıyorum.
Ne hoş bir yazı serap hanım.
Yazıyı okudukça benim de kitapla olan anılarım depreşti.
Öyle ki bu anılar kıymetli anilardı
Ortaokul lise cağlarında sıklikla uğradığımda sahaflara anlatilmaz duygular yaşardım.
Sahaf kitapları bir baska oluyor. O dönemlerde cennetli adında bir kitapla tanışmıştım. Yabancı bir yazarındı. Ariyorum onu ama bulamıyorum...
O donemlerde
Agatha Christie okurdum
O dönemler farklıydı, güzeldi.
Sonra biz de yani ailem okula yabanci dil kitaplar birakmıştık. İnşallah çöpe gitmemiştir diye düşündüm.
İnşallah birileri bir şekilde faydalanıyordur onlardan...
İclerinde romanlar ve hikaye kitaplari vardi hatirladiğım...
Her birinin ayri bir hikayesi vardı
Yazi için teşekkür ederim.
Anilara gotürdu beni
Saygılarımla.
-Mahvash- tarafından 6/11/2020 11:42:58 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Zamanla hepimizin kuduğu kitaplar değişti tabii Doğrusu da bu. Çocukluğumda Zagor - Teksas Tommiks kitaplarını erkek arkadaşlarımla... resimli roman ve pembe aşk dizilerini de kız arkadaşlarımla değişirdim. O doygunluk yaşandıktan sonra diğer arayışlar başlıyor zaten.
Kitap okunsun da... hangisi olursa olsun. O alışkanlık geliştikten sonra seçicilik kendiliğinden gelir.
Ziyan olmamıştır diye düşünmek istiyorum. Çünkü başka bölgelerde kitap açığı kapanması gereken birçok okul var. Oralara gönderlmiştir herhalde...
Ben de samimi katılımınız için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Kitap okumayı sevenler en büyük sorunudur kitaba dokunamamak, kitabın içindeki kokuları alamamak.
Kitapları gerçekten sevenler onların incinmesini istemezler. Birine verirken de alırken de aynı özenin gösterilmesini isterler. Kitap sever olmak kolay değildir. Kitaplarını evin en nadide köşesine koymak isterler. Kitaplar çoğaldıkça kütüphane yapma/alma isteği oluşur kitap severlerde. Onları gözü gibi korurlar. Bir kitap sever diğer kitap severi gözünden gönlünden anlar. Bir de aynı kitap okunmuşsa konuşmadın tadına doyum olmaz.
İstanbul Beyazıt Meydanında sahaflar çarşısında çok gezmişliğim kitaplara çok dokunmuşluğum vardır. Yazınızda anlattığınız duyguları çok yaşamışlığım vardır. Yazı beni nerelere götürdü bilseniz!
Yüreğinize sağlık hocam! Nicelerine...
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Bunu da anlamak lazım...
"aynı kitap okunmuşsa konuşmadın tadına doyum olmaz." çok doğru!.. Bunu çok az kişiyle yaşabiliriz. Okumakla benzer çıkarımları yapmak da aynı şey değil çünkü...
Anıları depreştirdiğime çok sevindim...
Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim Serkan Bey.
Saygılarımla....
Samatya sahaf DEVRİM var İstanbul Samatyada, 3-4 yaşlarında gözlerini kaybetmiş
otdü mezunu aynı zamanda
ev kitapla dolu olsa'da tüm kitaplarımı Devrimden alıyorum
duyarlılığı üst düzeyde bir yazı
Serap Öğretmenimden
Nice saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Ünlü Fransız yazar La Bruyer'in KARAKTERLER adlı eserinin Tükçede sadece ikinci baskısı yapılmıştı. Yıllarca aramadığım yayın evi ve kitapçı kalmadı. En sonunda internetten NADİR kitap ( sahaf)'tan ulaşabildim ve benim gibi arayanları da bildiğim için 4 sipariş verdim.
