- 604 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsan Hakları ve Irkçılık
İnsan Hakları ve Irkçılık
İnsan hakları tarihçesinde Hammurabi kanunları ile insan hakları evrensel beyannamesinin önemli bir yeri vardır : “Thomas Hobbes’un “insan insanın kurdudur” sözü itibariyle, insanların birbirlerine nasıl zarar vermeye çalıştığı anlaşılabilir. M.Ö. yaklaşık 1776 yıllarında kaleme alınan Hammurabi Kanunları, insanı insana karşı korumak ve insan haklarının gelişimini sağlamak amacıyla ortaya çıkmış ilk yazılı belgelerden biri olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın ortalarında kaleme alınan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, küresel çapta önemli bir değişime yol açmıştır. Çünkü tüm dünya devletlerinin yanı sıra, özelde birey haklarını ele almış olması hasebiyle önemli bir belge niteliğini kazanmıştır. Fakat yine de yetersiz kaldığı görülmüştür. Rönesans dönemi, insanı temel alan ve temel amaç yapan hümanizmin çıktığı dönem olmuştur. İnsan odaklı bir dünya ve toplum düşüncesi, bu dönemde büyük bir önem kazanmıştır. Orta Çağ’da temel alınan Tanrı merkezli dünya, bu dönemde etkisini kaybetmeye başlamıştır. Başka bir ifadeyle Rönesans Çağı, en önemli varlığın insan olduğu ve insana ait değerlerin olduğu bir düşünce çağı olmuştur. Tanrı merkezli dünya, özellikle 16. yüzyılda Reform Hareketi’nin başlamasıyla büyük bir etki kaybetmiştir. Giderek artan bilgi ve birikimler sonucu yeni icatlar bulunmuştur. Buhar makinelerinin ortaya çıkması bu duruma örnektir. Buharlı gemi ve trenlerle ulaşımlar sağlandı. Halkın yaşam standardı giderek kolaylaştı. Bu tür icat ve yenilikler sanayi devriminin gerçekleşmesinde öncü oldu. İnsanlar açısından rahatlama ve kolay yaşama olanakları oluşmuş olsa da, bazı insanlar, hem ekonomik hem de politik denilen güç mekanizmalarını eline geçirmişlerdir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan diğer insanlar ise, haklarını ve özgürlüklerini korumak adına egemen güçlere karşı savunmaya geçmişlerdir. Krallıkların, soyluların ve derebeyliklerin yasalarına karşı harekete geçen insanlar, hukuk yasalarının yerleşmesi için çaba göstermişlerdir.” (Erkan Tosun, İnsan Hakları)
İnsan hakları konusunda düşünce, anlayış ve uygulamaların tarihi seyrine bakılırsa Avrupa ve hıristiyan kültürünün esas alan bir yaklaşım görürüz. Oysa İslam adına hz. Muhammed 7.asırda veda hutbesi ile insan haklarının temel esaslarını ortaya koymuştur. Veda hutbesinde ırkçılık, katl, fuhuş, hırsızlık kesin dille men edilmiştir. Avrupalı’nın ırkçılıkla, yağmacılıkla başı derttedir. ABD’de George Floyd’un ırkçı bir polis tarafından nefessiz bırakılarak öldürülmesinin ardından yapılan gösterilerin nasıl hızla ve büyüyerek yaygınlaştığını TV’lerde izliyoruz. Nedir ırkçılık? :” Irkçılık terimi çoğunlukla, kendi etnik kültür değerlerini tek kriter olarak belirlemek etnik merkeziyetçilik, farklılık korkusu zenofobi, ırklar arasında birleşmelere ve ilişkilere karşıtlık ve milliyetçilik gibi kavramları da anlatıyor olabilir. Irkçılık, sosyal ayrımcılığı, ırklar arasında fark gözetilmesini ve soykırıma kadar varabilen şiddeti haklı göstermektedir. “( tr.vikipedia.org)
Batı düşüncesinde tarih ve bilim doğrusal(lineer) bir çizgi içinde günümüze gelmiştir. Yani geçmişte ilkellikten başlayıp zaman geçtikçe geliştiği var sayılır. Bu durumda bugün ilimde, teknolojide, siyasette vs. İnsan haklarında gelinen nokta en iyisidir, yarın daha iyi olacaktır. Dünyada açlıktan ölenleri, savaşları, terörü, işgalleri, ekonomik manipülasyonları vs. görmezden gelirsek her şey iyidir, güzeldir. Suriye’de Kalleşçe kurşunlara hedef olmuş küçük bir çocuğun ölmeden önce “Sizi Allah’a şikayet edeceğim. “ demesini unutamayız.
Zavallı göçmenlere mezar olmuş Akdeniz sahiline cesedi vuran bebeği de unutmamalıyız. Mülteciler ne yapsın? çaresizlik içinde, ezilmişlikten, zulümden, horlanmaktan, kalmışsa bir nebze
insanlığın vicdanına, merhametine sığınıyorlar! Onlar ölürken İnsanlık da ölüyor.
Ağıt üzüntü, felaket, acı! Fakirin ekmeği denilen umut da gitti. Evlere sığdırılan hayatların biraz özgürlük hayali solmaya yüz tuttu. Karamsarlık kapımız önünde nöbette. Ne geceler eskisi gibi, ne gündüzler gündüze benziyor.
Çocukluğumuzda olduğu gibi her şey doğal, yalın, zor ulaşılır olsaydı. Dünyayı savaşa, zulme sürükleyenlerin ihtirası, gaddarlığı olmasaydı. Dağ başında çoban gibi kendi halimizde yaşasak. Fakat insanlışın mutlu olduğuna şahit olabilseydik!
R. Özer
Aralık, 2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.