- 474 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİRKAÇ FIKRA, BİRKAÇ YORUM
Sıkıntılı günlerden geçiyoruz son günlerde. Televizyonlarda, sosyal medyada koronavirüsle ilgili haberler izlemekten usandık artık. Ne var ki güncel bir konu bu. İstedim ki üzerimizdeki bu kara bulutları şöyle bir aralayıvereyim, sizleri birazcık gülümseteyim. Bunun için yine sosyal medyaya sarıldım, ama bu kez farklı bir bakış açısıyla…
Sosyal medyada gezinirken birbirinden güzel fıkralara rastladım. İçlerinden kendimce güzel olanlarını seçtim. Sizlere onları aktarıp kısa kısa yorumlarda bulunacağım. Dilerim hoşunuza gider.
Bir gün akıl hastanesinde deliler namaza başlamışlar. Doktorlar şaşırmışlar. Bu arada delilerle alay etmek için fırsat arayan müdür, onları dışarı çıkarıp,
— Sizi hacı yapacağım, demiş.
Deliler sevinmişler. Müdür, delilerden binanın çevresinde dönmelerini istemiş; onlara böylece tavaf etmiş olacaklarını ve sevap kazanacaklarını söylemiş.
Deliler, hep birden binanın çevresinde dönmeye başlamışlar. Aradan birkaç saat geçmiş. Müdür, masasına oturmuş çayını içerken birden pencereden içeri taşlar yağmaya başlamış. Neye uğradığını şaşırıp kafa kırık, göz patlak bir durumda pencereden bakıp bağırmış:
— Ne yapıyorsunuz siz?
Deliler yanıt vermişler:
— Ne mi yapıyoruz? Tavafımız bitti, şimdi de şeytan taşlıyoruz.
Eee, etme bulma dünyası. Kimin akıllı kimin deli olduğunu anlamak zor. Çevremizde kendini akıllı sanan öyle çok zavallı var ki… “Ummadık taş baş yarar.” diye boşuna mı söylemişler. “Akıl akıldan üstündür.” Değil mi ya?..
***
Sarhoşun biri bindiği belediye otobüsünde bağırmaya başlamış:
— Heyyyt!.. Öndekilerin hepsi boynuzlu, ortadakiler i…ne, arkadakiler de pezeveeeeenk!..
İri yarı şoför, zınk diye frene basmış. Yerinden kalkmasıyla sarhoşu arka cama yapıştırmış:
— Lan, şimdi bir daha söyle bakayım; kimmiş boynuzlu, kimmiş i…ne, kimmiş pezevenk?..
Sarhoş, yanıt vermiş:
— Ne bileyim abi? Öyle bir fren yaptın ki hepsi birbirine karıştı.
Toplumda söylediklerinin arkasında durmayan, dün kara dediğine bugün ak diyen ve buna da güzel bir kılıf uyduran kişiler yok mu? Ne demişler? “Lafını bil de konuş, ağzını sil de konuş.” Yoksa tükürdüğünü yalamak zorunda kalırsın.
***
Dünyanın en hırsız erkeği ile en hırsız kadını evlenirler. Bir bebekleri olur. Bebeğin bir eli kapalıdır. Uğraşıp açarlar. Bir de ne görsünler?.. Ebenin yüzüğü.
Yozgatlıların dediği gibi, “Kötü kabağın kötü dölü olur.” Başka ne bekliyordunuz ki?... “Ot kökünün üstünde biter.”
***
Karı-koca kahvaltı yaparken kadın birden kocasının kafasına tavayı geçirir. Adam şaşkındır:
— Deli misin ya? Niye vurdun kafama?
— Makineye pantolonunu atarken cebinden “Birsen” yazılı bir kâğıt çıktı.
— Aşk olsun hayatım; Birsen, geçen gün bahis oynadığım atın adıydı. Sen ne zannettin?
— Tamam, özür dilerim canım. Kafan çok acıdı mı?..
Üç gün sonra akşam yemeğinde kadın, bu kez en büyük tava ile kocasının kafasına öyle bir vurur ki adam baygınlık geçirir. Kadın, onu ayıltmak için kafasından üç sürahi su boşaltır. Adam güçlükle kendine gelip sorar:
— Bu kez niye vurdun?
— Bugün seni at aradı.
Yalan söylemek ilginç bir kaçış yöntemi. Bazıları bunu öylesine ustaca yapıyor ki kimsenin ruhu duymuyor. Herkes söyleneni gerçek sanıyor. Bazıları da bu garibim gibi yalanı eline yüzüne bulaştırıyor. Yozgat yöresinde söylendiği gibi, “Garip hırsızlığa çıksa ay ilk akşamdan doğar.” Bunu yalana uyarlarsak ya yalan söylemeyi iyi bileceksin ya da yalandan uzak duracaksın.
