Başlık Dahi Koyamıyorum Bu Bende ki Sızıya
Yetinememek ne kadar zor. Oysaki bir çuval unla mutlu oluyordu insanlar. Ufka baktığında bir ufuk görüyorlardı alınterini silerken. Güneşin tepeden bakışına aldırmıyorlardı. Eve giden yolu sohbet ederek seyrediyorlardı. Babanın elini tutan bir evlat vardı hemen yanıbaşında. Yüzün buruşmaya başladığında ya da elden ayaktan düşünce sırtına alıyordu evlatlar. Mesela huzurevi diye bir şey yoktu, ücretli çalışan. Huzur evi, ölüm döşeğinde kuran okumayı bilen evladının dilinden dökülürdü titrek sesle. Son defa bakan bir çift göz vardı tabuduna konan ana/baba`nın belki son bir öpücük konduracak evlat vardı sağken doyamadı, o al al yanaklar, belkide aklar düşmüş sakallar...
Bir evlat vardı. Bırakın arabayla gezmeyi. Yirtık papuca rağmen "seni seviyorum anam" diyen. Bir dediğini iki etmeyen evlatların gölgesi teknolojide yok olmuş fukaralığın ebeveynleriyle savrulmuş. Koşmanın ne demek olduğunu bilmeyen çocuklar var. Elinde birkac tuşa sahip olan çizgili oyunlar. Bir virüse yenilmiş 15 bin ana baba var Amerika`da. Hiçe sayılmış yaşamın, insanlığın yerle yeksan oluşunun içimi titreten sefilliği bu bendeki.
Toprağına değil avuç, tırnak sürülmeyen mezarlıklar var koca koca. Bir ata var taa Anıtkabir de, bayraklarla coşan insanlar var. Koca senede bir defa "ziyaret" var. Ziyareti mahkumlara yapmazlar mıydı? Hal hatır sormaya komşulara gidilirdi. Ana-baba hemen yanındaydı mesela? Kin güdmezdi gelinler. Demezdi bir ana "ben yaşamadım kızım yasasın" ya da "ezdirme kendini kız!". Karşılık verilmezdi bir büyüye. Elbetteki cahilce susmak değil ama, amma...
Mutluluk bir çuval UN da demiştik ya. Bir kaşık tebessümde kaldı aslında. Mesela on saniye bekleyemeyen yolcular var yolda. Bir korna, ardından bir korna sesi daha yükseliyor taa arka taraflardan. "Hoşgörü" sizlere ömür. Merhamet kara toprakta kıyameti bekliyor; yılanlar, ciyanlar bir taraftan giriyor öteden çıkıyor: onlar da hoşgörü bizden daha merhametle dokunuyor. Ağıza alınmayacak küfürler savruluyor, bi silah sesi, bir babanın gidişi var söför koltuğunda. Saygısını yitirmiş başka bir şöförün "tak tak tak" sesiyle son bulan ömür. Evdeki beşikte bir bebek olduğunu bilmeden hunharca katledilen ihanetin bedeli var Hakkari yollarında. Beş aylık bebeğin kefende kaybolan bedeni. Kaybedilen kocaman bi insanlık var yeryüzüne gömülen.
Anlatılacak o kadar çok sey var ki.. mesela bir Selin Hemşire var! Kulaklarımda serzenişte bulunan "iki günde aç mı kaldınız?" diyen. Marketlerin talan edilen rafların boşluğu var içimde. "Hastalık" evladına geçmesin diyen babanın "Bir daha gelme baba" diye çocuğun feryadı var tip çalışanının yüreğinde. Ve özgürüm zanneden insanlar var hâlâ yollarda, caddelerde, sokaklarda.
Daha en doğulara gitmeden susuyorum. Katledilen canlara. En köhne kıtalara kalem süremeden. Ya da yanıbaşımda olan bitenden haberim olmayan, tecavüze ugrayan yavrulara iki kelam edemeden susarak. ( Dil var mıyor :/ )
Ve ben varım sus`amayan, içten içe kanayan dünyamın gerçeklerini gözardı edemeyen.
Mahlas`ıma sığınıyorum Allah`tan sonra.
Sükûnet
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.