KUTUP AYILARI NEDEN ÜŞÜR
Şimdi size anlatacağım öykü fazla kişisel gelebilir. Bize ne senin midenden diyebilir, beni gerçekten hikayenin sonunda olduğu gibi biraz kafa kırık olarak da görebilirsiniz ama artık bunu bir kuyuya bağırmanın vakti geldi. (Kuyu Edebiyat Defteri oluyor bu arada siz de kuyunun dibindeki kamışlar.. Hikayeyi bilmeyen lütfen okusun bir yerlerden.)
Kendi hikayeme başlamadan önce size bir fıkra anlatayım ki anlatacaklarım daha komik görünsün.
Bir kutup ayısı yavrusu varmış. Bu kutup ayısı zavallıcık çok ama çok üşürmüş. ne yapsa etse ısınamıyormuş. Sonra annesine sormuş. Anne, demiş. Biz kutup ayısı mıyız? Evet, demiş annesi. Yani kutup ayıları kutupta mı yaşar hep? diye sormuş sonra. Yine evet, demiş annesi. Peki demiş yavru kutup ayısı, kutup ayıları üşümez değil mi? Tabi ki üşümez diye gülmüş annesi. Kutup ayısı yavrusu kızmış. Madem ben kutup ayısıyım, madem kutup ayıları kutupta yaşar, madem kutuplar soğuk olur ve madem kutup ayıları üşümez. Lanet olsun dostum (aslında burada küfür etmiş ama ben böyle yazayım) ben neden üşüyorum.
Şimdi gelelim asıl hikayeye. Ben bir kutup ayısı olarak bundan yaklaşık iki yıl önce bir göğüs ağrısı çekmeye başladım. Ama öyle böyle bir ağrı değildi. İlk olarak bir kalp krizi geçirdiğimi düşünerek gittim. Bana bir at kadar sağlam olduğumu kalbimde bir şey olmadığını sorunun akciğerlerimde olabileceğini söylediler. Ben de bir akciğer doktoruna gittim. ( Aslında göğüs hastalıkları uzmanı ama böyle söyleyince uzun oluyor.) Akciğer doktoru benim önce bir röntgenimi istedi. Sonra bu röntgene bakıp şu Kemal Sunalın filminde olduğu gibi üzgün bir yüz ifadesi takınarak bazı gölgeler gördüğünü bunun da iyi olmadığını söyledi. Beni şu kocaman bir alet var dönüp duran tomografi cihazı sanırım adı. Onun içine sokup başka filmler çektiler. Burada ciğerlerimde irili ufaklı 17 adet nodül (kistin küçüğüne diyorlarmış. ) olduğunu büyüyünce kist olabileceklerini bu yüzden gözlemeleri gerektiğini söyledi. Ancak bunların bahsettiğim ağrılara neden olamayacağını söyleyip beni altı ay sonra görüşmek üzere yolladılar.
Bu arada beni bir ağrı kliniğine gönderdiler. Belki bu ağrılar fibro miyalji olabilir diye. Oradaki doktor da bana bunun çaresi yok dedi. Ağrı kesici verip yolladı.
Bu süreç içerisinde benim ağrılarım gittikçe çoğaldı ve ben ağrı kesicilerle birkaç saat uyuyabilir bir hale geldim. Sonra asıl sorunlar başladı. Midemde acayip bir şişkinlik hissi ve af edersiniz ama kusmaya başladım. Bir süre sonra bende reflü olduğunu söyleyip beni bu sefer de endeskopi yapmaya gönderdiler. Sonra ne olduğunu öğrendim. Ağzınızdan midenize kocaman bir hortumla kamera sokuyorlarmış. İlk endoskopi odasıyla tanışmam birkaç dakikada oldu.
Yarım saat kırk beş dakika sonra bana hayırlı olsun, midende 5 santimlik bir fıtık, ülser ve reflü var dediler. Ameliyat olmam gerekiyordu ama ben de şubat tatilini bekleyeyim rahat edeyim dedim.
Sonra tabi ki, bu virüs süreci başladı ve ben hastaneden içeri bile giremedim uzun bir süre. Sonunda dayanamayıp bir özel hastaneye gittim. Daha kapıdan girer girmez ameliyathanenin boş olduğunu ve istersem hemen ameliyata girebileceğimi söylediler. Tabi 4 bin TL karşılığında. Ben hem kıllandım hem de 4 bin TL param yoktu. Ben bi yandaki hastaneye de sorayım dedim kaçtım oradan.
Sonra bir başka hastaneye, araştırma hastanesine gittim. Oradaki doktor beni dinledi. Hmmmm, dedi sizin bu şikayetleriniz pek reflü gibi değil dedi. Kanser olabilirmişim. (bütün doktorlar her seferinde hemen kanser diyor ya sinir oluyorum) Bilin bakalım sonra ne oldu.
Yeniden endoskopi yapılması gerekiyor dedi. Tamam dedim yapalım. Ama dedi öyle hemen olmaz. Önce bir anesteyzen, sonra bir dahiliye uzmanı, sonra bir kalp doktoru ve daha birkaç uzman doktorun onayından sonra tamam dediler. Bu adam endoskopiye girebilir. İyi de ya dedim ben daha birkaç ay önce birkaç dakikada bir endoskoiye girdim. Madem bu kadar zordu neden şimdi uğraşıyorum. Ya da madem bu kadar zordu neden o zaman kimse bana bu adam endoskopiye girebilir mi diye bakmadı, değil mi ama.
Neyse konumuz bu değil.
Şimdi gelelim ikinci endoskopi sonuçlarınıa. NAsıl oldu bilmiyorum ama birkaç ay önce bana konulan reflü, ülser ve özellikle de fıtıktan hem de beş santimlik, mutlaka ameliyat edilmeli, dedikleri fıtıktan eser yoktu.
Bu doktor beni yine güzelce dinledi. Hmmmmmm.. dedi burada senin ağrına neden olabilecek fiziksel bir sorun yok. Belki de psikolojik olabilir dedi.
Şimdi durumum ne biliyor musunuz.
Midem hala kendini hasta sanıyor ve ben mideme aslında hasta olmadığı bunun benim beynimin bir oyunu olduğu konusunda ikna etmeye çalışıyorum. Ama pek başarılı olamıyorum çünkü kendisine yemek borum ve kaburgalarım da bu konuda yataklık ediyorlar. Beynim ve midem arasında kalan ben ise hala ağrılardan muzdarip ve hayattan bezmiş bir şekilde nasıl bu ağrılardan kurtulurum diye uğraşıyorum.
Yarın öbür gün bir psikoloğa gideceğim. Hikayenin kalan kısmını size bir psikiyatri koğuşundan yazarım artık.
Yalnız hala kafama takılan bir soru var.
Ben kutup ayısıyısam neden hala üşüyorum.
ŞAHBEYİT
FATİH ŞAHİN IŞIK
YORUMLAR
Başlığı gördüğümde; elime herhangi bir içecek almamamın isabet olacağını düşündüm, dünkü tecrübeden sonra:)
" Ben bi yandaki hastaneye de sorayım dedim kaçtım oradan." en büyük risk buradaydı o açıdan:)
Ülkede, ağlanacak o kadar çok şeye gülüyoruz ki! Fiziksel olarak bir sıkıntı olmamasına sevindim. Eh artık beyninize söz geçirmek de size düşüyor:) söyleyin ona; midenizde filan bişey yok:))
Teşekkürler paylaşım için...