- 765 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Burnundan Kıl Aldırmamak
Önce “Burnundan kıl aldırmaz” deyiminin anlamına bakalım ve sonra hikâyeye devam edelim dostlarım.
“En küçük bir eleştiriye bile dayanamayacak denli kendini büyük görmek, her yaptığını beğenmek, kendisine hiç söz söyletmemek, en küçük yergiye tahammül edemeyip kendisinin eleştirilmesine fırsat tanımamak, çok huysuz ve kibirli olmak.
Örnek: Artık burnundan kıl aldırmaz oldu, oysa dostlarını dinlemeli.”
Hikâye şöyledir:
Hali vakti yerinde, oldukça sağlıklı, varlıklı, itibarlı Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır, banyo yapar, bildiği bütün çarelere başvurur ama bir türlü geçmez. Bir iki gün sabırla bekler, ağrı geçmediği gibi daha şiddetlenerek devam eder. Nihayet ahbap doktorlardan biri çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı bir türlü dinmez, artarak devam eder. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka namlı doktorlar da çağrılır. Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.
Hekimlerin hiçbirisi ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır. Baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul’a götürmeye karar verirler.
İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi, bu defa da apar topar yurt dışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda olduğundan, Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesörler görüş alışverişi yapar, testler tekrarlanır.
Netice olarak, Osman Efendiye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman Efendiye ağrı kesici iğneler yapılarak sakinleştirilir. En iyisi memleketine dönüp dinlenmesi… Daha doğrusu, son günlerini evinde geçirmesi, tavsiye edilir.
Osman Efendi bitkin, aile perişan. "Kader" denilir, çaresiz Uşak’a dönülür. Osman Efendi havadar, manzarası hoş bir yayla evinde temiz yatağına yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Hastalığından ötürü uzun zaman saçına sakalına da bakılmamıştır. Rastgele uzayan kıllardan kurtarmak ve hastanın keyfi biraz gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi "Berber Mehmet" eve çağrılır.
Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken, burnuna dikkatlice bakar, derdini tahmin eder.
Bu arada Osman Efendi; çaresiz, anlaşılmaz bir derde düçâr olduğunu ve ölümü beklediğini söyler. Berber Mehmet bir an düşünür. "Beyim" der "sakin olun! Şöyle kulağınızdaki, burnunuzdaki kılları da bir güzel temizleyeyim".
Dikkatlice bir daha burnuna bakar. İçinden "tam da tahmin ettiğim gibi, kıl dönmüş" diye düşünür.
Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi el çabukluğuyla kılı çeker, çıkarır.
Ev halkı; Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu 20 santimlik kılla tekme-tokat kapı dışarı edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.
Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir.
Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfederler. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona büyük bir mükâfat verir.
“Hak tecelli eyleyince, her işi âsân eder,
Halk eder esbâbını, bir lahzada ihsan eder.”
Bu berceste beyiti Ketencizade Mehmet Rüştü Efendinin söylediği yazılıdır tarihi kaynaklarda ve anlamı şudur.
(Cenâb-ı Hak kendi kudretini kulunun lehine tecelli ettirirse her iş kolay olur. Ortada netice almak için lazım olan sebepler olmasa da eğer Allah murad ederse, sebebini de vesilesini de yaratır, bir anda sebep de sonuç da kula ihsan edilebilir.)
Burnundan kıl aldırmamak’ deyiminin hikâyesidir bu!
İnsanlar bu deyime, bu hikâye yüzünden küçük bir ekleme de yapmışlar: Burnundan kıl aldırmayanların başı çok ağrır!
Bugün etrafımızda çok var böyle adamlar... Burnundan kıl aldırmazlar!
Bugün burnunuzdan kıl aldırmazsınız ama...
Yarın başınız çok ağrır... Gözyaşlarınız hiç dinmez!
Çünkü burnundan kıl aldırmamak başı çok ağrıtır.
Hayat akarken, bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olabilir. Bu çözümlere ulaşmak için herkesi dinlemeyi bilmek, herkesin fikirlerine, eleştirisine açık olmak gerekir.
