İYELİ İYESİZLİK
İYELİ İYESİZLİK
Gökyüzünde geziniyor gözlerim. Arıyor bir noktacık leke...
Yok!...
Mavi mi mavi... Hem de masmavi.
Gökyüzüne bu berraklığı veren ikinci etmen ise; balkonumun karşısında gökyüzü ile bir kol boyu bir birine yaklaşmış Uludağ’ın karlı zirvesinin ayan beyan görünümüdür.
Gözlerim karlı zirveye odaklı. Boynumu bir sağa bir de sola kameraya alıyormuş gibi yavaş yavaş yüz seksen derece açı çiziyorum. Ne sis ne bulut lekesi. Bu kadar mı güzel, kirlilikten arınık hava olur? Şaşırtıyor kent yaşamına alışkanlık edinmişi.
Yetmiyor havanın berraklığının etmeni. Gözler iniyor yere. Kulaklardan kulaklıkları fırlatıyorum dikiyorum tavşan gibi. Dinliyorum, gözlüyorum, tarıyorum çevreyi.
Ses yok!...
Çatılardaki martılar ve kargalar da yok. Ara sıra onların sesleri yalnızlığımı savardı
. Oh be!...
Caddeden bir otomobil geçti de sessizliği, kimsesizliği yırttı geçti.
Oysa ki, bu balkondan bakınca bunlar mı görülürdü korona düşmanının işgalinden önce. Uludağ’ın zirvesini kim gösterirdi. Karlı tepeleri görmek, çocukluk anılarının izi olarak bellekte saklanıktı. Anımsamama öncülük ettiği için o mikroskobik yaratık yoldaşıma teşekkür mü etmeliğim, bu güzelim havada balkon seyrine mahkum ettiği için kızmalıyım mı? Ayrımına karar veremiyorum.
Güneş tüm aydınlığı ile inmiş Bursa’ nın beton yığınağının üstüne, kızartıyor. Hararetinin ısısı tenime ılık ılık çarparak duyumsatıyor. Arada sırada arka bahçedeki çıplaklığından kurtulmuş yeşil kürklerini giyinme çabasında olan ağaçlıktan duyduğum serçe sesleri de olmasa kendimi yapa yalınız duyumsayacağım, doğada.
Birde cadde de sere serpe asfalta tüm bedenini döşemiş, kıpramadan yatan köpek görüntüleri olmasa.
Duyumcum öğle diyor ki, iki ayaklı bizler koronaya kızsak bile, bizim dışımızdaki tüm yaratıklar "Oh!... diyorlar. Ne iyi ettin de kendini gösterdin şu sıkıdüzensiz (disiplinsiz), bencil, doğada kendinden başkasının varlığını görmeyen, düşünmeyen" yaratıklara diye.
Bağımlılık kötü edinim. İnsanoğlu edinmeye görsün, kopmada hep zorlanır. Alışmışız kentin her türlü kirliliğine. Gürültüsüne, egzoz dumanına, satıcı bağırışına, atık toplayıcısına... Sessizlikten sıkıntı geldi. Geçtim salona. Açtım televizyonu ne var ne yok diye? Ne arıyorsam? Gündem korona. Ezberledim söylenenleri. Usanç duyar oldum bazı bir birini tutmaz önermelere. Örneğin, sosyal ilişkilerde fiziki aralığın ölçümselliğinin kararsızlığı gibi... Savlar ne diyordu? Önce bir, bir buçuk metre önerildi. Bu aralık daha sonra iki metreye çıktı. Şimdi de üç metreyi duymaya başladım.
Artık bir karar verilse diyorum. Bu ve bunun gibi kararsızlıklar güven duygusunu aşındırıyor.
Özlem duydum. Aslıhan Dağıstanlı Aysev’in 8 mayıs 2020 tarihli Cumhuriyet’te ki anlattıklarına. Ne diyor bağımsızlığımızı dünyaya onaylattığımız kasabanın ülkesinden?
İsviçre’de korona işgalini anlatıyor. Bir bölümünü birlikte okuyalım.
......
Hükümetin halka, halkın hükümete güveni de tam olunca, tavsiyeler bile kanun gibi uygulanıyor. Maskeler, dezenfektanlar burada da yok sattı.Tuvalet kâğıdına hücum oldu. Ancak stoklar tükenmedi. Ucuza ithal etmek yerine, inatla yıllardır dünyanın en pahalı tarımına yatırım yapmasının mükâfatını gördü. Kendi yetiştirdiği halkına yetti.
"Evde kal" sadece "tavsiye" edildi. Yine de halk tarafından ciddiyetle uygulandı. Evde kaldık, ama sokağa çıkabildik. Çıksak da 5 kişiden fazlasını görmedik. 2 metreyle birbirimizden ayrıldık. 65 üstü, 20 yaş altı, sarışını, esmeri diye ayrılmadık... Heidi’ nin memleketinde dağ, tepe, bayır yürüyüşe gitmek de hiç yasaklanmadı. Ama önerilmedi de. "Dağda başımıza bir şey gelse, kurtarmaya kim gelecek?" diye düşündük. "Hadi kurtardılar, hastaneye gittik, neden bir doktorun, hemşirenin vaktini çalayım?" dedik, risk almadık. Böylece ne hastaneler kapasitesini aştı, ne de doktorlar kimin yaşayacağına karar vermek zorunda kaldı. Evsizi, düşkünü, şiddet göreni, uyuşturucu bağımlısı unutulmadı.Özel binalara taşınıp, bakıldı.
"Hükumeti halka, halkın hükumete güven duyuşu" özlem duyulacak bir beklenti olamaz mı? "Doktorun, hemşirenin vaktini çalmamak" kendimizden çok başkasını düşünmek değil de nedir? Bu davranışı uygular olmak "insan" davranışı değil de nedir? Ya şu?... "Dünyanın en pahalı tarımına yatırım yapmasının mükafatını görmek" vatandaşının yaşam gereksinimini her şeyin önünde tutar olması özlemi için hangi sözcük kullanılmalı?
Bizde ki erk, sopayı eline alarak tarım ürünü üretenlerimizi köleleştirmeye kovup, topraklarımızı sahipli sahipsiz bırakmadı mı? Toprağı işleğenlerimize destek vermeyerek kovmanın da ötesine geçmedik mi? Şeker fabrikalarımızı satıp, savıp, pancar üretiminden vatandaşı söküp, Kargil şirketinin kök salması ve ürünü ile halkımızı kansere mahkum etmesi için özel kanun çıkarmadık mı? Çocukluğumda duyardım büyüklerden, "....lar arpa ekmeğine mum olmuşlar" bu gidişle onu da bulamayacağız.
Eloğlu "önce can, sonra cihan" diyor. Hele de koronadan sonra
İyeli iyesiz topraklarımıza sarılıp üretilirli kılmalıyız.
Eloğlu gibi önce can diyebilmek için...
10.05.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.