- 1090 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
KURT KORKUSU
KURT KORKUSU.
O zamanlar ben daha on yaşımda ya vardım ya yoktum. Köyümüzde evimize yakın bir komşumuz bir yerden bir köpek yavrusu(gölbez) getirmişler. Rengi kızıl siyah, kulakları dik ve burun bölgesi daha kızılımsı, bu şekliyle köyde hiç alışık olmadığımız bir tipi vardı. Köpekler yavru iken, daha çok çoban köpeklerinin kulakları uçlarından, diğer köpeklerle boğuşurken kolay hedef olmasın diye bir miktar kesilir ve ayrıca boyunlarına da uçları dışa doğru sivri demir baklaları takılırdı. Komşumuzun o sıralar 30’lu yaşlarında olan birazda deli dolu olan delikanlısı Mehmet amca, bu gölbezin kulaklarını keserken, normalden uzun olan kuyruğunu da sıradan köpeklerin kuyruğuna benzetmek için alıç ağacı kütüğü üzerine rast getirerek baltayla ortasından kesmişti.
Komşumuzun kapısının önünde bağlı duran bu köpekten, böyleyken bile oradan gelip geçmek durumunda kalınca çok korkardım. Bu köpek benim gözüme çok farklı ve dehşetli görünürdü. Köyümüzde daha birçok köpek daha vardı ama onlardan bu derece tedirgin olmazdım. Her gün sabah akşam 3-5 ineği sulamak ve sığır çobanının önüne katmak için, ayrıca, koyun ve keçilerden oluşan küçükbaş sürümüzü de sulamak ve otlatmak için mecburen bu evin önünden her gün birkaç kere geçmek durumunda kalırdım. Bu keçi ve koyun sürüsünü kış aylarında ve baharda kendimiz ailece bakımını yapar, 6-7 ay sürecek yaz sezonunda da bir çobana katardık. Ben bu şekilde ve korkuyla karışık tedirgin vaziyette birkaç yıl geçirdim, ta ki o yıla kadar.
O yıl yaza yakın bir bahar günü caminin önünde babamı gaza getirmişler, köyde belli başlı bir işi olmayan Ali dayıyı babama yaz boyunca 6 ay süreli çoban tutturmuşlar. Babam eve gelip konuyu söylediğinde dedem evde yoktu, annem ve ninem niye böyle bir iş yaptın diye biraz çıkıştı. Hatta babamı da fikren vazgeçirdiler. Tek temennileri Ali dayının çoban durmaktan cayma ihtimaline kaldı. Bu ihtimal olursa bizde bu meşakkatli işten ailece kurtulacaktık. Ali dayı gelecek olursa, aşı ekmeği, yaz boyunca sürünün arkasında gece gündüz meşakkatli işler bizi bekliyordu.
Temenni ettiğimiz ihtimal olamamış, Ali dayı koyun ve keçilerin çobanlığına başlamış iş bununla da kalmamış birde sürünün yavrularından oluşan kuzu ve oğlak sürüsünün çobanlığı da ailemizin üzerine kalmıştı. Babam ailede yaptığı iş bölümü ile ali dayının yanında beni, dedemle de kardeşim Kadiri kuzuların arkasında çoban yapmıştı bile. Dedem ömrü boyunca hiç çobanlık yapmamış ve bu durumdan da hiç hazzetmedi. Kadir de 9-10 yaşlarında daha çok küçüktü. Ayrıca koyun ve keçi (davar) sürüsünün iyi bir çoban köpeği vardı ama, kuzu sürüsünün yoktu.
Kurt korkusu tüm köyün ortak korkusuydu ama özellikle sürüyü güden çobanların, ailemizin ve koyunlarını bize katan komşularımızın daha çok korkusuydu. Hatta öyle ki, köylülerin hayatındaki en önemli belki de en birincisi kurt korkusudur da denilebilirdi. Kurdun, daha yaygın adı canavardı. Canavar veya kurt ezelden beri köylünün milli düşmanı olmuş, kurtların koyun sürülerine verdiği zararlar dilden dile, köyden köye dolaşır, bu anlatılanların etkisinde kalan biz çocuklarda daha küçük yaşlardan itibaren kurt korkusu ile birlikte kurt nefreti ve düşmanlığı da zirve yapardı. Çocukların algısında kurt, kuyruğu çok uzun ve yerlerde sürüklenen, boyu veya cüssesi bir eşek kadar olan dehşetli bir varlıktı. Bu varlığın köylülerin canına saldırdığı duyulmamıştı, hatta çok aç kalmazlarsa saldırmayacakları şeklinde bir kanaatte vardı ama mallarına özellikle küçükbaş koyun ve keçilerine fırsat bulunca saldırıp parçaladıkları ve öldürdükleri çok iyi biliniyordu. Hayvanlar köylünün en temel geçim kaynağından öte, duygusal olarak ta sevgiyle bağlandıkları aileden birer parça olurdu. Tabirin tamda ifadesiyle “canlarının yongasıydı”. Böyle olunca kurda karşı çobanlar ve sürü sahipleri tarafından gereken tüm tedbirler de eksiksiz alınırdı.
