BARIŞ GÖNÜLLÜSÜNÜN BENZİNİ
BARIŞ GÖNÜLLÜSÜNÜN BENZİNİ
Bu günlerde, yazılı ve görsel basınımızda korona yüzünden yurt dışındaki yurttaşların yurda getirilişi eleştirel ya da övgüsel olarak sık sık yer almakta. Eleştirilerin çoğu; ücretli getiriş, THY’ larının gereğinden yüksek ücret aldığı. İktidar yanlılarının olayı siyasal kazanım için oldukça abarttığı, gibi konular işleniyor. Olumlu tarafı ise "devletin vatandaşına" sahip çıkmasıdır.
Bir devletin vatandaşına sahip çıkışını ortaokul yıllarımda öğrenmiştim. Tanık olduğum şu olayla;
Yıl 1962. Köyden kasabaya göç etmişiz. Ortaokul ikinci sınıfa gidiyorum. Kasabada babam, o günkü adlandırma ile benzincilikle yaşamını sürdürme çabasındadır. Yaptığına bugün bakınca devrim yapmış. Çünkü; ikinci el olsa da taşıtlara "sayaçlı pompa " ile hizmet sunumu kazandırmıştı kasabaya.
O yıl okulumuza Amerikalı barış gönüllüsü geldi. Bize İngilizce öğretecek. Gariban diye acıma yaklaşımı içinde kasabanın öğrencisi, genci, esnafı, memuru....
Bir gün, benzinlikteyiz.... Babam, dip köşedeki kırmızımsı sac varilleri göstererek;
"Bak o benzinler öğretmeniniz Amerikalı için emanet edildi. Sakın ha!.... Elleme... Sonra başımız belaya girer kaymakamlıkla!.... "dedi.
Babamın anlattıklarına şaşkın şaşkın bakarken o anlatımını sürdürdü.
"İçindeki benzin uçak benziniymiş. Amerikalı, olur ya hasta falan olur. Helikopter gelip, bunlarla yakıt deposunu doldurup, götürecekmiş" dedi.
"Taaa!... Okyanus ötesinden kalk gel. Dilini öğret!..... Devletin, darda kaldığında seni aldırmak için, benzinini kasabada hazır halde tutsun..." Güven duyulmaz mı o devlete?...
Bu düşünce usumdan akıp gitti mi, gitmedi mi? Şimdi sorunca, birincisini daha yakın duyumsuyorum.
Kasaba esnafı, ileri gelenler, devlet görevlileri, öğretmen ve yöneticilerimiz konuğu mutlu etmek için kol kanat oldu. Kasabalı olmayan birkaç öğretmenimiz ona sağlanan ilgiyi, konuk severliği kıskandılar mı? Ama onların da ona karşı iyi ilişkiler içinde olduğundan başka bir çağrışım yok belleğimde. .
İkinci sınıfı onda, üçüncü sınıfı öğretmensiz, ama yıl sonu sınavları arasına sıkıştırılan kurs ile İngilizceyi ortaokul düzeyine göre öğrenmiş gibi bitirme sınavını verdik...
Kendimi o gün bile değerlendirdiğimde; birinci sınıf öğretmenimizden öğrendiğim sözcükler değindi. İngiliz İngilizce’ si ile Amerika İngilizce’ si arasında gidip, gelişim....
Zaman içinde onların "barış gönüllülük" lerinin gerçek amacının; "bizlere dillerini öğretmekten çok ülkemizin sosyal yapısını tanıyıp, hazırladıkları o raporlar doğrultusunda toplumumuzu yönlendirdiklerini algıladım. " Bizi, bu gibi durumlarla karşı karşıya getirip, insanını aldatan yöneticilere hoş bakmamakla yıllar akıp gidiyor. Tam bağımsızlıkçı Cumhuriyet Devrimleri’nin törpülene törpülene 2000’ li yıllardaki ulaşılan "karşı devrimci" iktidarlarla mücadele etmek zorluğunda kalınınca o günün barışçılığını daha iyi algılama şanssızlığını yaşayınca, onlara ön ayak olduğu düşünülen kadrolara daha da kinlenir olmak, saygıyla anmamak duyumcunda kalmanın hüznü içinde kalmak!...