Konfor alanımızın ve inanç sistemlerimizin dışına çıkmak her zaman kolay olmayabilir. Ancak açık fikirli olmak demek, her türlü fikri kabul edebilmek demek değildir. Kabul etmeseniz, benimsemeseniz bile bir fikri dinlemek, gözlemlemek ve eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirebilmek, ufkumuzu açar. Sınırlarınızı keşfetmek ve zihninizi olasılıklara açmak o kadar da zor değil. Çocuklukta bolca sahip olduğunuz merak duygunuzu hatırlayın. Merak edin. Sorular sorun. Ve açık fikirlilik yolunda işinizi en çok kolaylaştıracak tavsiyeye kulak verin: Sabırlı olun! Yeterince sabırlı olduğunuzda, tahammül sınırlarınızı zorlayan bir konuyu bile tarafsız bir şekilde gözlemlemeniz mümkün olabilir.
Bildiğimizin ve inandığımızın dışında bir durumla karşılaştığımızda eleştirel olabilmeli insan.
Eleştirel ve akılcı düşünmek bir yetenektir. Başka türlü düşüncelere ve bakış açılarına açık olmadığımızda, çözüm odaklı olmaktan uzaklaşırız ve etkili çözümler bulmakta daha çok zorlanırız.
Eleştiriye açık olmak, özgüven duygusunun en belirgin göstergesidir.
Eleştiriye kapalı olmak ve tahammül göstermemek ise, tam tersi bir psikolojik durumun otomatik refleksidir.
Üstelik eleştirilere kapınızı kapattınız mı, kendi gelişmenizin kapısını da kapatmış olursunuz; yanlışlarınızdan arınmanızın yolunu da tıkamış olursunuz.
Eleştiride hem olumlu hem de olumsuz yanların ortaya çıkartılması hedeflenmektedir. Bu yüzden, eleştiride bir yol gösterme de amaçlanmaktadır. Eleştiri konusu kişi veya yapılan bir şeyin; olumsuz yönlerinin olduğu kadar olumlu yönlerinin de ortaya konması, hem muhatabın gelişmesine katkı verecek, hem de hakikatin ortaya çıkmasına vesile olunmuş olacaktır. Bu bakımdan eleştiri ve eleştirel düşünce, ilerleme ve gelişme için vazgeçilmez bir eylemdir.
Eleştiri eğer düşmanlık ürünü değilse, bir nimettir.
Eleştiri yapana düşmanlık gösterilmesi ise, insanın kendisine yaptığı bir kötülüktür. Benliğinde yer alan potansiyeline bir ihanettir.
Gerçek eleştiri, yol gösteren, destek sağlayan, moral ve ilham veren, yapıcı ve olumlu ifadeler içeren ve gerçek dostlar arasında olması gereken bir iletişim biçimidir.
Eleştiri, yıkmak, bitirmek ve yok etmek amacıyla yapılırsa saldırgan bir davranışa dönüşür ve büyük olasılıkla giderek tırmanan olumsuz bir çatışma sürecini başlatır. Kişilik özelliklerine yönelen, başkalarının yanında rencide eden, kişinin beklemediği bir anda donup kalmasına neden olan, umutlarının heves ve heyecanının tükenmesine neden olan yıkıcı eleştiri, aslında eleştiriden çok art niyetli bir saldırıdır. Eleştirmeden önce hakikatleri bilmek gerekir. Tek taraflı davranmak karşının kişiliğine saldırıdır buda sizin yetkinliğinizi ve saygınlığınızı yitirmenizdir o kişiye karşı…
Eleştiri dozu, eleştiren ile eleştirilen kişi arasında normalde var olan saygı, sevgi perdesini yırtmayacak düzeyde olmalıdır. Yani hakikatleri öğrenerek yapılmalıdır…
Dozunda Eleştiriyi, gocunmadan/alınmadan/kişiliğimize yapılmış bir saldırı olarak değerlendirmeden tüm unsurları ile masaya yatırıp ondan yararlanmaya çalışmak uygar bir kişilik yapısının ta kendisidir. Olgunluktur, gelişmişliktir. Ve aydın bir birey olma yolundaki en önemli mevzidir.
Evet dostlarım bu günlük buraya kadar. Tüm bu yazılanların en başlıca eylemi sevmek eylemidir. Yaratandan dolayı Yaratılanı sever isek her şey, her yer güllük gülistanlık olur. Ve kişiler arası uçurumlara yol açacak çelişkiler yok olur. Bu nedenle önce kalbimizdeki sevgiyi çiçeklerini sulayalım ve sevelim, sevelim ki sevilelim. Sevmek her şeyin başlangıcı… Sevin, sevilin, bu dünyadaki en büyük güzelliktir…
Yaşamın kaynağı, başlangıcıdır sevmek…
Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbet gönderdim...
Ömer Sabri Kurşun
07.06.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.