- 805 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
İçsel Bir Söyleyişi (3)
Mücella!
Uzun zaman olmadı aslında seninle dertleşeli. Sen anlatmıyorsun ama benim içimde bir deniz birikiyor. İçimdeki denizde birikenleri anlatayım.
Anlatabilmek çok güzel bir şey. Hele senin gibisini bulduktan sonra insan sonsuza kadar içinde biriktirdiklerini anlatabilir diye düşünüyorum. İçimdeki şehrin trafiği öyle yoğun ki sorma gitsin. Trafik lambaları yedi gün yirmi dört saat çalışıyor sanki. Otomatiğe bağlayamıyorum hiçbir şeyi. O kadar çok trafik polisi var ki sorma gitsin.
Senin yokluğunda bazen sükut etmeyi tercih ediyorum. Bu öyle tercih ki çığlık çığlık yükseliyorum. Günlerce aylarca konuşmak istemiyorum. Ne insanlarla , ne mekanlarla ne de zamanla... Bazen de konuşmak istiyorum. Sonsuza kadar konuşmak istiyorum ama hafızamı kaybetmiş gibi kelimeleri, cümleleri girdiği yerden çıkartamıyorum. Belki dilime set koyduğumdandır. İnsan diline neden set koyar, ceza verir gibi?! Dilimizi cezalandırmak da nereden çıktı bilemiyorum! İçime içime konuşa konuşa bana bir haller oldu. O kadar hengamenin içinden çıkan kelimeleri ancak sen anlayabiliyorsun. İyi ki sen varsın! Biraz seninle konuşmak iyi geldi. Eski günlerdeki gibi...
Cümbüşü yokmuş zamanın Mücella! Bir hoyrat rüzgar her şeyi tarumar ediyormuş. İçinden gelen ne diye soracak olursan " - Ellerimi zorla tuttular götürdüler, hayata borçlu ettiler " demek geliyor içimden. Hergün geleceği görüyorum. Ama yapılacak bir şey yok. Kasandıra Lanetini ben de yaşıyorum. Oysa ben verdiğim sözleri hep tutmuşumdur. Bunun en yakın şahidi sensin.
Dünya viraneliğe doğru evrimleşiyor. Köyler, kasabalar bir bir boşalıyor. Büyük kentlerin büyüsünün debisi hepimizi yutacak. Birgün kaçmaya yer arayacağımız doğa intikamını kimlerden alacak bilemiyorum. Toprağın kokusunu içimizde yaşamayalı ne çok zaman oldu. Tarihi tekerrür ettirebilir miyiz bilemiyorum tabi. Doğanın ilk meyvesi olan erik çiçeğinin gelişi baharın gelişiydi geçmiş günlerin ikliminde. Bilirdik ki erik dalları beyaza ya da kırmızıya boyandığında bahar da gelmiş olurdu. Papatya falının sonucuyla ilgilenmezdik Sen de ben de her şeyi bilirdik zaten. Değişti her şey Mücella! Mevsimler bile değişti. Ne kış yaşanıyor ne bahar. Mevsimler arası geçiş o kadar ani oluyor ki anlamlandıramıyoruz. Kıyamet mi kopacak yoksa!?
Hayat nedensizde devam ediyormuş gibi geliyor bana. Onun için duygularım öyle hercai ki anlatamam sana. Gerçeklerle duygular arasında kalıp duruyorum. Duygularıma mı tabi olacağım yoksa gerçeklerime mi bilemiyorum. Hayat bana " azlık" ne demekmiş onu öğretti. Belki sana da öğretmiştir. Belki yüzyılımızın sorunu budur. Yıllar sonra birikimlerin "azlıktan" öteye gidemiyor. Ne kadar büyük bir azlıkmış ki geçmişten yanımıza aldığımız hiçbir şey yok. Ah zaman ne kötü! Ruhumun yörüngesini şaşırtan nokta, hiçliğimi tanımlıyor.O nedenle de öğretisini de istemiyorum hayatın.