Sürüleri kurtlardan korumak için, merada, yazıda, yabanda, ağılda her türlü fiziki tedbirler alınır. Ağılların sahası yüksek duvarlarla çevrilir, kangal cinsi çoban köpekleri ile sürüler korunmaya çalışılır. Kaybolmalara karşı ilk etapta belli başlı ve bilinen hayvanların sürüde olup olmadığı şeklinde günlük kontroller yapılır, gerekirse dikkatlice sayılırdı. Eğer, sürüde kayda değer bir eksiklik çıkmışsa, sürünün o gün gezdiği yerlerde hemen bir arama başlatılır, birde ‘kurt ağzı bağlama’sını bilen bir kimseden acilen yardım istenirdi. Bu inanç, şaman kültüründen kalma ve hala köylü tarafından da uygulanıyordu. Ayrıca yine şaman kültürüne ait tepelerdeki büyük ağaçlarının dallarına oradan geçerken bir bez parçası bağlama geleneği de sürdürülüyordu..
Köyümüzde ve yakın köylerde doğru düzgün bir çoban köpeği bulamamıştık. Ya da iyi bir köpeği bedava vermiyorlardı. Karşılığında en az bir koyun veya keçi istiyorlardı. Babam da, maliyetleri az tutma adına bir davar vermek istemiyordu. Babamın tereddütleri içinde günler böyle geçiyor ve kuzu sürüsü de köpeksiz olarak ve kurt korkusu altında otlatıyordu.
Köpeksiz kuzu sürüsüne kurt her an saldırabilir korkusunun bizi iyice baskıladığı bir sırada komşumuz “dağlıgilin” köpeği aklımıza geldi. Davar köpeği olmazdı bu belliydi ama ‘hiç yoktan da iyidir’ dedik. Sonuçta köpek, kurda karşı ezeli ve fıtraten de düşmandı. En azından havlaması, uluması olur, kurtta köpek var diye sürüye yanaşamaz vs mülahazaları ile kendi kendimize, az çok bir memnuniyette duyarak komşumuzun köpeğini aldık.
Sürüye alışmayacağı baştan belli olan bu köpeği boynuna bağladığımız uzun bir iple sürekli elimizde tutuyor, sürünün arkasında da öyle gezdiriyorduk. Akşam veya gece olunca da, kuzuları içine koyduğumuz ağılın veya çitin dışına bağlıyorduk. Bu haliyle bizim için verimsiz ve zahmetli bir köpekti, ayrıca bizi de ısırabileceği korkusu aklımızın bir köşesinde sürekli duruyor, güvende duymuyorduk ama, ‘kurt korkusu’ daha ağır bastığından, bu köpekten! zoraki bir köpeklik bekleyerek köpeğimiz var diye teselli oluyor ve aslında kendimizi de kandırıyorduk.
Bir süre sonra, köpeği sürünün arkasında elimizle zincirinden tutarak gezdirmekten vazgeçtik, ancak gece sürüyü içine koyduğumuz ağılın sahasının dışına bağlamaya devam ettik. Bir gün sabah Ninem yalını önüne verirken elini ısırmış 2-3 diş geçirmişti. Rahmetli Ninemim eli öyle kendiliğinden iyileşti. Yine bir gün sabah kalktığımızda sürü sahanın önünde, bir kuzuyu parçalamış yerken, diğer 3-4 tanesini de öldürmüş olduğunu gördük. Anlaşılan gece 5-6 tane kuzu çitin dışında kalmış içeri konulamamış, gözden kaçmış, daha sonra bu kuzular içeri girmek isteyince köpek bunları sıkıştırmış ve hepsini tek tek öldürmüş bir tanesini de yemeye başlamıştı.
