OLSA DUKKEN SENİN DE SEN YİNE DE BAKMA TAVANA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
,
Hiç olmadığım kadar kendimin dışındayım bu aralar. Üzerimden tonlarca ağırlıktaki vagonların geçtiği tren rayları gibi hissediyorum. Bunun iyi bir tarafı var. Tren rayları doğruya örnektir. Doğrular sonsuzluğun anahtarıdır. Matematik bize ne demek istiyor olabilir? Gerçekleri boş verin. Gerçekler birer ışına örnektir. Her birine büyük harflerle birer isim verirsiniz ve ihtiyaç duyduğunuzda onları isimleri ile çağırırsınız. Mesela ‘’çocuklar masumdur’’ bir doğrudur. Ancak, ‘’Çocuklar masum değildir. Masum olmak için soyut kavramlar hakkında ayırıcı bir güce sahip olmak gerekir. Çocuklar aslında bir yetişkinden çok daha fazla acımasız olabilirler.’’ , derseniz bu bir gerçek olur.
Trenlerin üzerimden her geçişinde esnetip ezdiği raylar gibiyim. Baktığım yerden manzarayı görmeni isterdim. Sürekli kendi kıçını yalayan bir kedi gibi geziyor insanlar. Bodrum katta oturmanın kötü bir şey olduğunu kim söylemişse halt etmiş. Ayaklar, ayaklar, ayaklar… Bir bodrum katının parmaklıklı penceresinden bakıyor olmasanız yanından her geçeni kendine baktıran mini elbiseli, sütun gibi bacakların sahip olduğu ayakların yürüyüşünü göremezdiniz. Sonra bu güzeller güzeli kadının kıçını duvara dönüp poposunun arasına sıkışmış olan kilotu kaba saba bir hareketle avuçlayarak yerinden çıkarıp düzelttiğini göremezdiniz. Böyle şeylerin büyüyü bozduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ancak ben görünenden fazlasında olan gerçekleri seviyorum.
Tren rayları gibiyim. Binlerceniz üzerimden geçiyor. Sikik bir porno yıldızı kadar davetkar ve küstah sokakların menisi penceremden içeriye giriyor. Siz buna yağmur diyorsunuz. Romantik budala bir çocuğun şiirinde geçen aşk nağmelerini çalıyor sizler için. Oysa gerçekte her yağmur yağdığında az sonra gökten mermi yağacakmış gibi sağa sola kaçıştığınızı gördükçe yağmur hakkında da yalan söylediğinizi görüyorum. Islanmak istemediğiniz yağmurları sıcacık evinizde camdan bakarken seviyorsunuz. Size dokunmasını istemediğiniz bir şeyi neden seviyormuş gibi yapıyorsunuz? Yağmur tıpkı sokak çocuklarına benziyor. Olması gerektiği yerde, dışarıda olduğu sürece hem onu hem de hakkında konuşmayı seviyorsunuz. Bir gün evinizin çatısı aktığında görmek istemeyeceğiniz bir sorun halini alıyor. Bir sokak çocuğu size yanaşıp biraz para vermenizi istediğinde onu doyurmak için evinize götürür müsünüz mesela?
Tren rayları ezildikçe daha parlak olurlar. Aklımın uğradığı şeyin böyle bir durum olduğunu düşünüyorum. Kayra’nın zifiri karanlık odası benim aklımın ucube bir yansısıdır. Ahlakın olmayan bir giysi olduğu ve aslında kral kadar çıplak olan milyarca insanın birbirine ne kadar da şık olduklarını söyledikleri bir oyunun içindeyiz. Kayra’nın sessiz hanesinden uzayan rayların benim demir parmaklıklı pencereme kadar uzanıyor olmasının tek nedeni kelimeler.
