- 578 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Zorba Kral
Gün ve gün diriliyor zihnimde, ölümün cansız bedeni. Akıl şehrinde gün geçtikçe, çıkmaz sokaklar inşa eder buluyorum kendimi. Ağıtlar duyuyor kulaklarım. Sahipleniyorum her cenazeyi. Kendimi arıyorum, solgun yüzlerden sıyırırken beyaz kefenleri. Duyuyor musun? İşitilen saatin tik tak sesleri, ama sanki de değil gibi. Kılıcın kalkanı ezişi sanki. Bir akbabanın kemiği didikleyişi.
Ben bir devletin aklı, bir halkın kralıyım. Delirmek üzere olan bir kral. Hakkımda deli denmesini, hatta ve hatta hakkımda konuşulmasını yasaklayın. Tercih ederim deli denmesinden ise zorba kelimesini. İki katına çıkarın vergileri, çalışmaktan fırsat bulup dönmesin dilleri. Halk canından bezip dedikodudan vazgeçmeli. Hazineme göz dikip yardım isteyenden daha fazlası istenmeli. Sokaklara dökülüp göstermektense kendilerini, evlerine kapanıp dua etsinler, unutturabilmek için isimlerini. Asilerden biri çıkarda cesaret gösterir ise, vatana ihanetle suçlayın. Vazgeçmez ise aforoz edin. Örseleyin etini sırtlan iştahıyla. Tek başına yakalanıp çevrilince etrafı, sıkıştırır kuyruğunu aslan da olsa.
Baş kaldıran bir din adamıysa, o zaman başka din adamlarına para ve güç verin ki kafirlikle suçlasınlar diğerini. Ne kadar şakşakçı varsa karıştırın halkın arasına.
Ben bir kralım hemde iyi bir kral. Zengin olanı zengin, fakir olanı ise fakir bırakırım. Krallık bir kule gibidir. Halk ise onun taşları. Üstekini alıp altta, alttakini alıp üste koyamazsın. Aksi taktirde yıkılır düzen ve yıkıldığı zaman herkes altında kalır. Ama en yüksekten düşen taşlar her zaman daha fazla parçalanır.
-Kralım, Benim, baş danışmanınız, kılıç tutan eliniz, sözüne İtimat edip güvendiğiniz.
- İşte geldi soytarı. Damarlarıma sızdırıyor kirli sefil kanını, zamanında babamada aşıladığı.
- Kralım halk ülkenin diğer ucunda dökülmüş sokağa. Geminin yelkeni gibi büyük ve dolgun kırmızı isyan bayraklarını çekip gökyüzüne, üstümüze yürümeye başlamışlar. Diğer şehirlerden bile duyuluyor zorba diye bağrışları.
-Gerçekten zorba olsaydım, zorba diye bağırma cesaretini bulabilirlermiydi. Soylulara hediyeler yollayıp paralar dağıtın. Destek vermemeli hiçbiri isyana. Babamın oğlu p.ç kardeşime de göz kulak olun götürün saraydan uzağa. İsyan geçene kadar da getirmeyin.
Varisimi; genç ve korkak oğlumu çağırın bana. Uyansın güzellik uykusundan. Çılız bacaklarının üstüne kalkıp, geçsin ordunun başına, karşı dursun isyana.
-Efendim ben danışmanınız olarak, böyle bir durumda aile fertlerinin sarayda kalmalarının daha güvenli olacağını düşünüyorum. Ne kadar küçükde olsa tehlikeli olur bir taş hızlı atıldığında.
Zira göz çıkarabilir baş yarmasada.
-Dediğimi söyle oğluma. Kılıcını kuşansın, kalkan nasıl tutulur birisi anlatsın. Yoksa şüphelenicem artık erkek olduğuna.
- Kral babam, benim varisiniz. Son kez görmeye geldim sizi. Yola çıkıyorum orduyla, sevgili kraliçe annemi ise uzaklaştırdım saraydan bir grup muhafızla. İsyanı bastırıp sorumlusunu soytarı yapacağım sarayınıza.
-Sevgili oğlum, ben şahit oldum bir çiçeğin bile kayayı parçalayışına. Sende başarabilirsin elbet, bir çiçek kadar azmin varsa bu dünyada. Git şimdi iyi haberlerini tez ilet bize. Kötüyse zaten çarçabuk gelir istemesekte.
Dinle beni baş danışmanım. Sana bir hikaye anlatacağım. Zamanın birinde bir canavar yağmalamış bir şehrin altınlarını, kapanmış dağın zirvesinde bir mağaraya. Hiç bir ses çıkmamış canavarı öldürmek için giden onlarca kahramandan. Sonunda daha öncekilere benzemeyen bir kahraman çıkmış canavarı öldürmek için. Samimi, cesur ve zekiymiş. Halk da peşine takılmış, beklemiş mağaranın başında. Dinlemişler içeriden gelen kılıç seslerini ama kesilmiş bir süre sonra. Saatler, günler geçmiş kimse çıkmamış dışarı. En sonunda halk cümbür cemaat dalmış içeri merakla. Birde ne görsünler canavar olmuş son giden kahraman. Meğer her giden öldürürmüşte canavarı, kendisi canavarlaşırmış görünce altınları. İktidarlığın zehride böyledir işte. Öldürmeye gelsede, sonunda canavar yapar her kahramanı.
-Kralım bir haber geldi. Prensimiz yani varisiniz saraya çevirdi başında bulunduğu orduyu. Bastırmak için gittiği, isyan çıkaran halkı da arkasına almış. Göndermenizi istiyor tacınızı.
- Kralım İşte oldu ihtimal vermediğimiz. Beni, danışmanınızı dinlemediniz. Sırtınızdan hançerledi Kraliçe ve Varisiniz.
-Yalnız bırakın beni, durmayın gidin hadi. En korkak çocuğu bile cesurlaştırabilecek kadar tılsımlıysa bu taht. Bahtında yoktur ki, hiçbir kral rahat geçirsin tek bir geceyi. Sevgili oğlumun kılıç tutamasada elleri, pek sıkı kavrayabiliyormuş ihaneti. Bu oyun, bu kurgu hatırlatıyor bana annesini.
Heeey... Ulaklar. Haber yollayın babamın oğlu, canım kardeşime. Ordu toplayıp yardıma gelsin kale önüne. Sözümdür, o bilir ki tutarım, onun için tahtımın yanına bir taht daha koyarım.
-Kralımız, kardeşiniz öldürülmüş orman yolunda. Elleri görülmüş bir kurdun kanlı ağzında. Parmağından tanımışlar yüzük o yüzükmüş.
- O zaman süre isteyin dışarıda ki zorbadan. Ve son bir sofra kurun. Şarap doldurun mahzendeki en güzel fıçıdan. Babama içmek nasip olmamıştı, oğlumada bırakmaya niyetim yok. Hepsini ben içicem. Bu dünyadan, başımda tacımla sarhoş gidicem. Çağırın saray şairini, okusun yetiştirdiği en güzel şiiri. Zira benim yetiştirdiğim, tacıma göz dikti. Hiçbir krala gerekmez bir cadının laneti. Bir kral için en büyük lanet gücün kendisi. Eşine, oğluna, kızına hatta güvenemez damadına da. Bundan kaç yüzyıl sonra olursa olsun, şüphe duymasın herşeyin bir sonu olduğuna. Uyuma ormanında eeeey aslan, gün gelir senide devirir varsa yaşayan bir tavşan.
Yazan: Mustafa Onur ORHAN