Yalan Aşka Saygı
"Eşcinsel aşkları konu alan uzun bir öyküdür. Hoşlanmıyorsanız başlamayın."
Üniversiteyi bitirince eve döndüm. İngiliz Edebiyatı diplomamla daha güvende hissediyordum. Annem evde beni bekliyordu. Babam ve annem ayrıydı.Tek sığınağım annemdi.
Artık bir işe girmem gerekiyordu. Aslında madden bir gereksinimim yoktu fakat artık ben bir üniversite mezunuydum. Bir süre dinlenecektim yine de.
Evimiz güzeldi ve denize yakın bir yerdeydi. Evde vakit geçirmeyi seviyordum. Annem emlak ofisindeki işine devam ederken ev bana kalıyordu.Her şey yolundaydı. Eski arkadaşlarla, komşularla yeniden görüşebilirdim. Müziğe çok ilgim vardı ve bol bol radyo dinliyordum.
Bir süre böyle devam etti ve kendime gelmem biraz zaman aldı. Derslerine çok ilgili biri olarak üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Ama annemin ilgili ve şefkatli halleri çabuk atlatmamı sağlıyordu.
Ertesi gün plaja gitmek üzere yatağa uzandım ve birkaç sayfa kitap okuyup uykuya daldım.
Plaja vardığımda havanın ne kadar sıcak olduğunu iliklerime kadar hissettim. Bir şezlong kiraladım ve denizin keyfini çıkarmaya başladım. Uykuya dalmıştım ki bir ses beni uyandırdı:
-Bir şey alır mısınız?
-Beni korkuttunuz.
-Özür dilerim.
-Ben bir sprite alırım aslında.
-Doğrusu iyi seçim. Sizi ilk kez görüyorum.
-Artık daha sık göreceksin.
-Ben Emre.
-Tanıştığımıza memnun oldum. Ben de Hakan.
Başlıyoruz. Sanırım kırmızı mayomdan arayışımı sezdi ve bana yakınlaşmaya çalışıyordu. Bir plaj görevlisi benden başka ne isteyebilirdi ki.
"İyi" diye düşündüm. Vakit geçirebiliriz diye sevindim. Yalnız kalmaya hiç niyetim yoktu. Her zaman daha hareketli bir yaşam sürmüştüm. Deneyimlerime göre öyle abartılacak bir durum yoktu. Heyecan duymamak elde değil yine de. Yaramazlık benim kaderim.
Birkaç gün sonra tekrar plajdayım. Emre beni uzaktan farkediyor ve hemen yanımda bitiyor.
-Seni gördüğüme öyle sevindim ki anlatamam.
-Ne yalan söyleyeyim bende artık bu plajı değiştirmeyeceğime eminim.
Güneşlendiğim süre içerisinde sohbetlerimiz oldu Emre’yle. Kendini bana öyle itinayla anlatıyordu ki ona inanmayı tercih ettim. Kendine güveni benim ipleri bırakıp, iyice ona bağlanmamı sağlıyordu. Ondan hoşlanmıştım. İyi anlaşıyorduk.
İş çıkışı onun teklifi üzerine evine gittik. Yolda kaliteli bir şişe şarap aldım ve oturma odasında bir şişe şarabı bir güzel devirdik.
Çok geçmeden artık öpüşüyorduk. Ne anlıyordum bundan hala bilmiyorum fakat tabi ki samimiyeti hızlı ilerletmiştik.
Ve ben artık kendimi evimde bulduğumda ne yaptığımı anlamaya çalışıyordum. Pişman mıydım? Hem değildim hem de ilk kez olmuyordu. Aşık olmak için bir çabam olmasa da, duygularımı ifade edebilmek sevindiriyordu beni.
O gün plaja indiğimde Emre beni yanında işe girmeye ikna ediyordu. Buna sevindim çünkü artık benim de bir geçim kaynağım olmalıydı.