Ensest, bir grip değildir, uyuşturucu kullanmak ağrı kesici almakla aynı şey değildir. Trenlerin üzerinizden geçmesine izin vermiyorsanız Kinyas’ın beyhude bir çırpınış içinde olduğunu bilmeniz gerek. Eğer hayatta sağ kalmak istiyorsanız önce ölmeniz gerektiğini söyleyen iç sesinizin neden olduğu karışıklığı çözemezsiniz. Ölün gitsin! Ölmek için bodrum katta olmanız fena bir durumdur. Çatı katından atlamak ne kolay olurdu oysa. Ferah bir atlayışın Ingvar Ambjørnsen romanından fırlamış beyaz zenciler ve insan postuna bürünmüş köpeklerin koynunda sevişmeye benzediğine inanmak istiyorum. Bu beni ne kadar intihara meyilli biri yapar bilmiyorum ama tavandaki kuklanın aslında hiç orada olmadığını dövüş kulübünden gelen bir adamın sol yumruğu ile görmüştüm. Sol tarafta ağrıyan şeyin kalp mi yoksa vicdan azabı mı olduğunu hiç merak etmiyorum. Raylar gibi esneyip ezildikçe üzerimden geçen milyonlarca ayağın ruhlarının benden daha fahişe olduğunu gördükçe gitmek için çok fazla bir sebep bulamıyorum. Aklımın Kayra’sı beni bitkisel bir cennete çağırıyor. Kelime oyunlarınızla beni içine çektiğiniz romanlarınızın gerçeklikle karıştığı bir noktada hiçbir madde almadan bu kadar kafası güzel olmanın ne demek olduğunu bazı kelimelerle anlatmak isterim. Histerik kadınları çok seven felsefeci ismi lazım değillerden tutunda frengili Nietzsche yüzünden belki de ölmüş olan binlerce yahudiden beyaz zencilere dek uzanan Norveçli bağımlılardan bir avlunun ortasında isyan çıkarmasını beklediklerini söylesem ne anlardınız?
Bulutların arasında yemyeşil bir vahadan bizi izleyen meleklerin bir ‘’ağır roman’’ bağımlısı olduğunu düşünüyorum. Yoksa senariste ya bu Dünyanın fişini çekmesi ya da artık başka senaryolar yazması için yalvarırlardı. ‘’İyilik neydi?’diye sordu ya Türkan Sultan o gün bugündür Sametler cevabın peşinde…
Tanrı biliyor ya öldüğüm gün ilk kurşunu ona sıkmıştım.
Deniz...
YORUMLAR
Şemsiyesiz bir anlatım. çok güzeldi. İnsan ruhuna sokulan makaslar ne kadar çok kan akıtırsa kırmızısından insanlar bir o kadar çok masum olduğunu hisseder. Küçük burjuva her daim mağlüptür büyüğüne. Bir yıl kadar Bodrum katında oturdum. Gece kondu mahallesinde olduğundan anlattıklarınızın bir kısmını gördüm, bir kısmını da gösterdiler.
Gün yakışmış yazıya
Tebriklerimle yazar/şair
Fırtına, esip gürlemeye, kırıp dökmeye başladıysa... artık 'merkezkaç' enerjisiyle bile tutulamaz hale gelmiş, spiritüel döngüdeki büyümeye geçmiştir de ondan...
Bulutları toplar esme gücünün hızına orantılı olarak. Onlar da 'yerçekimine ' karşı koyamadıklarında başlarlar yağmaya...
Bazısı, önce çisil çisil , sonra sağanak yapar.
Bazısı, bora - tufan birden patlar, artık o da kendini duruduramaz.. İçindekini bitirinceye kadar!...
Bu da 'içi içine sığmamayı' getirir ki... sonunda taşar!..
Bazen sığ yayılmayla çevreye bereket olur, bazen baraj kapağının patlaması gibi önüne kattığını götürür. Suyun debisi karar verir buna!.. :)
Sevgilerimle Deniz!...