1600'lü yıllardan beri benzeri hiç yazılmamış bu kitabı bulmak benim için çok önemliydi. Türünün tek örneğidir, bu kitabın benzeri daha sonra yazılamamıştır.
Gelen kitapların kullanılmışlık düzeni eşit değildi. En düzgün olanları dağıttım. Kitaplarımı sürekli ciltletmeye verdiğim yere götürdük, bilgisayar teknolojisiyle, paramparça olan, kapağın fotoğrafı çekilerek aslına uygun 'kağıt kapak' ciltleme yapıldı.
Şimdi başucu kitaplarımdan biri... 'İnsanı tanımak isteyen' herkese ısrarla öneririm...
Ben de sizin duyarlılığınızı kutlarım Müslüm Bey.
Saygılarımla...
MÜSLÜM BAYRAM
Nadir Kitap Olarak yeni bir alt yazılım çalışmasıyla İnternet satışına da geçecekti
çünkü dükkanın masraflarını kaldırmıyor satış geliri
belki internet satışları çok daha verimli olur inşallah diyelim...
tesadüfün böylesi de çok güzeldi
çok teşekkürler
Serap IRKÖRÜCÜ
Kitap = .... diyorsun yani Sevgili Deniz.... :)))
Etkileşim karşılıklı...
Sevgilerimle...
Sevgili Serap hanım
Selüloz kokusunu burnuma kadar getiren harika yazı idi.
Bu gün bu koku ile yaşayacağım.
Kaleminize sağlık
Serap IRKÖRÜCÜ
'Burnunuza sindi' yani!... :)))
Teşekkür ederim Fatma Hanım.
Sevgilerimle...
çok teşekkürler kitap kurtlarına bir şölen gibi çok harika bir yazı olmuş
emek vermiş bir öykü tadında adeta kitap belgeseli kıvamında bir paylaşım kaleme almışsınız
tüm odanın dört duvarında da boydan boya cam çerçevelerle özenle dizilmiş bir kitap odasına girmiştim bir tanıdığın...çok etkilenmistim.
sizin yazınızda ki o kitapdeğer bilen kişinin odasına da girmiş kadar oldum
tekrar teşekkürler...
Serap IRKÖRÜCÜ
'sonradan görmelerin' pıtırcık gibi çoğaldığı dönemdekiler ise, kargolar dolusu sipariş verdikleri ama kapağını kaldırmadıkları kitaplarını salonun bir köşesinde sergilemeye, fotoğraflarını onun önünde çektirmeye özen gösterdiler. O dönemin skaçlerinde ve karikatürlerinde çok kullanılan bu tema bile 'kimin neyden medet umduğunu' anlatmak için çok çarpıcıydı.
Sohbet eder gibi içten bir değerlendirme, çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Yazının çeyreğini ancak okudum, sizden kaynaklı değil hocam, geçen günde güzel bir yazıya başladım burada 2-3 sefer geri sardım okuyamadım bir bütün olarak, okumayı komple öteledim veya okuyamama hastalığına tutuldum, en son "beyaz dişi"- bir kurdun hayat hikayesini anlatıyordu-, yeniden okumak istedim ve kitaplığımda aradım bulamadım, sanırım tüm beğendiğim kitapları okuduktan sonra çevreme ekseri küçüklere, öğrencilere hediye ediyorum.
e pdf den buldum beyaz dişi, 5-6 sayfa ancak okuyabildim, bitiremedim kapattım..
kitabın kendisi olsaydı, acaba okuyabilir miydim tekrar??
Aslında okumayı özledim hocam..
Lakin zihnimde okuyunca ne olacak? sorusu devamlı davul zurna çalıyor bu ara..
Bu yazının da başında ikinci el den kaynaklı sahaflar canlandı gözümde, kitapçılarda kitap aradığım balık burcu melankolisi, sonra yazının sonuna baktım; "kitap dostluğu mu denir" sorusu..
ve artık doldu zihin, internette herhangi bir yazı, haber, köşe yazısı, makaleye bakarken, başlık ve sonucuna bakıp okudum diye sinyal göndermeye başladım kendi kendime..
say ki okudum, okudum say, okudunvb sinyaller..