İşyerinin patronu beni saygıyla karşıladı ve tanıştık. Artık onunla daha sık görüşecektik nasıl olsa. Anlaştık. Maaşım şöyle olsun gibi bir derdim yoktu. Annem de bu duruma oldukça sevinecekti çünkü üniversite sonrası beni kendi ayakları üzerinde dururken görmeyi çok istiyordu.
Emre’nin en yakın arkadaşı olduğunu öğrendiğim İdris, bana işin ayrıntılarını anlattı. İş kolay ve eğlenceliydi. Uzun zamandır beklediğim rahat soluğu aldım ve işe koyuldum. İçecekleri dağıtmak, boş bardakları toplamak, misafir ilişkilerine önem vermek gayet bana göreydi.
O gün iş çıkışı Patronumuz hepimize birer bira ısmarladı ve içten bir sohbet döndü.
Eve vardığımda yorulmuştum. Anneme müjdeli haberi verip hemen odama çekildim. Bu arada bir mesaj geldi:
"Seni Seviyorum."
"Sevmesen de olur." yazıp yolladım.
İşime gidip geliyordum. Emre’yle neredeyse her gün onun evinde buluşuyorduk. Bana bağlanmamasını, gerekli olmadığını anlatmaya çalışıyordum ona. Ama beni bırakmamasını da söylüyordum. Beni sevmenin bir suç olmadığından bahsediyordu.
Her neyse, yine her günkü yoğun iş günlerinden birinde İdris beni bir köşeye çekti. Emre’nin geçmişinde bir dolu kız tavladığını ve aynı rutinine dönmeye başladığını söyledi. Güldüm ve içten içe üzüldüm fakat İdris’e bunun sorun olmadığını anlattım.
Daha sonra Emre’yi gözlerimle daha dikkatli takip etmeye başladım. Emre sarışın yabancı kızlarla sıkı fıkıydı.
Bana bu işi aldırmıştı, onun için kabul etmiştim ve şimdi bana bunu yapıyordu. Bunu eve gidince daha ayrıntılı düşünmeye bıraktım ve işime devam ettim.
O gün Emre beni yine evine çağırınca yorgun olduğumu söyledim.
O gece bir mesaj geldi:
"Seni bırakmam."
Bu mesajdan sonra kendime döndüm. İçten içe kendime üzüldüm. Kaderime isyan ettim. Ucuz bir kişilik gibi hareket etmiştim hayatım boyunca. Değeri olmayan bir dolu ilişki... Ve kendime bir mektup karalamaya başladım:
"Ucuz olmak da iyidir bazen. Pahalı her şeye gücü yetmeyebilir insanın, fakat aradığımın bu olmadığını farkkettikçe içim kararıyor. Her zaman kendime haksızlık ettim. Onun bunun kuklası olmaktan ileri gidemedim.
Hayatımda aşk olmak zorunda değildi. Aşksız da güçlü kalabilirdim. Ama her defasında güçsüzlüğümün bir örneğini daha görmekten sıkıldım. Onu seviyor muydum? En azından saygı duyuyordum ama gerçek aşkı yeğlemeliydim. Tüm bunları haketmediğimi düşünüyorum. Basit şeyler yaşamak ve basit biri olmaktan bıkmıştım. Kendimle baş başa kaldıkça artık huzursuz oluyorum. Bunları hakedecek ne yapmıştım?
Kendime bu kadar yalan söylemek artık beni yoruyor anladım. Artık gerçekleri konuşmanın vakti geldi.
Seni belki bırakmayacağım Emre ama hakettiğinden fazla değer de vermemeliyim."
O gün Emre’ye gidip herşeyi anlattım. Yorgun olmadığımı, başka kızlara yakınlaştığını görünce kendime kızdığımı... Herşeyi anlattım. Ona değer verdiğimi ve değerli kalacağını, kendime haksızlık etmeyeceğimi...
