7
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
892
Okunma
Birlikte yaşama olgusu güzel. Ancak güzel olanı yakalamak zor. Zaman herşeyi ortaya çıkarttığında bocalayıp duruyorsun. Yıllar çok şey biriktiriyor. Sevdiklerini, nefret ettiklerini; mutluğu, acıyı ve yolda bırakılmayı. En acısı da sanırım yolda bırakılmak. Herşeye rağmen devam etmesi gereken dostlukları olmalı insanların. Hani iyi günde kötü günde denir ya tam öyle dostlukları olmalı herkesin. İyi günde herkesin iyi olduğu ama kötü günde cam fanus kırıldığında zeminde dağılan misketler gibi dağılan cinsten olmamalı dostluklar.
Bir yakınım demişti ki ne olursa olsun insan biriktirmeyi sevmem. Bir yerde de sürekli kalmak bana göre değil. Gittiğim yerlerde insanlarla asgari müşterekte buluşurum ama dolu dolu kimseyle dolu dolu yaşamam. Hele hele zor günlerde yanımda olmayacak kimseleri yanımda tutamam demişti. Belli ki bir karın ağrısı var ki insan biriktirmeyi bırakmış. Günümüz dünyasının bize dayattığı bir gerçek sanırım. Hayatı öyle bencil öyle tekdüze yaşıyoruz ki çevremizdekileri de kendi hayat dünyamıza göre şekillendirmeye çalışıyoruz. Ancak bu durum zor zamanda karşımıza bambaşka şekilde karşımıza çıkıyor. Ya yanımızdakiler bizi bir hiç uğruna satıyor ya da zor zamanda bizi görmezlikten geliyor.
Herkesin mutluluğu için çabalayanlar. İnsan biriktirmek için gecesini gündüzüne katanlar. Onlar hayatlarının en büyük dersini başına büyük bir olay geldiğinde anlıyorlar. Gece gündüz çabaladığı insanların aslında bir yığından öteye gidemediklerini yaşadığı tecrübeyle anlıyorlar.
Yıllar öncesine ait bir hikaye. Hayatının baharında beş ya da on genç. Hayatlarını şekillendirecek sınava hazırlanıyorlar hep birlikte. Bugün senin evin yarın benim evim diğer gün başkasının evi. Bir döngü dönüyor kendi aralarında. Sınav bugünün YTS sınavı gibi bir sınav. O zamanki adı neyse o sınav işte. Bu gençlerin içinden biri çok fedakar. Diğerlerinin her birine de sıfat verilebilir ama konu o değil zaten. O gençlerden birinin gönül işi var. Ancak gönül verdiği insan belirli nedenlerle o arkadaştan ayrılmak istiyor. Ama ayrılmak istediğini sevdiğine anlatmak yerine o fedakar olan arkadaşa anlatıyor. Niçin anlatıyor ayrıldığı kişinin ambiyansı bozulmasın diye. O fedakar olan genç işi gücü yani sınava çalışmayı bırakıyor dışarıda işim var bahanesiyle kendisini arayan hanımefendiyle buluşmaya gidiyor.
Buluşuyorlar ve:
-’ İki yolum vardı. Ben bu yollardan ayrılmayı tercih etmek zorunda kaldım, diyordu. Hanımefendi üzülerek.
-’Olmaz. Canım arkadaşım çok üzülür. Sınav da var. İlle ayrılacağım diyorsan sınavdan sonra ayrıl. Hem siz, birbirinizi ne çok seviyordunuz. Bir birinize de o kadar yakışıyordunuz ki anlatamam. Herkes sizin sevdanıza imrenerek bakıyordu. Hem hayatta üçüncü yol muhakkak vardır. Gözünün razı olmadığına gönlün de razı olmaz. Gözlerin ayrılmak istemediğini tüm çıplaklığıyla dünyaya haykırıyor. Üçüncü yolu bulmak gerekir. Acele etmemek gerekir. Hem zaman neler getirir neler götürür onları değerlendirmek gerekir ’.
Anlamında yüzlerce cümle kurarak üç beş saat konuşma yapıyor . Bir şekilde ikna ediyor hanımefendiyi o fedakar arkadaş.
O zamanki şartlarda yapılan bu davranış herkese kazandırmıştı. Sınava hazırlanan herkes gibi birbirini seven o iki genç istediği yere yerleşmişti. Okullarını bitirip sevdiği meslekleri yapmaya başlamışlardı.
Yılların sonunda bu ilişki ne oldu bilinmez. Yıllar sonra buluştuklarında bu anıyı tekrardan yaşıyorlar mıdır yoksa herkes kendine yol bulduktan sonra mutluluğu yaşayanlar yaşamayanlara sırtını mı dönüyorlardır bilemiyorum. Ancak kesin olan bir husus var ki birileri kazanınca kazanmak, birileri gülünce gülümsemek, birileri üzülünce üzülmek belki ağlamak sanki çok eskilerde kaldı.
İnsan biriktirmek çok zor artık. Günübirlik yaşayıp gidiyoruz ilişkileri. Günler aylar ve hatta yıllar insanlarla aynı ortamda geçiyor de kimse bir adım ilerleyemiyor. Aynı ortamda birlikte yaşayan iki arkadaş, beş on yıl birlikte çalışıyorlar, günün sekiz on saatini birlikte geçiriyorlar. O iki arkadaştan biri şehir değiştiriyor ya da değiştirmek zorunda kalıyor. Şehir değişikliği üzerinden çok geçmeden bir birlerini aramayı sormayı bırakıyorlar. Demek ki günü kurtarmış her ikisi de, birliktelikleri özümsenmemiş. Yani birbirlerini biriktirmemişler dostluk adına.
Tekli yaşamın getirdikleri böyle bir şey sanırım. Sosyal mesafe hayatımızda hep varmış da sonradan anlamışız.