- 418 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Corona Turizmimizi Vurmasın
Dünyayı sarsan corona illeti, neredeyse bütün ülkelerin ekonomisine ve turizmine sekte vurdu. En zengin ülkeler dahi corona karşısında aciz kaldı ve pek bir şey yapamadılar.
“Tedbirsizlik”, “Fazla rahatlık” ve “Umursamazlık” virüsün çabuk yayılmasına ve ölümlerin artmasına neden oldu.
Bu konuda en başarılı olan ülkeler arasında Türkiye yer aldı. Tabii Türkiye ile birlikte hareket ettiğimiz için KKTC olarak biz de bu uğraşta, en başarılı ülkeler arasında yer aldık. Hastalık ve ölüm oranına bakacak olursak, belki de “Bu süreci, dünyada en ucuz atlatan ülke biz olduk” diyebiliriz.
Gerçekten hükümetin erken davranması, işi ciddiye alması ve halkımızın da kurallara en iyi şekilde uyması sonucu ortaya büyük bir başarı öyküsü çıktı. Özellikle ölüm oranı yok denecek kadar azdı. Tabii 2 Alman vatandaşı da üzülerek dışarıda bırakırsak çok şanslı olduğumuzu söyleyebilirim.
Önemli olan bundan sonrası... Bundan sonra ne yapacağız veya neler yapmalıyız? Her şeyden önce rehavete kapılmadan kurallara uymaya devam edeceğiz. Hükümetin aldığı kararlara harfiyen uyarak yolumuza devam etmeliyiz.
Ekonomi bu sıralar çok önemli. Vatandaş olarak israfa ve gereksiz harcamalara bir son vermeliyiz. Deyim yerindeyse ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. Birbirimize yardım etmeli ve destek olmalıyız. Özellikle yoksul ve ihtiyaçlı ailelere “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” düşüncesiyle hareket etmeliyiz.
Önümüzde koskocaman bir yaz mevsimi var. Yaz demek, turizm demektir. Corona yüzünden insanların rahatça turizm amaçlı seyahat edeceğini pek düşünmüyoruz. Bu da turizme gerçekten büyük bir sekte vuracaktır.
Dünya Turizm Örgütü, “Bu sene Turizmde, %60-80 uluslararası daralma beklentisi” verdi. Bu da bizim endişelerimizi güçlendiriyor. Turizm sayısında oldukça bir azalma olacağı düşünülüyor.
O halde bu durumdan kurtulmak için ne yapmalı? İşte tam burada Yöntem değişikliği gerekiyor. Turizm Bakanlığı bana göre yöntem değiştirerek yeni bir taktik uygulamasına gitmelidir. Bilinen yöntemlerin biraz dışına çıkması gerekir düşüncesindeyim.
Bu dönemde “Her şey dahil sistemi” daha mantıklı görünüyor. Amaç gelecek olan turisti ikna ederek şartların en uygun hale getirilmesi olmalı. Bunun arasına ucuzluk, her şeyin dahil olması, müşterinin isteklerinin yerine getirilmesi vs. vs gibi özellikleri koyabiliriz.
Coronadan sonra gelen ziyaretçilerin korku yaşamaması için misafirin otelden çıkarılmaması ve halka olası virüs bulaştırılmaması esas alınmalıdır. Yani hem gelen ziyaretçi; hem de yerli vatandaş kendini güvende hissetmelidir.
Tatil köylerinde de genel de personel lojmanları vardır. Bu personelin de porter muayenelerin rutin yapılması önemli. Hiçbir şey yarım kalmamalı.
Türkiye’de Helal Turizmi otelleri var. Bunların işleyişleri diğerlerinden farklı. Bunlar biraz daha izolasyonlu sayılabilir. Bazı otellerin ailelere yönelik yüzme alanları, bungalovları mevcut. Kişiler diğer misafirlerle yemek zamanları hariç kendi alanlarında daha çok vakit geçirmektedir. Bu sistem belirli oranda genel yapıya da uygulanabilir. Kendi yüzme havuzu veya plajı olan bungalova sahip oteller avantajlı durumda olacaktır.
Bu teknikler ülkemizde normal turistlere de uygulanabilir. Nasıl diye soracak olursanız, kısaca otellerin sağlık akreditasyonu yapılabilir. İstenilen seviyeye getirilebilir. Ve çok iyi bir tanıtımla da Türkiye’den turistlerin gelmesi sağlanabilir.
Bazı oteller kendi bünyesindeki bungalovları gelen turistlere kiralıyor. Türkiye’de bunları özellikle Araplar tercih ediyor. Böylece Araplar çok iyi bir pazar oluşturuyor. “Burada da neden olmasın?” demekten kendimizi alamıyoruz.
Bunların kendilerine ait yüzme alanları var. Yemekler bungalova servis ediliyor; ya da otelin restoranında yeniyor. Ama açık büfe yasak. Tabii müşterilerin yemeklere dokunması veya elini sürmesi ve de seçmesi yasak. Çünkü Tedbir her şeyden önemli.