Görüntü hafızam, zihinsel bir fragman gibi özet geçmeyi başladı her şeyi...
neyse ben dizi izlemeye devam edeyim, belki sonra okurum hocam..aslında izlediğim dizi de 2. veya 3 . baskı olacak..
Bir insan neden , daha önce okuduğu bir kitabı, şiiri, yazıyı vb tekrar okumak ister veya neden daha önce izlediği filmi, sinemayı, diziyi yeniden izler? Cevabını aradığım sorular bunlar..
Saygı sağlık ve huzur ile hocam.
Serap IRKÖRÜCÜ
Zihniniz, program uyumu için çalışıyor, bilgileri senkronize ediyor olabilir.
Öyle zamanda okuduğumuz anlamakta zorlanabiliriz, söyleyeceklerimizi istediğimiz kadar toparlayamayabiliriz.
Sağlıkla kalın.
Saygılarımla...
Bende Beyoğlu sahaflar çarşısında buldum biran kendimi. Çok değil sadece üç tane 2.el kitabım var kutuphanemde satın aldığım. Belki de hayran kaldigim o sahaflar carsisina sadece bir kez gittiğim içindir. Ama oradaki o agir koku, uzun uzun kitap arayışım, karar veremeyişim, hepsini almak isteyişim canlandı yazınıZı okurken beynimde. Yeniden orada olmak istedim.
O kadar tane tane yazıyorsunuz ki bende özenle tane tane okudum her bir satırı.. aşağıdakilerden hangisi bu paragrafta anlatılmak isteniyor diye bir soru sorulacakmis gibi sonunda, öyle hissederek okudum yani :)
Hocam sevgiler..
Serap IRKÖRÜCÜ
Yalnız olmadığıma sevindim. :)))
Paragraf sorularının izi derin kalmış... ne güzel!..
Siz anlamışsınız zaten, sormayayım artık!... :)))
( Öğretmenler nasıl olursa öğrencinin bilmediği tek konuyu bulurlar ve onu sorarlar ya!...:)))
Çok samimi bir değerlendirmeydi ben de aynı içtenlikle teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
Serap Hanım! Siz ne yaptınız...
İnanılmaz bir yazıydı. Kusursuz. Yorumsuz, tespitsiz.
İlk cümleden itibaren sihirli bir el beni yazının içine çekti ve yazarla beraber anlatılanları yaşadım sanki oradaymışçasına. Soluksuzca okudum. Sonu istemedim, bitmeseydi keşke bile diyemedim aklım halen yazının içinde gezerken.
Son zamanlarda okuduğum en iyi yazıydı desem.
tebrikler
saygılar
Serap IRKÖRÜCÜ
:))))
'İkinci eller', sıralamadan kaybettikleri için olsa gerek, önem sırasında gerçek değerleriyle kolay kolay yer alamazlar!... :(
Bunu vurgulamak istemiştim.
Beğendiğinize sevindim... Çok teşekkür ederim Ersin Bey.
Saygılarımla...
Yazınızı okurken bazen annemi,babamı hatırladım.
Bazen de çocuklarımı,torunlarımı...
Benim de kendi çapımda bir kütüphanem var.
Eski kitaplarım annem, babam gibidir, yeniler çocuklarım.
Daha yeniler ise torunlarım...
Hepsinin yeri bir başkadır gönlümde.
Sayın Hocam ne güzel anlatmışsınız onları.
Bu yorumumu bitirdikten sonra gidip onların sırtlarını okşayacağım.
SELAM VE SAYGILARIMLA...
İsabella
Serap IRKÖRÜCÜ
'Siz, neyi ne kadar ciddiye alırsanız, o da sizi o kadar ciddiye alır.' Çok severim bu sözü. Hayatın ta kendisi gibi.
Teşekkür ederim.
Beraberliğiniz daim olsun Bedri Bey.
Saygılarımla...
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...