- 363 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜKLERE BAYRAM MASALI !
Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Eskiden bir abla kardeş varmış, anne ve babaları, fani dünyada ki ömür günlerini bitirip, ebedi hayata devam edebilmek için, ahiret yurduna gitmişler. Abla kardeş yalnız kalmışlar. Birlikte baba ocağında yaşamaya devam etmişler. Yaşları kemale ermiş ama akılları yürekleri pek olgunlaşmamış, bu iki kardeşin. Birbirlerini çok severlermiş, sevmesine de kedi köpek gibi sürekli didişirlermiş.
Aslında çok şirin bir görüntüleri varmış, biri ince ve uzun diğeri kısa ve şişman, ama yüzleri tıpatıp aynıymış. Bir ikiz kadar benziyorlarmış birbirlerine. Masmavi gözleri, ok gibi kirpikleri varmış ikisinin de. Kırmızı al yanakları, simsiyah saçları ile çok da sevimlilermiş.
Tüm insanlarda aynı uzuvlar olmasına rağmen; yani, iki göz, iki kulak, bir ağız ve bir burun... Onca insanın her birinin, ayrı ayrı yüz şekline sahip olması, ne kadar ilginçse, bu iki kardeş de ikiz olmadıkları halde, boy pos olarak çok farklı, yüz olarak tıpatıp benzemeleriyle, herkesin ilgisini çekerlermiş.
Ne var ki, bu kardeşlerin ceviz kabuğunu doldurmayan nedenlerden dolayı, kavgaları hiç bitmezmiş. Hır gür, kavga dövüş, sürekli tartışmaları, konu komşuya bile dert olmuş. Bu iki kardeşin geçimsizliğinden tüm ahali rahatsızmış.
"İkiniz de yaşını başını almış insanlarsınız. Ayrı evlerde yaşayın tatlı tatlı geçinin. Misafir gibi gidin gelin birbirinize. Şu üç günlük dünyada, kalp kırmak yakışıyor mu hiç ? Derlermiş demesine de, kardeşler bu fikre de hiç sıcak bakmazlar, birbirlerinden ayrılmaya da hiç yanaşmazlarmış...
" Yoo biz iyiyiz böyle, bakmayın sürekli dalaşmamıza. Biz aslında çok seviyoruz birbirimizi, Siz karışmayın bizim işimize! Diyerek komsuları da paylarlarmış...
Yine bir gün büyük bir anlaşmazlık çıkmış aralarında, gönüllerini üzmüşler, birbirlerini kırmışlar. Demediklerini bırakmamışlar. Söylemedikleri hakaret kalmamış...
"Senin kadar bencil bir insan görmedim, Allah bin türlü belanı versin emi !
"Asıl ben senin gibi pis ve pasaklı bir kadın görmedim, cehennemin dibine kadar git ve bir daha dönme emi! Ablaların en cadısı, en kötü kalplisi!
"Nefret ediyorum senden!
Ve abla kardeş mahalleyi ayağa kaldırmış yine. Küçük olan, öfkeyle kapıyı çarpmış çıkmış, kendisini sokağa zor atmış. Akşam olup eve döndüğünde, evin önünde ki kalabalığı görünce, anlamış ablasına bir şeyler olduğunu...
"Korktuğum başıma geldi, ablama bir şey oldu! Ayaklarının bağı çözülmüş, yığılıvermiş oracığa...
İçerden ağlama sesleri geliyormuş ve sesler sisli bir havada, uzaktan görünen sarı bir ışık gibi, belli belirsiz... Keskin bir acı saplanmış yüreğine. Tüm bunlar birleşince, ablasının öldüğünü anlamış...
Gözlerini açtığında, gerçekler tokat gibi inmiş yüreğine, ama okkalı bir tokatmış bu, Hani derler ya; osmanlı tokadı. Öyle bir tokat. Ablası onu bırakıp gitmiş, üstelikte yüreği küs, gönlü kırgın...
Büyük bir elemle, tekrar yummuş gözlerini.
"Allahım bana son bir şans versen ne olur!
"Son bir kez ablama sarılsam ve af dilesem. Sonra al ablamı yanına. Ama bir kez kucaklayım. Küs ayrılmayalım ne olur!