Bu köpeğin yaptıkları yenilir yutulur şey değildi, bir köpek kapısında beklediği kuzuları nasıl yiyebilirdi, ancak bir kurt olsa böyle yapabilirdi. Bu manzara karşısında köpeğe! çok kızmış ve nefretimiz iyice galeyana gelmişti, ancak, “falancanın sürüsünün kuzularını kendi köpeği yemiş “denmesinden ar ettiğimiz için hiç kimseye bir şey diyememiş, sesimizi dahi çıkaramamış ve sıkıntımızı kendi içimizde hapsetmiş olsak ta, başta ürümesi ve diğer tepkileri farklı, bu köpeğe benzemeyen köpeğin! Başka bir şey, kurt bozması bir it, belki kurt karakterinin daha baskın olanı, belki de saf bir kurt bile olabileceğini aile olarak artık iyice fark etmiştik.
Köyde akrabamız ve köpek, çoban, sürü, koyun keçi bilgisi olan ve köklü bir köy kültürüne sahip olan komşularımız da hadiseyi az çok duymuşlardı ama bize göre daha dışarıdan ve meseleyi de daha objektif görmüşte olmalarına rağmen, bize “köpeğin zararlarının normal olmadığını, daha başka zararlar da verebileceğini, onu biran önce kapıdan uzaklaştırmamızın hayırlı olacağını vs.” şeklinde yapmaları gereken ikaz ve tavsiyelerini de duymamıştık.
Köpeğin! Verdiği zararlara ve köpeğe benzemeyen bu haline rağmen, hatta daha da zarar verebilecek bir potansiyelinin de bulunduğunu kabul etmemize rağmen, bu köpeği! yine de bir yere götürüp bırakamadık, her şeye rağmen bir canlı olması hasebiyle merhameten önüne yalını vermeye devam ettik. Daha sonra dağ köylerinden saman almaya gelen birisine saman satmıştık. Köpek görünüşüyle o kişinin de dikkatini çekmiş, bizde köpeğin! köpeğe benzemeyen durumunu ayrıca bir bir anlattık. O kişide “olsun bu haliyle bizim işimize yarar” diye saman basılı römorkun kasalarının üstüne bağlayarak kendi köyüne götürdü.
Ta çocukluğumda yaşadığım ve hala çok iyi anlam veremediğim, bu köpeğin! köpeğe benzemeyen davranışları, başta babam ve ailemin her şeye rağmen bu köpekten vazgeçemeyen tutumları, bu zamana kadar bende cevaplandırılması gereken bir soru olarak hep duruyor ve aklıma geldikçe de kafamda sürekli cevaplar arıyordum. Soru, belki çalakalem yazdığım bu yazıyla tam cevabını da bulmuş olmayacak. Çocukluğumda köyümüzde, gerçeğinden çok fazla yaşanan “Kurt korkusu”, algısının ağırlığının bizi gerçeklerden ne kadar uzaklaştırdığını, bu korku durumunun, kurttan korusun diye sürünün kapısına bağladığımız köpek vasfı olmayan köpeğin! gerçek vasfını görmemize engel olduğunu, bu iki veya daha başka faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bu ilginç ve hazin durum içerisinde, köpeğin verdiği zararın bir kurdun verebileceği zararlardan kat be kat daha fazla olduğunu sürecin içindeyken ne hikmetse fark edememiştik. Ancak aradan bunca zaman geçtikten sonra fark etmiş olmakla birlikte, sebep sonuç ilişkilerini anlamaya, anladığımızı da anlatmaya çaba gösterebiliyorduk.
Başlığını “Kurt, Kuzu, Korku ve Köpek” diye de koyabileceğim bu yazıyı, psikolojide, sosyolojide, sosyal olayların ve her seviyedeki yönetim anlayış ve uygulamalarının tahlillerinin yapılmasında iyi bir veri ve örnek olay niteliği de olabilecek yaşanmış bu anı, analiz ve yorumunun, konunun ilgilisi ve ilmi disiplinleriyle iştigal eden bilim insanlarına, araştırmalarında bir kaynak yazı olarak kullanılması dileğiyle havale ediyorum. 15.04.2020
Haşim EFE
YORUMLAR
Kurt korkusu yazınız bana zaruret nedeniyle kötünün iyisi diyerek seçim yapmak zorunda bırakıldığımız durumları, bu seçim yapma zorunluluğunun adeta genlerimize işleyerek başka alternatifleri görmemizi engellediğinin bir kanıtı gibi geldi...çok güzel dillendirmişsiniz ve içindeki ruhsal duruma çok güzel parmak basmışsınız, tebrik ediyorum.
Köylerde zaman zaman olur kuzuların kurda kaptırılması olayı ki çok hazindir... Ama ilginç olan köpeğin vahşileşip de kuzular saldırması... Demek ki oluyor o da çok sık olmasa da... Köylerde yaşamak, o temiz havayı solumak, saf gün gibi güneş gibi temiz insanlar arasında olmak güzel gerçekten...