ÇANAKKALE GÜNLÜĞÜ
Trakyanın verimli düzlüklerinde sarı başları ile bizi selamlayan ayçiçeği tarlalaları arasından Gelibolu yarımadasına yol alırken onbeş yıl önce geldiğim buraları nasıl bulacaktım , merak içindeydim?! Yarımada gezisi için planı yaptıktan sonra feribotla Çanakkale’ye geçtiğimizde önceki gezide unuttuğumuz meşhur aynalı çarşıya gidiyoruz. Hani o ;
“Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyorum düşmana karşı.”
Diye devam eden yarımadadaki istiklal mücadelesine tercüman olan halk türküsünün dilindeki çarşı. Şehrin yeni silüeti Truva atı , son çekilen Truva filminden sonra film platosundan alınıp boğazı gören şehrin merkezi bir yerine konmuş. Çok eskilerden beri bu toprakların kanla sulandığına şahitlik eder gibi, tarih kokuyor. Bir yerde yasak bir aşkla başlayan savaş, öbür yanda vatanın mahremine girmeye kalkan gafil sözüm ona medeniyet, akvam-ı beşere karşı bayrak, vatan, namus müdafası.
Şehrin, boğazın Gelibolu’yu gören kıyısından karşıya bakıyorsunuz, “Dur yolcu “ diyen asker silüeti yeşil tepelerde boğazı bekler gibi ay yıldızın gölgesinde. Limanda Nusret mayın gemisi her an boğaza yeni mayınları döşemeye hazır, hazır olda bekliyor.
Ertesi gün Çanakkale Savaşlarına tanıklık eden tarihi yarımadada geziye hazırlanırken daha ilçe merkezinde Profesör Tankut ÖKTEM tarafından yapılan “SAVAŞIN ANNESİ” adlı anıtı görüyoruz. Sanatçı bu anıt için ” Atatürk’ün sözleri ile, yurtta sulh, cihanda sulh, olması dileğini simgeler. Bir düşmanlık anıtı değil, bir dostluk anıtıdır ve insanlığa birçok nedenle ders verdiği için de ders alınmalıdır. Bundan bir sonuç çıkarılmalıdır.” Diyor anıtın altındaki mermere kazılmış kitabede. Eceabat’tan boğaz boyunda ilerlerken Fatih Sultan Mehmet’in Çanakkale boğazının en dar yerine papanın donanmasının İstanbul kuşatmasında yardımını engellemeyi düşünerek yatırdığı Kilitbahir Kalesi’ni görüyoruz. Çanakkale savaşında da karşıda uzakta Anadolu yakasında Kale-i Sultaniye (ÇimenlikKalesi) ile birlikte savaşın kadereni etkileyen stratejik noktalardan olmuş buralar. Bir süre sonra Namazgah Tabyasına ulaşıyoruz. Namazgâh Tabyası’nın, Osmanlı Ordusunun ıslahı için yapılan büyük çalışmalardan en önemlisi imiş. Boğazı’nın en dar noktasına noktasına yaptırılan ilk ve en büyük tabya sonrasında eklenen yapılarla topçu alayının karargahı olmuş. Son derece akıllıca yerin altında biribiri ile bağlantılı 16 kıyı topu müttefiklere boğazı dar etmiş. Gariptir ki bu toplardan uzun menzilli sadece ikisi deniz muhaberesinde aktif olarak görev yapmış.
