- 836 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Güz Yaprakları ve Rüzgar
Şimdi öylesine yazmakta olduğum bir sayfanın başındayım.
Oluşacak olan bu mektuptan sen sorumlusun.
Bunu öyle lüzumsuzluk olarak görme.
Sen bu mektubu yazmama sebep olan en nadide lütufsun.
Sayfama rüzgarın esiyor, sence.
Oralarda havalar nasıldır bilemem.
Vaktimizce mühim olan yaşamaktır.
Yaşamın her anında sevmek elbette.
Tesellisidir yazdıklarım,
bir parça umursamazlığına.
Kaptırma kendini bocalamaya.
Küçükken başa sarıp dinlediğim kasetler vardı.
Ben de onlara kaptırırdım çocukluğumu.
Şimdi onlar da yok oldu.
Sonbahar gelse de kendimi bulsam diyorum.
Sonbahar bahanesiydi hep düşüncelerimin.
Asıl mesele sürekliliğiydi derdimizin.
Sonbahar gelince...
Haber salarım dört bir yana.
Kendini gösterir bir gelincik.
Kimi kuşlar konar dallarına.
Kimisi ise yüzyıllar boyunca süren bir göçe başlar.
Sonbahar gelince ben,
Kanatlarımla varırım sana.
Mevsimidir derim vuslatın,
mühim olan yazgının.
Dur bir dakika.
Durup düşün anlayamadığımız onca şeyi.
Bak aklıma ne geldi.
İlhan Berk’in bir şiiri vardı.
Kimle çay içilir diyordu sen yoksan.
O çay tat verir miydi bir başkasıyla?
Zira çay bile sevdiğini beklermiş.
Bu sebeptendir iki çayın karşılıklı duruşu.
Çayların bile bir hasreti vardır, geride bıraktıkları.
Onlar da oturup saatlerce konuşurlar.
Hatırlıyor musun çay bizim nişanesiydi hasretimizin.
Bakışlarını esirgeme yazdıklarımdan.
Bir şiir belirir baktığın zaman.
Nereye bakarsan gölgelenir durur.
Gözlerinle bir şiir oluşur.
Bilirim sen şiirleri seversin.
Ben de seni işte...
-De’yi ayrı yazdım bilerek.
Bağlaçlara takılırdın sen.
En sevdiğim yanında buydu işte.
Hep bir şiirin içinde arardın incelik.
İncelik sendeydi oysa, şiirlerin içinde bulduğum.
Belki de ben gösteremedim sana göz ucuyla baktığımı.
Böyle böyle ufalıyorduk, tükeniyorduk seninle.
Böyle böyle bölünüyorduk bir kıta gibi parçalara.
Aramızda bir sızıntı vardı.
Farkındaydım.
Fakat hiçbir zaman göremedim.
Seninle kördü gözlerim o sıralar.
Ben seni hep meşakkatli sevdim.
Beni seni hep muzdarip sevdim.
Kırılırsın diye sözleri ayıklardım.
Düşünürdüm aklımın yettiği kadar.
Kim bilir saçların dağınıkken nasıl mahmur görünürsün diye.
Betimlemeye çalışırdım elzemliğini.
Aklım almıyordu bu mümkünsüzlüğü.
Oysa o sözcük bile kendi içinde bir ümit taşıyordu.
Bir biz taşıyamaz olduk umudumuzu.
Bir biz umut olamadık kendimize.
Beyhude teşebbüsümle seni sevmeye kalkıştım.
Ve inan ki seni hep ender rastlanan bir şarkı gibi sevdim.
Narin çiçekler gibi ve bir orman havası gibiydi sevgim.
Öyle işte...
Biraz dalgın, biraz yorgun sevdim..
Biraz deli, biraz sakin.
Biraz sevinçli, biraz hüzünlü.
Ve biraz senli biraz da sensiz işte..