Gezgin olmayı çok severim bilirsin. Bir yere bağlı kalmak bana göre değil. Bir yerde kalsam bile durmak bana göre değil. On altı yaşımdaki halimi hatırlatmıştım sana. Hani yerinde duramayan o genç delikanlıyı. Rüzgarın oğlu derlerdi o zamanlarda bana. Sanki rüzgarla yarışırdım. Dur durak bilmezdim. Bazıları "şampiyon" bazıları da " Beyaz Adam" derlerdi. O hastane yokuşunu hatırlıyorsun değil mi? Ne yokuştu orası. Gerçek bir yokuş. O yokuştan kaç defa inip çıktığımı hatırlamıyorum.
Günler, aylar ve yıllar geçti. İçimdeki o çocuk aslında ölmedi ama bedenim bir yere saplandı kaldı. Gezgin olmak güzeldi. Lakin bu şehrin sokakları düğümledi adımlarımı. Girişi var ama çıkışı yok gibi. Anahtarını dipsiz kuyuya atmışlar. Şimdi bu şehrin kalbinde bir yabancı gibiyim kimse beni tanımıyor. Her bir sokağında ayrı labirent, her bir caddesinde ayrı yüzler var. Yıllar geçiyor ki bu şehrin kalbinden kendimi koparamıyorum.
Yol vakti ne zaman gelecek inan bilemiyorum. Bilirsin yürümeyi çok severim hem de çılgınlar gibi. Rüzgarla yarıştığım o günü yani şehrin yürüyüş rekoru kırdığım o günü... Altmış bir bin adım... Söylemesi çok kolay ama yapması çok zor iş... Ayağımdaki düğümü çözdüğüm gün yine altmış bir bin adım ve dahası üzerine çıkacağımdan emin olabilirsin.
Geçenlerde de bahsetmiştim sana. İkimizin hayatında da mucizelere yer yok. Hayattan beklediğim mucize falan değil sadelik istiyorum. Hayatı en duru haliyle yaşama hevesi var içimde . Güneşin nasıl doğduğuyla da ilgilenmiyorum. Doğan güneşin altında bir yerlerde nokta olsam yeter Mücella!
Güneş altında bir nokta olmayı becerebilecek miyim?
Bilemiyorum Mücella!
HERKESİN BAYRAMINI KUTLUYORUM. BAYRAMIN SAĞLIK MUTLULUK HUZUR GETİRMESİNİ DİLİYORUM
YORUMLAR
Serkan bey hayırlı bayramlar olsun inşallah, çok güzeldi.. Saygılarımla
Serkan BOL
Saygılarımla...
Ne güzeldi!
İçimizde ne çok denizler biriktiriyoruz, yoruluyoruz.Gürültülü keşmekeş dolu bir kent yaşantısında bulanıklaşan 'biz'i arıyoruz.
Duygular,cümleler doldu taştı içimizde.
Yüreğinize sağlık.
Hayırlı bayramlar.
Serkan BOL
Yorumunuzla onur verdiniz var olun.
Saygılarımla iyi bayramlar diliyorum...
Mücella ve Azize çok yakıştı şiir ve söyleşilerinize...
İnsan çoğu zaman ne kadar susmak istese de işte Mücella konuşturuyor.. Döktürtüyor insanın içinde ne kadar birikmişi varsa bir bir, yaşanmışlığa ve geleceğe dair..
Yetiyor inanın konuşmasa da dinlemesi yetiyor.. Bazen de konuşmadan anlaması var ya işte o daha güzeli, en güzeli hatta.. O da yetiyor..
Biz de dinledik işte sizi bir taraftan, dinlerken de hüzünlendik..
Yine çok güzel bir söyleşiydi..
Dilerim her şey dilediğiniz gibi olsun, bayramınız bayram olsun..
Saygı ve selamlarımla...
Serkan BOL
Saygılarımla...
___________BAYRAM MESAJI,
Değerli Şair Dostum Güzel Yürekli Arkadaşlarım,
Bayramını En İçten Dileklerimle Kutlar,
Size Ve Sevdiklerinize Huzur Neşe Sevinç Getirmesini,
Temenni Eder En Derin Muhabbetlerimle Esenlikler dilerim....
Serkan BOL
Saygı ve selamlarımla...