BİŞİ BİŞİ VERMEYENİN OTUZ İKİ DİŞİ
Eğer bir arife gecesi yılda bir kez alınan ve bir sonraki yani kurban bayramına kadar yine giyemeyeceğiniz bir ’Bayramlık Elbiseyi’ yatağın altına ütülenmesi için koyup yatmadıysanız ve yine bir plastik şıkıdık ayakkabının kkusuyla uyumaya çalışmadıysanız -ki genelde uyuyamazdınız- bu yazıyı pek anlayamazsınız.
Ben seksenlerde çocuk, doksanlarda ergen, iki binlerde yeni yetme, şimdilerde az yaşlı çok genç bir ömür geçirdim. Aslında dün arife günüydü ve gece yine uyuyamadım. Çünkü her ne kadar yaşım elliye göz kırpsa da -şükürler olsun ki- annemden ve babamdan ayrı sadece bir bayram geçirmiştim. (Onun da hüzünlü bir hikayesi var.. bir gün inşallah anlatırım.)
Dün arefe günüydü demiştim ya... Bir anda bir yağmur başladı. Balkona koştum izlemek için. O sırada küçük kızım belirdi yanımda. Neden yağmuru izlediğimi sordu. Yağmuru izlemek güzeldir diyecek oldum gitmişti bile. O an fark ettim ki sitede balkonlardan bakanlar yine bizim kuşaktı. Her şey değişmiş evet...
Şimdiki çocuklar yağmur yağınca pencereye koşmuyorlar, arife günü bayramlıklarını saklamıyorlar yatağın altına. Üstelik ayakkabıları da kapının dışında...
Bu sabah erkenden kalktım. Bayram sabahları hep erken kalkan çocuklardık çünkü biz. Annem bize bayramlıklarımızı giydirmez ’camiciler’ gelene kadar da orucumuzu açtırmazdı. Benim çocukluğumun bayram sokakları ot süpürgeyle tertemiz süpürülürdü Sulanırdı sokak... serin bir bayram sabahı..
Elimizde poşetler toplanırdık önce. Öyle herkes tek tek gitmeyecekti kural buydu. Hüseyin’le Osman, Macırların Çocuklar gelirdi, Şahinle Yılmaz (ben ve kardeşim) Toygacıların çocuklar da gelirdi sonra. Levent de geldi mi tamam olurdu ekip.
Bişi Bişi... Vermeyenin Otuz İki Dişi...
Kimse kimseden çok şeker toplamaya çalışmazdı mesela... Kayış Bekir’in evinin karşısında hep kağıt şeker dağıtırdı bir adam pencereden. Yörük Emine ayran ve baklavasız kesinlikle yollamazdı bizi. Birkaç bayram da sarma yedik bütün çocuklar Şehit Uzman Çavuş İrfan Yayla’nın annesinden.
İlçemiz (Ilgın) çok büyüktü o zamanlar gözümüzde. Gitmediğimiz tek sokak kalırdı "Cingan Mahallesi." (Şimdi onlar da kalmadı...) Çok şeker toplardık tam bir poşet. E kolay değil bir sonraki bayrama kadar yetmeliydi.
Biz hangi kapıyı çalsak bir tas suyumuz olurdu, bir dürümümüz... Sokağın çocuklarıydık biz. Sokak bizimdi.
Şimdiki çocuklar yağmurda balkona bayramda sokağa çıkmıyorlar. (gerçi bu sene vürüs var çıkamıyorlar. biz olsak şimdiye kadar çatlar ölürdük onlar iyi dayandılar)
bu sabah annemi babamı görüntülü aradım. ellerini öpemedim. benim çocuklarım da hala öpmedi elimi. (şikayet ettiğimi duymasınlar.)
nerde o eski bayramlar...
iyi bayramlar..
FATİH ŞAHİN IŞIK
ŞAHBEYİT
YORUMLAR
Güvenli sokakların son misafirleri bizdik. Hiç kimsenin hayatı perdelerin arkasında yaşanmıyordu. Kapılar, pencereler ve balkonlar yeryüzünde herkese açıktı. Evlerimiz, sokaklarımız, caddelerimiz ve mahallelerimiz hepimizindi. Çat kapı girerdik her birimizin evlerine. Her gece birimizin evinde toplanır geceler boyunca doyumsuzca birbirimizin gözüne bakarak hasbi halleşirdik. Ne çok birbirimizi düşünür ne çok birbirimize tebessüm ederdik. O nedenle öyle özgürdük ki doyumsuzca yaşıyorduk her şeyi. Şimdiki çocuklara çok üzülüyorum. Dört duvar arasında yarınlara yürümeye çalışıyorlar. Ne acı değil mi? Ne bayramları bayram ne de oyunları oyun. Yaşadıkları herşey sanal. Geçmiş günlerin sahiciliğini, samiyetini, canlılğını, emeğini, vefasını gelse herkes gerçek bayramı yaşayabilse ne güzel olur. Tıpçı çocukluğumuzdaki bayramlar gibi. Sahi nerede kaldı o eski bayramlar.