Her benzinliğe gidişimde gördüğüm o bidonların içindeki "uçak benzininin" merakı içinde idim. Rengini, kokusunu merak eder, çözüm üretirdim, hayalimde. Ama her keresinde de varilin kapağını açmaktan kendimi zor durdururdum. Benzin işine başladığımızın birkaç ayında galvaniz bidonlarla getirilen benzin ve mazotu hortumla çekip, litre litre, teneke teneke taşıtlara satmıştım. Otomobil benzini ve mazotunu çok kez istemeden yutarak, yerlere dökerek tadını, rengini öğrenmiştim. Ama onlardakiler hakkında duyduğum kaygımı durdurmada sıkıntı yaşıyordum....
Sözünü ettiğim kaygım bir yıl mı iki yıl mı sürdü ? Ortaokul sonrası ilde liseye başladım. Lisede de ilk yıl barış gönüllüsü öğretmenim oldu. Ama ortaokul birinci sınıfta edinimlerime yeni bir edinim ekleyemediğimi biliyorum. Yaz tatillerinde o bidonlar kapaklarını açmaya hep çağırdı durdular. Onların kendilerine çağırışlarına yöneliş anımda da babamın "başımızı belaya sokmayalım" korkutması, önüme set oldu. Ama set her keresinde de, bidonlara doğru kaydı.
Onlara yaklaşım, yalnız bende doğan istemle kalmıyordu. Bazen ilçede, benzin yokluğu olurdu. Sürücüler dürtüklerdi "onlardan bir kaç litre çekelim" diye. Bu kez onların karşısında set olma bana düşer, kale olurdum önlerinde.
"O benzinin de aynı, bir tek farkının renginin berraklığı" olduğu, dile getirilirdi. Bazı sürücüler, askerde görüp bildiklerini anlatarak, tadını ve rengini bilir olmuştum.
Dediğim gibi, zaman zaman benzinsizliğin yaşandığı günler olurdu ilçede. Hatta biz benzincilik işine başlamadan önce; ilkel yöntemle o ticareti yapan bir başkası vardı ilçede. Babam ikinci el pompalarla rakip olunca, o varlıklı durur mu? Kasaba merkezin de sıfır pompalı istasyon kurdu. Buna rağmen yakıtsızlık çekildiği anlar olurdu ilçede. Hopa ve Trabzon’dan yakıt getirilemediğinde.
Barış gönüllüsü o yıldan sonra gelmedi. Ama variller kaymakamlığın emaneti idi. Teslim edilirken bir yazılı belgenin varlığını yokluğunu bilmiyorum. Kaygı bile duyduğum bile yok.
Söz sözdü babam için. Yanlarına varil açıcı anahtarla yaklaşınca , adamı cızzz ediyordu yine de. Kaymakamlığa kaç kez durumu iletti ise de iade de edemediğini, "dursun durduğu yerde, madem size emanet edilmişler" dediklerini söylerdi sorduğumda.
Artık bizde akaryakıtçılıkta deneyimlileştik. Varillerin bazılarında yokluk anlarda müşteriyi sıkıntıda koymamak için yedekte mal sakladığımız olurdu. İhtiyaç duyanlara masa altlarından gıdım gıdım ürün verdiğimizi bilir olmaya başlandı sürücülerce. Çok kişi arasında saklılık olur mu?.Kendi kendimizi aldatırmışız.
Benzin yokluğunun yaşandığı bir anda sürücünün biri geldi. Benzin yok. O emanetleri de kasabada herkes biliyor. Göz önünde duruyorlar. Nasıl bilinmez ki? Sahiplerinin yokluğunu da her kes tanık.
Hasta götürecek sürücünün istemi ile varil açacağı demir anahtarı aldığım gibi paslı kapağın başına kondum. Hortum, teneke elimde... Sürücüye görmediği ortam yaratarak, yarım teneke çektim. Dip köşede varmış gibi işlem görünümü ile, o hastanın İlde sağaltım evine yetişmesine katkı sundum.
Yıllarca gözümün önünde durup, rengini ve kokusunu merak ettiğim uçak benzini ile tanıştım. Gerçekten de duru idi.. Uçuculuk ve ellemiş korkusunu gizlemek için kapağı iyice sıkıp, pas aşınımını çamurlayarak kamufle ettiğim belleğimden silinmemiş.
Nede olmasa başta baba korkusu, ardından da devlet baba korkusu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.