Den(iz)
:)
Ruh halimi öyle güzel ifade ettiniz ki başlı başına deneme olur bu yorumdan. Kullandığınız ve yerli yerine gönderdiğiniz kelimeler mükemmel.
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle
//Hiç olmadığım kadar kendimin dışındayım bu aralar.//
Sırf bunu başarabilmek için bütün enerjimi harcıyorum.
Yine de yazının lokomotifini tasiyan "ray"formatindan kurtulamadigim zamanlar oluyor.
....Düşünceyi yoruyorum ben de
Gerçek nedir ki ? diye sorguladigimizda
Kimin gerçeği diye bir başka soru takiliyor aklimizin doruklarina
Dahası çelişki ve nevrotik labirentler.
Raylar...
Tahriş edildikce parlar, aksi halde paslanırlar.
Başakların içlerinin dolması örneği insanlarda yük taşıdıkça olgunlaşırlar.
Yaşamdan ölüme, ölümden yaşama
Expresindeyiz hepimiz.
Ve
İyilik nedir ?
Mutlu ettiğin için, mutlu olma yöntemidir.
Elbette
Bana göre.
Felsefeyi seviyorsun
...
Ben de.
Tebrikler
sevgili deniz
Den(iz)
:))
Sevgilerimle
Çok az kişi elindeki öfke kırbacını başkalarının canını yakmak yerine böyle kelimeleri hizaya sokmak için kullanır, içine içine vurur o kırbacı, kanaya kanaya yazar, ha okuyunca canı yanan olursa bunun sorumlusu da kırbacın sahibi değildir kesinlikle.
Hani demiştin ya bana;
''Nereden bakıyorsun Dünyaya, sanki yanı başımda, soluğun yanağımda.''
Şimdi ben diyorum aynını sana;
''Nereden bakıyorsun Dünyaya, sanki yanı başımda, soluğun yanağımda.''
Hayranım sana Deniz.
Sevgimle...
Den(iz)
Düşünmek ile aklını kullanmak arasında incelikli farklar var ya senin gibi onlar işte.
Sevgilerimle
İnsan böyle duygulara yükler kendini ve sonra ellerinden yüreğinden gözlerinden harf harf doğurur. Kim sevmiş de mutlu olmuş ki ne Leyla ne mecnunlar var öyküsü yazılmayan kendi hayatına dair. Koca bir denize hatta okyanusun dili olsaydı onunda kendine göre derdi olduğu aşikar. İnsan önce kendine sonra insan insana inanmalı derdi dedem rahmetli insan insana zarar verir sonra tanrıların yöntemi sınırsızdır derler nerede samimi saf ilgili bilgili insanlar omuzlara binip gittiler derdi.
Yaşıyor musun yaşıyorken bilmek gerek yaşamın kıymetini yaşatmamak güldürmemek için uğraşanları silerek ömründen. İyilik mi o her zaman kazanır.
Saygı ile.
Den(iz)
Sevgilerimle
Hep söylenen o ki görünen ile gerçekte olan demek ki yaşanılan ortam zaman ve kişinin bakış açısına göre değişiyor. Samur kürk ile karlı bir günde kızakta sırf keyfiyetten kayan ile gün boyu o kızağı çeken köpeklere elbette farklı şeyler ifade eder. Rahmetli babam ile "kağnı gidiyor ama bir de çeken öküze sormalı" derdi.
İnsan elbisesi giymiş köpekler mi yoksa giydiği elbisenin hakkını fazlası ile veren köpekler mi.
Bazen kıyamet nasıl bir şey deyince "Nasrettin hocayı atlamadan" kopsun artık diyesim geliyor. Çocukların masumiyetinde, ama masum olmayan çocuklar ile.
Çılgınsın Deniz. Çılgınca denize akan akarsuların şelalelerinden düşercesine sert yazıyorsun. Senin kaleminin sertliğini ve seni seviyorum.
Kim korkar hain kurttan.
Sevgiler, Sevgiler, ve çok sevgiler.