***
Polis, yurt dışına kaçak insan taşıyan kamyon şoförüne sorar:
— Ne var kamyonda?
— Mal var?
Bunun üzerine kaçaklardan biri kafasını çıkararak şoföre çıkışır:
— Kime mal diyorsun lan sen?
Polis, şoföre dönüp sorar:
— Hani mal vardı?
Şoför hemen yanıt verir:
— Eee, mal olmasa kafasını çıkarır mı?
“Mal” sözcüğünün mecaz olarak “bayağı, aşağı, kötü kimse” anlamının yanı sıra “aptal, beyinsiz” anlamlarında da kullanıldığını bilmeyen yoktur sanırım. Allah, bizleri böyle “mal”lardan korusun. Belki bazıları, kişisel çıkarları için bunların çokluğundan hoşnut olabilirler. Ama benim bu tür “mal”larla işim olmaz.
***
Kayserilinin biri, ölen eşi için ilan vermek amacıyla bir reklam ajansını aramış:
— Emine öldü. Allah rahmet eylesin, ilanı vermek istiyorum, demiş.
Karşı taraf,
— Amca bu çok kısa oldu. Üç sözcük daha ekleyebilirsin. Merak etme, aynı ücret eder, demiş.
Kayserili ücretten emin olduktan sonra ilana bir ekleme yaptırmış: “SATILIK TOYOTA VAR.”
Kayserililerle özdeşleştirilerek anlatılan bu fıkra aslında bu tür insanların tümünü kapsıyor. Ne dersiniz? Bunu bir zekâ olarak mı algılamalıyız, tutumluluk mu yoksa cimrilik mi? Ama şurası bir gerçek: Bazı insanlar neyi, nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Deyim yerindeyse, “sineğin kanadından yağ çıkarma” konusunda ustalar.
***
Geçen gün Anayasa’mızın 152. Maddesi’nin 30. Fıkrası’nı okudum, ama hiç gülmedim. La ne biçim fıkra yazmışlar?..
Eee, her fıkra gülmek için yazılmaz ya!.. Anayasa’mızda öyle fıkralar var ki adamı hapislerde çürütür.
***
Mahallenin birinde arabaların teypleri sık sık çalınıyormuş. Adamın biri de arabasının camına, “Boşuna uğraşmayın, arabada teyp yok.” diye yazmış. Sabah bir bakmış ki araba yerinde yok. Arabanın olduğu yerde bir not yazılı: “Üzülmeyin ben arabaya teyp taktırdım.”
Anlaşılıyor ki hırsızları kızdırmaya gelmiyor. Çünkü hırsız sözden anlamıyor. Yasa masa dinlemeyen hırsız seni mi dinleyecek kardeşim? “Sen tilkiysen ben kuyruğum.” mesajı vermiş sana. Sen bir arabayla kurtulduğuna şükret. Dua et ki hırsız küçük ölçekliymiş…
***
Amerikalı bir bilim adamı konferans vermek için geldiği Trabzon’un Hamsiköy’ünde halk tarafından çok sevilmiş. Dönüşte köylüler Amerikalıya bir hediye vermek istemişler. Ancak hediyenin ne olacağı konusunda anlaşamamış, sonunda bir toplantı yapmaya karar vermişler. İlginç öneriler atılmış ortaya:
— Bir kasa hamsi verelum, yerken bizi hatirlasun.
— Meşhur tereyağımızdan bir paket yapalum.
Bu sırada toplantıyı yöneten Dursun kalabalığa dönerek demiş ki:
— Arkadaşlar, öyle bir iki günde yeyup bitureceği hediye vermeyelum. Adama öyle bir hediye verelum ki eline her aldiğunda bizi hatirlasun.
Temel hemen kalabalığa dönüp seslenmuş:
— Sünnet edelum o zaman.
Karadeniz fıkralarının ince bir zekâ ürünü olduğunu hepimiz biliriz. İşte bu da öyle bir fıkra. Amerikalılara gelince onlara ne verseniz doymazlar. Para nerede, onlar arada. Petrol nerede, onlar orada. Kargaşa, terör nerede; onlar orada. Kısacası çıkar nerede, onlar orada. Bilmem ki onlara bizi anımsatacak ne yapmalı?.. Ama şurası bir gerçek ki Temel çok iyi niyetliymiş…
Esen kalınız. Her şey gönlünüzce olsun!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.