"Zamanı geri al Rabbim!
Masal bu ya, bir melek gelmiş.
"Hadi aç gözlerini zamanı geri aldım!
Öyle de olmuş, o günün sabahına ışınlanmışlar iki kardeş. Kavga etmişler ve küçük kardeş öfke içinde evi terk etmek üzere iken, tam da eli kapının tokmağında ışınlanma gerçekleşmiş. Küçük kardeş zamanın geri sarıldığını bildiği için, öfkeden kızarmış yüzünde, aniden bir gülümseme oluşmuş. Göz bebekleri sevgiyle parlamış. Ablası şaşırmış tabi ki...
" Kafayı mı sıyırdın? Ne gülüyorsun ? Diye, sinirlenip itmiş kardeşini...
Küçük kardeş birden bire sarılmış ablasına. Yanaklarından öpmeye başlamış. Ablasının şaşkınlığı iyice artmış.
"Hayırdır inşallah, ne yapıyorsun? Benimle dalga mı geçiyorsun sen? Böyle konuşuyormuş ama onun da öfkesi geçmeye başlamış ve kardeşinin sarılmasına daha fazla kayıtsız kalamayıp, sımsıkı kucaklamış küçük kardeşini. Yüzüne bakıp, tekrar kucaklamış...
Sular seller gibi, göz yaşları akıyormuş ikisinin de yanaklarından. Öfkeleri uçup gitmiş. Yerini sevgi ve merhamete bırakmış. İkisinin de kalbi kuş kanadı gibi, pır pır çarpıyormuş. Sımsıkı kucaklaşmışlar kapı eşiğinde.
" Deli kız, beni de ağlattın. Gören de seni ölüme gidiyor sanacak. Canım kardeşim seni çok seviyorum.
"Ben de seni çok seviyorum ablacığım. Eğer benden önce ölecek olursan, anneme ve babama çok selam götür. Tamam mı?
Ablası iyice şaşmış kalmış. Kardeşine bir haller olmuş ama ne olmuş bir türlü çözemiyormuş. Gülerek bakmış sevgili kardeşine.
" Hayda! Ne oluyor bugün sana? Şaka mı yapıyorsun? Bir gariplik var sen de! Ama anlayamadım. Demiş.
"Yok bir şey. İyiyim ben. Artık hiç kavga etmeyelim." Tam da bu sözleri söylerken, omuzuna bir el dokunmuş ve kulağına eğilip, puslu ve çok kısık bir sesle konuşmuş, anlaşma yaptıkları melek.
"Hadi vedalaş ablanla! Vakit doldu. Ablanı götürmeye geldim" demiş, ama küçük kardeş hemen itiraz etmiş. Ablasına tekrar sarılmış. Sevgiyle kucaklayıp, tekrar öpmüş yanaklarını.
"Olmaz daha vedalaşamadım. Biraz daha zaman ver. Bu kadar süre yetmez ki. O benim canımın içi. Nasıl ayrılayım ben ondan" diye itiraz etmiş.
"Ne oldu sana böyle, delirdin mi? Kavga ederken sarılanı da ilk kez görüyorum, ama iyi yaptın, çok iyi geldi bu kucaklama, ne kadar çok seviyormuşum seni, ne kadar uzun zaman olmuş sana böyle sarılmayalı...
"Evet abla, seni çok sevdiğim için sarıldım, af et beni!
Ablası da fısıldamış, öpmüş yanaklarından, ıslak ıslak. Hep böyle bol tükürüklü öpermiş. Ama bu sefer hiç gıcık olmamış.
"Sen de beni af et! Canım kardeşim!
Ama, hala sarmaş dolaş kapı eşiğinde, bir ayakları içerde bir ayakları dışarda; melek, tekrar ikaz etmiş.
" Hadi vakit tamam, ileri alacağım zamanı, veda et ablana!
Daha da sıkı sarılmış...
"Sevdiğimin kıymetini bilerek sarılmanın keyfine doyamadım. Ya benim de canımı al, ya da ablamın canını bağışla!
Masal dedik işte, masalın sonunu ben de unuttum. Bayramı bahane edip, sevdiklerinize, onları ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin...
Melekler; masallarda geri alırlar zamanı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.