Özlem dolu paylaşımdı. Yüreğinize sağlık.
Saygılarımla...
Çocuklarda, genel anlamda insanlarda yaşanılanlarda çok değişti, değer yargıları ile birlikte... Şimdilerde sokakta oynayan çocukta kalmadı, bilgisayarlar ve akıllı telefonlar esir aldı bütün toplumu, bir dönem sonrasını ise düşünmek bile istemiyorum. Bayramı yaşayan ve yaşatan sevgi ile kucaklaşan en son nesil olarak tarihe geçeceğiz belki de bizler... Üzülüyorum gerçekten, böyle olmamalıydı... Mantar Tabancası, torpil, kız kaçıran dedikleri şey, füze fırlatmak, hepsi geçmişte kaldı... Bilmiyor çocuklar bunları yazık, çok yazık. Toplum büyük bir dezenformasyona doğru hızla evriliyor... Özlemez mi insan o bayramları? Ama leden ne gelir? Anlamlıydı ...
sahbeyit
:(
iyi bayramlar
Ne yastığımın altına saklayacak bayramlığım oldu ne beni de alıp dolaşacak arkadaşlarım, ne şeker toplayabildim ne de el öptüm. Bayramlık alınmazdı giyilmeyecek kadar yıprandıysa tek elbisem veya ayakkabım alınırdı. yarım dönümlük yüksek duvarlı bahçeden çıkmamıza izin verilmezdi, ancak ağaca çıkar dışarıyı izleyebilirdim. Sadece okuldaydı arkadaşlarım. Bayram bile olsa el öptürmezdi babam.
Yanlış anlaşılmasın sadece babamın aşırı korumacılığından kaynaklanıyordu. Zarar göreceğimizi düşünürdü hep. Tüm yasak olan şeyler koruma amaçlıydı. Onun için şimdi hastalık yüzünden yapılan yasaklara tahammül edemiyorum. Çocukluğumdaki gibi yapayalnız bir bayram payımıza düşen. Dostlara iyi bayramlar her şeye rağmen.
Bayramları da, özel gün yazı ve şiirlerini de hiç sevmem. Ama, siz yazdıysanız mutlaka okunması gerekiyordur diye düşündüğüm için okudum. Yanılmadığımı gördüğümde, bir kez daha okudum. Güzel insanların eline yakışıyor kalem en çok!
Sağlıklı, mutlu, sevdiklerinizin yanınızda olduğu nice bayramlar diliyorum.
ADAK ADAK
Ramazanın son gecesi sabah namazından önce,
Toplanır çıkardık çocuklar adak adağa.
Akşamdan bir heyecan ya kalkamazsam,
Kaçırmamak için uykuları giderdi insanın.
Ebemden alırdım büyük bir kese,
İçine koyardım kazandıklarımızı.
Bir ağabey olurdu başımızda,
O taksim ederdi verdiklerini.
Kısmetimize ne çıkarsa,
Bir kase şeker,leblebi,ceviz,fıstık...
Ev sahipleri ayarlardı akşamdan,
Bazıları da verirdi para.
Sıradan giderdik evlere,
Çalardık kapıları önce.
Sonra başlardık sekiz,on çocuk
Adak adak şarkısını söylemeye.
<< Adak adak,
Yağlı dudak.
Üzüm çöpü,
Armut sapı.
Kestane kabuğu.
Gıli gili gıllangoz.
Kömürlükte kömür,
Bayanlar ömür.
Merdivenden iniyor,
Bize para veriyor.
Beş kuruş olsun,
On kuruş olsun.
Tombili teyzem sağ olsun. >>
Topladıklarımız yeterdi bir ay,
Seneye daha büyük bir iştahla.
Karışık çerez gibi olurdu kazandıklarımız.
Sonra anlatırdık kimler ne verdi gelmeyenlere...
Biz de adak adağa çıkardık,iyi bayramlar.