Emre bana onların gelip geçici olduğunu, benimse onun kalbinde gerçekten özel bir yere sahip olduğumu söyledi. Ona inanmalı mıydım bilmiyorum ama inanıvermiştim. Zaten ondan çok bir şey beklemiyordum.
İşimize devam ettik ve bu kez ben onu kendi evime götürdüm. Annem bizi çok hoş karşıladı. Erkeklerden hoşlandığımı biliyordu ve asla karışmazdı. Yorum dahi yapmazdı.
Sonra Emre’ye önceki gün yazdığım mektubu okuttum. Beni haklı buluyor ve bunların üzerine düşünmemi doğru buluyordu. Oldukça rahatlattı beni yaklaşımı. Saat 21.00 gibi Emre’yi uğurladım ve odamda kendimle baş başa kaldım. Böylesi daha iyi düşündüm. Emre herşeyi bilmeliydi. Zamanını boşa harcamamalıydım. Bir şey yaşıyorsak anlamlı kılmalıydık.
İşten eve geldiğimde çantamda bir mektup buldum:
"Hakan,
Seni ilk gördüğümden beri ilgimi çekiyordun. Sana yakınlaşmak istiyordum ama Emre’yle olan ilişkini biliyordum. Usluluğun, işine olan bağlılığın, özenli duruşun beni kendine çekiyordu ve zamanla seni daha çok sevdim. Sürekli seni izledim. Nasıl çalıştığını, misafirlerle nasıl ilgilendiğini... Kendimi alamıyordum. Ama daha fazkla yapamadım. Şimdi seni unutabilmek için evleniyorum ve işyerini devrediyorum. Ama şunu bilmeni istedim:
Seni seviyorum.
Patronun Yücel"
Nasıl anlayamamıştım. Gerçekten sürekli bana yakınlaşmaya çalışıyordu. Beni izliyordu. Bu yüzdenmiş. Ben ne yaptım böyle? Beni sahiden seven birini farkedemedim ve elimden kaydı gitti.
Artık ona dönemezdim. Kararını vermişti. Ben de bu mektubu yok sayıp hayatıma devam etmeliydim. Ve Emre’ye mesaj attım:
"Seni seviyorum."
Odamda kendimle hesaplaşırken Tanrı’ya hesap verdim ve şu mektubu yazdım:
"Sevgili Tanrım,
Belki pişmanlıkları sevmezsin ama ben çok pişmanım. Hiçbir zaman kendimi anlayamadım. Gerçek aşka değer vermedim. Kendimi küçümsedim. Kendime hiçbir fırsat tanımadım. Olamaz diye düşündüm, olamaz dedim.
Şimdi eminim ki olabilirdi. Olanlar düpedüz benim suçumdu. Farketmedim. Gerçek sevgiyi anlayamadım. Ellerimden kayıp gitti. Sanırım bunu hakediyorum. Böyle olmasını sen istedin biliyorum. Sana kızmıyorum. Ama artık yalan söyleyemem, kendime kızıyorum.
Sen başından beri gerçek aşkla ilgili en ufak fikrim olmadığını biliyordun. Bunu yüzüme haykırdın. Haklısın Tanrım, ne söylesen haklısın.
Ben hastalıklı bir varlığım. Ben böyleyim. İşte aynen böyleyim!"
O günden sonra Emre’ye daha sıkı sarıldım. Yalan aşka inadına saygı duydum. Ona sığındım.
İşimizden ayrılmadık, bu şekilde devam etti herşey.
Ne o beni gerçekten sevdi, ne ben onu. Tüm bunları bilerek seviştik günlerce.
Annem herşeyin yolunda olduğunu düşündü her zaman. İşimden dolayı bana saygı duydu.
Yani üzülecek bir tarafım yoktu. Memnundum bile.
Ama bir şeyi artık çok iyi biliyordum. Gerçek aşk artık umurumda bile değildi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.