- 353 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜLKEMİZ MÜSTEMLEKE Mİ DE HABERİMİZ YOK
29 Mayıs İstanbul’un fetih edildiğinin yıl dönümü olarak her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanır. Bu kutlayıştan bazı kesimler rahatsız olur. Bu rahatsızlıkları hazımsızlık oluşturur, karınları şişer, yürekleri şişer, en sonunda rahatsızlıklarını çeşitli basın yayın organlarında düşüncelerini kusarak rahatsızlıklarını gidermeye çalışırlar. Bu benim hiç umurumda olmaz ama o kişilerin de ti niyetleri ortaya çıkmış olur. Bizler Türk vatandaşı olarak tarihimizde yaşanan tarihi olayları pek net açıklığıyla bilememekteyiz, bilmemizi sağlayacak ne yazık ki belgeler de bizlerden saklanır. Onun için ülkemizin tarihi üç ayrı seçenek olarak yazılır. Tarafsız, objektif bir tarih yazılımının olduğunu şu an ki bilgilerimizle söylemek çok zor. Bizim tarihimiz resmi tarih, taraflı tarih ve diğer tarafın duygularını ifade eden tarih olarak karşımıza çıkmakta. Tarihimiz insanların bakış açısında ki bardağın boş ve dolu oluşuna göre yazılmakta ve çizilmekte.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası tanınırlık belgesi olarak Lozan Barış Antlaşması olarak gösterilir. Bu Lozan Barış Antlaşmasında ne tür maddeler var ve niçin gizlenir, bunu da anlamış değilim. Belki gizli değil ama ben öyle biliyorum. Bunu nereden çıkarıyorsun, bu varsayıma nerden ulaştın diye sorabilirsiniz? Alenen açık olan bir antlaşma hakkında insanlar niçin aylarca ve yıllarca yorum yapıyor ve hala da yapmaya devam ediyor. Bu Lozan Antlaşmasının bütün maddelerini biliyoruz mu? Hezimet mi; kuruluş ve kurtuluş mu?
Malum bu yıl da 29 Mayıs da İstanbul’un Feth edilişinin yıl dönümü kutlandı. Kutlamaların karın gurultusu Yunanistan Hükümet Sözcüsünden geldi. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Stelios Petsas, "Ankara’nın Ayasofya’da yapmaya hazırlandığı etkinlik rahatsız edici ve kınanmayı hak eden bir konu. Ayasofya dünya kültür mirasına ait bir müze olarak kabul ediliyor ve şu anda başka amaçlarla kullanılıyor. Bir meydan okuma olan bu durumu takip ediyoruz" dedi. Şimdi bu açıklama beni acayip rahatsız etti, bunu ülkemizin içişlerine karışma olarak algılıyorum. O zaman ülkemizin yapması gereken bir şey var. Kılıç Hakkı olarak Camiye dönüştürülen Ayasofya’nın müze statüsünden çıkarılarak derhal ecdadımızın görmek istediği gibi camiye yeniden rücu etmesini sağlamaktır.
Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi de bir muamma, çeşitli spekülasyonlar var ama bunların bazılarına çocuklar bile inanmaz. Ayasofya 24 Kasım 1934 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla müzeye çevrilmiş ve kararda Atatürk’ün de imzası var ancak imzasının sahte olduğu dedikoduları ayyuka çıkmış durumda. Ben tarihçi değilim ama zamanın en kudretli insanının imzası nasıl taklit edilerek, bir camii müzeye çevrilebilir. Bu kudretli insan yatalak değil, hasta değil, akıl sağlığı yerinde olmayan biri değil ki imzası taklit edilebilsin. Bu spekülasyon felsefesi çok mantıklı değil. Yine Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesinde başka spekülasyonlar da var, hangisinin doğru olduğunu bilmiyoruz.
Bunlardan birinci iddia 1934 yılı Ocak ayında, Yunanistan lideri Venizelos, Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday gösteriyor, Ayasofya için Kasım ayında müze kararı alınıyor ancak Aralık ayında Nobel barış ödülü İngiltere eski Dışişleri Bakanı Arthur Hendersen’e veriliyor. Güya bu iddiaya göre Atatürk Nobel Barış ödülünü almak için Ayasofya Camii’nin müzeye dönüştürülmesine onay veriyor. Bu iddiayı bir ülkenin kurucu lideri için söylemek çok da inandırıcı gelmiyor bana.
İkinci iddia Lozan’da gizli bir madde var Ayasofya’nın müzeye çevrilmesiyle ilgili, bunu da biz bilmiyoruz.
Üçüncü iddia ise Ayasofya bakımsızlık içindedir, Türkiye Cumhuriyeti bu bakımsızlığı kaldıracak güçte değildir, batıdan gelecek para yardımlarını almak için Ayasofya Müzeye çevrildi iddiası en gülünç bir iddia olarak karşımızda durmakta.
Başka bir iddia ise 1934 yılında Türkiye’nin İtalyan tehdidine karşı Balkan ülkeleri ile birlikte bir pakt kurma çalışmalarının olduğu yıldır. Bu çerçevede Atina’ya giden Celal Bayar’a Yunanistan Başbakanı Türkiye’nin bu pakta dâhil olabilmesi için bir jest yapmasının kamuoyunu ikna etmek için önemli bir fayda sağlayacağını ifade etmiş, güya Türkiye Cumhuriyeti de Yunanistan’a jest olsun diye Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesini sağlamıştır. Bunun gibi birçok iddia var ama biz hangisinin doğru olduğunu bilmiyoruz.
Tarihin bilinmez gerçekleri altında bir karar alınmış, bu kararı da bizim Bakanlar Kurulumuz almış, iyi ya da kötü olabilir, eleştirilir, kararın düzeltilmesi için yeni bir karar alınabilir. Bu bizim kendi iç işimiz. Benim kabul edemediğim şey, dışarıdan müdahale edilmesi. Hani bir söz var ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’. Bu bizim iç sorunumuz. Yunanistan Hükümet sözcüsünün parmak göstermesini vicdanım, ruhum, duygum, vatandaşlık bilincim kabul etmiyor, etmeyecek, etmez de. O halde bize düşen ülkemizin müstemleke bir ülke olmadığını, bağımsız ve hür bir devlet olduğunu göstermek adına Ayasofya’nın Camii hüviyetine kavuşması için gereğini derhal yapmaktır. Bu konuda gizli antlaşmalar varsa da ne olduğunu bilelim ve oturalım, oturduğumuz yerde, bir şey de yazmayalım. Çünkü ülkemizin ebet mübet meselesi bizim için çok daha önemli. Sağlıklı kalın, huzurlu kalın. Özer YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.