Burada en önemli nokta pazara ulaşma noktası. Müşteriyi ne pahasına olursa olsun ikna etmek gerekiyor. İkna olmayan müşteri gelmez. Gelmeyince de turizm olmaz.
İtalya, bu konuda bazı adımlar atmış. Mesela “Gelin uçak paranızın yarısını biz verelim.” demiş. Bu da turist için ucuz tatil demektir. Otelciyi ve hava yollarını dolaylı yollardan desteklemek demektir.
Bu dönemde İtalya’dan veya Avrupa’dan pek fazla müşteri gelmesi zor görünüyor. Zorlama ile İngiltere’den getirilebilir. Ama bu sorun değil. Çünkü 82 milyonluk Türkiye bizim için yeter. Türkiye Turizm Bakanlığı ile de yapılacak bir anlaşma ile hızlı bir şekilde Türkiye piyasasına yönelmek gerekiyor. Tek kurtuluş yolu bu. Geçici bir önlem de olsa kısa vadede durumun düzeleceğine inanıyorum.
Turizm olmayınca çiftçimiz, hayvancımız, restorancılarımız ve turizme bağlı diğer sektörler de sıkıntıya düşüyor. Hepsi zincirleme olarak birbirine bağlı.
Korona virüsünün KKTC’de az görülmesi, günlerdir yeni vakanın olmaması ve ölüm oranının dünyada en az olan ülke olması avantajlarının çok iyi kullanılması gerekecek. Bu düşünce bizim için altın anahtar olacaktır.
Tabi adaya gelen turistler için de çok seçici olunması lazım. Çünkü KKTC halkı olarak aynı travmaları bir daha yaşamak istemeyiz. O nedenle girişlerde mutlaka yüksek önlemler alınmalı ve en küçük bir şüphede dahi yolcu, adaya alınmadan ilk uçakla geldiği yere geri gönderilmelidir. Bunun ayıbı yoktur. Zaten o durumda olan kişi de bu riske girmeyecektir.
Turistlerin adaya gelebilmesi için ucuzlama yoluna gidilmelidir. Fiyatlar, Türkiye piyasasına yakın olmalıdır. Pahalı bir tatile kimse gelmek istemez. Ucuzluk olunca sürümden kazanılır. Böylece yıllık gelen turist sayısı milyonlara ulaşılabilir.
Bunların yanında çeşitli aktiviteler, ilgi çekici programlar, çeşitli yöntemler bulunmalıdır... Kısaca turiste tatil, cazip hale getirilmelidir.
Diğer ülkeler için de çok iyi bir tanıtım ve reklam programları yapılmalıdır. KKTC’nin doğal bir cennet olduğu vurgusu yapılmalı, kültürümüz ve sanatımız her yönüyle anlatılmalıdır. Sanatın gücü yabana atılmamalıdır...
Bunların yanında diğer alanlara da bir dönüş yapılabilir. Mesela sağlık turizmi ve din turizmi geliştirilebilir...
Özellikle YDÜ Hastanesi en üst seviyede kullanılarak amaca hizmet verebilir. Bunun da tanıtımı kusursuz yapılmalıdır...
Sahabeler ve din kültürü bakımından zengin olan adamız İslam ve Hrıstiyan dinleri arasında çok iyi bir tanıtımla turistlerin gelmesini sağlayabilir.
Yüzyıllardır bu iki dinin adada aynı anda yaşamasından dolayı ortaya birçok özellikler ve güzellikler çıkmıştır. Özellikle St Barnabas Manastırı ile Karpas’da bulunan Andreas Apostolos Manastırı ile birlikte orada bulunan sahabelerimize ait mezarlar bu iş için çok uygundur.
Yine Girne’deki Hz Ömer Türbesi ve Larnaka’daki Hala Sultan Camii Ziyaret haline getirilerek buralara turlar düzenlenebilir...
Tüm bunların yanında iç turizme de önem verilmelidir. Otellerde günlük ücretler vatandaş için uygun hale getirilerek talebin artması sağlanabilir. Bütün bunlar da turizmin gelişmesine yön verebilir.
Doğallık bakımından bir cennet olan adamız adeta doğal bir sinema platformudur. Denizleriyle, plajlarıyla, tarihi yerleri ve kültürel özellikleriyle sinema ve dizi filmleri için çok uygundur.
Sinema sektörü ile uğraşan kişiler teşvik edilerek burasını tam bir sinema setine çevirebiliriz. Milyonlarca kişi tarafından izlenen bu filmlerdeki yerler izleyen kişilerce merak edilecek ve mutlaka görülmek istenecektir. Bu da turist sayısını ister istemez artıracaktır.
Önümüzdeki bir iki yıl sıkıntılı dönem olacaktır. Eğer Bakanlık gerekli tedbirleri şimdiden almazsa ülke olarak zor günler yaşayacağımızı söyleyebilirim.
Ama oturup planlı ve programlı bir şekilde mantıklı bir eylem planı hazırlanırsa KKTC bu zor süreci de çok rahatlıkla atlatacaktır.
Aklın yolu birdir. Coronayı nasıl yendiysek bu sorunu da hep birlikte yenebileceğimize inanıyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.