Den(iz)
:)
Sevgilerimle
Abim seni okuduğum zaman frenleri olmayan bir tırın yokuş aşağı inişi geliyor gözümün önüne.
Anlaşılma ya da anlaşılmama ve yadırganma kaygısı olmadan yazarken, kalemi ellerine değil de tamamen duygularına emanet etmenin tezahürü gibi döktürüyorsun.
Herkes bir tren yayı ve herkesin treni başka olsa da ortaklık esneyip eski haline dönme düzey ve zamanı farklıdır. Ben sanırım diğer hayatımda eski halimi alacağım; seni bilmem.
İdeal olanı sallayıp da iş gerçekliğe dökülünce kıvırtan insanlar hakkında hangi duygular arasında gidip geldiğini anlamaya çalışıyorum. Genellikle yansıttıkları yazdıklarının %10'u bile olmayan yazarların yazılarını pek anlama gayretim olmasa da, bu defa bir kaç kez okudum hiç üşenmeden :) O %10'un içinde debelendim biraz ama akşam akşam beni de çekmeyi başardın kaosa :) Abarttım diye düşünebilirsin ama ekmek çarpsın ki durum bu...
Okumasa mıydım ki ?
Yok yok iyi oldu.
Kalemin ayaz görmesin.
Den(iz)
Ikinci dalga daha fena
:)
Değişik tarzları ile edebiyat devasa büyüklükte bir pasta gibi abi. Hep daha fazla yemek istersin.
Sevgilerimle.
Bu arada ikinci yorumunda bahsi geçen umurumda hiç olmadı.
:)
Merhaba Şair/Yazar
insan diyorum bulut gibi
bâzı insanlar hınca hınç doluyor doluyor
başka bir buluta çarpınca patlıyor
Çocuklar aslında bir yetişkinden çok daha fazla acımasız olabilirler.’’ ,
evet, çünkü denilir ki çocuk; gördüğünü işlermiş
çok yazarım anlatırım da hani dünyanın çivisi çıkmış ya at izi it izine karışmış ya
anamızı alan kadı derdi kime anlatalım
hangimiz bir sokak çocuğunu eve götürecek kadar engin gönüllüdür
ya da çocuklara güvenir
insan var ya insan cennet vaad etmeseydi hâşâ Allah'a bile kafa tutardı yapmadığını koymazdı ondandır iki lafından biri cenneti aladır, köşktür saraydır
yazısını gördüm kadim Dostun bizdendir dedim aynı dili konuşur bizim gibi düşünür dedim içimi döktüm
var olun değerli Yazar
saygı ve esenlik dileklerimle
Aşkar...
Den(iz)
Sevgilerimle
Den(iz)
:)
O film emekçilerine bir gönderme değil di. Oradaki metaforla Şaman gelenekleri uyarınca gökyüzüne bakmalısınız. Hedef orada biryerlerde sanırım.
Sevgilerimle
" Islanmak istemediğiniz yağmurları sıcacık evinizde camdan bakarken seviyorsunuz. Size dokunmasını istemediğiniz bir şeyi neden seviyormuş gibi yapıyorsunuz?"
"Ahlakın olmayan bir giysi olduğu ve aslında kral kadar çıplak olan milyarca insanın birbirine ne kadar da şık olduklarını söyledikleri bir oyunun içindeyiz."
"Kelime oyunlarınızla beni içine çektiğiniz romanlarınızın gerçeklikle karıştığı bir noktada hiçbir madde almadan bu kadar kafası güzel olmanın ne demek olduğunu bazı kelimelerle anlatmak isterim."
bu yazınızda geçen özel isimlerin hariçinde (ben de imza atıyorum) harika bir imza bırakmışsınız yine kelimelere deniz hanım..
saygı ve huzurla efendim.
eksik olmayın.
Den(iz)
Yorum için teşekkürler. İmza içinse çok çok teşekkürler, benim için çok anlamlı.
Sevgilerimle...