Yolumuzun üzerinde 2.Abdulhamit döneminde yapılmış adı Seyit Onbaşı ile özdeşleşmiş Mecidiye Tabyası ve o tabyada toplarla boğazı döven şehit olmuş askerlerin yattığı Mecidiye Şehitliğini görüyoruz. Sanki Seyit Onbaşı şuracıkta “ Haydi topa verilecek mermi var mı?” der gibi. Yolumuz yarımadanın içlerine kıvrılıyor, kanlı çarpışmaların olduğu topraklarda Şahindere Şehitliğine ulaşıyoruz. Çok şey anlatan mezar taşlarına bakıyoruz: Yemen, Midilli, Mardin, Diyarbekir, Bağdat, Halep’ten.. gelmiş Mehmet’im! Burası cephe gerisinde sargı yeri olarak da kullanılmış aynı zamanda. Devam ediyoruz yarımadanın ucuna güneye doğru ; Şehitler Abidesi anıtı ve şehitliklere ulaşıyoruz. Adeta boğazın girişini tutmuş bayrağımıza arkadaşlık eden sembol anıt Ege Denizini gözler gibi. İmparatorluğun geniş coğrafyasından gelen ve şehadete erişen vatan evlatlarının toplu bir şekilde adeta göğe yükselişini temsil etmekte imiş.. Anıtın ayaklarının üzerinde muharebe anlarını yansıtan kabartma rölyefleri görüyoruz geniş meydanda. Şehitlikleri sol yanına almış Mustafa Kemal ‘in tarihe mal olmuş o meşhur sözlerinin kazındığı mermer lahit. Tarihte hiçbir büyük kumandana nasip olmamış o muzaffer kurtarıcının sözleri: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız…… Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!.....Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Bu bükülemeyen bilek, geçilemeyen deniz, yenilemeyen ulusun önderi özetliyor kurtuluştaki inancı. Anıttan hemen güneybatıya baktığınızda açıklarında o İngiliz zırhlısı Goliath’ın battığı Morto koyunu görüyoruz. Her taş, bağ, dere, tepe, koy, kıyı…bir tarih.
İlerliyoruz saygı ile sonra Yahya Çavuş Şehitliğine ulaşıyoruz. Yahya Çavuşun Ertuğrul Koyunda beş manga ile kendilerinden kat kat fazla kıyıya çıkmış düşmanı saatlerce durdurup, şehit olup destan yazdığı yer. Artık yarımadada her adımladığımız yer şehitlik. Zığındere Şehitliğinde 1. ve 2. Kirte muharebelerinde canlarını veren 6395 vatan evladı yatıyor. Adım atmaya korkuyoruz, o kahramanların hatıralarını inceteceğiz diye ! Savaşın en çetin dönemlerinde arazide sırtların diplerinde derelerden kan aktığı rivayetten öte bir gerçek oluyor , bu onbinlerce toprağa düşen kahramanın hatıralarını şu coğrafyada görüp tazeleyince. Bombalanan bir sahra hastanesinin şehitliğinde gözlerim mezar taşlarında gezinirken memleketimden mektup gibi okuyorum: Dr. Binbaşı Alioğlu Sadullah. Konya !. İncetmekten korkarak gezdiğimiz arazide Kesikdere Şehitliği ve 57. Alay Şehitliğine ulaşıyoruz. Hep ruhları şad olsun.
Tırmanıyoruz tepeleri, Saroz körfezine bakan bir mevki , savaşın kalbi belki de! Conk Bayırında Türk ve Yeni Zelanda , İngiliz askerlerinin birbirlerine neredeyse iki adımlık yakınlıktaki siperleri aslına uygun hale getirilmiş. O savaş hikayelerinde iki taraf askerlerinin birbirlerine yiyecek, sigara atarak alışveriş yaptıkları sonra amansız savaştıkları siperler. Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal, 10 Ağustos 1915 tarihinde saat 04.30’da taarruz emri veriyor. Emri verdikten kısa bir süre sonra, harekâtı tepe üzerinden izlediği sırada bir şarapnel parçası göğsünün sağ tarafına isabet ediyor, tam burada bulunan cep saati sayesinde mutlak bir ölümden kurtuluyor. Yanında bulunanlardan Alay Komutanı Yarbay Servet Bey, olayı şöyle anlatmış: “Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan sonra Mustafa Kemal’in elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm. Heyecanımı sezip, parmağını ağzına götürerek bana susmamı işaret etti."
Atatürk’ün kaleminden sonrası şöyle anlatılır: “Saat 04.30’da kıyametler kopmuştu. İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. ‘Allah Allah’ sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yırtıyordu.”
Turgut ÖZAKMAN “DİRİLİŞ ÇANAKKALE 1915 “ kitabında destansı kaleminden oldukça sürükleyici anlatır, bu onurlu , dünya tarihinin en büyük zaferlerinden olan savaşı.
Bu mücadelenin şu anekdotu unutulmaz; Albay Mustafa Kemal’in Nisan 1915 günü saat 10 sıralarında Conkbayırı’nda 57’nci Piyade Alayına verdiği emir, muzaffer komutanın ve Çanakkale Zaferinin büyüklüğünü ne güzel dile getirir.
“Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum”
Ve
Akif onlarını hatırasını ne güzel anar:
“
…….
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
…….”
Çanakkale şehitleri ve kahramanlarına saygı ile.
DR. HARUN ÖZMEN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.