- 702 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖKSÜZ TÜRKÇEM
Necip Fazılın Sakarya şiirinde:
“Eyvah eyvah Sakaryam sana mı düştü bu yük
Bu dâva hor bu dâva öksüz bu dâva büyük” diyordu. Söz ettiği dava daha büyük bir dava ama emin olun bu davanın en önemli maddesi “Türkçemiz” Ve bu yüzden asıl öksüzlük sıfatı ne yazık ki Türkçemize uyuyor.
Bu konuda biraz araştırırsanız yüzyıllardır Türkçemizin başına gelenleri bilirsiniz. Arapça ve Farsça ile dalaştığı günlerde de öksüzlüğünün buruk acısını yaşamıştı. Sahip çıkan oldu elbette, Kaşkarlı Mahmut kükredi, öğrenecekse Araplar Türkçe öğrensin, diye. Araplar duydu mu bilmem ama ne yazık ki Türk aydınlar oralı olmadı. Alim olmanın birinci şartı saydılar Arapça , Farsça bilmeyi.
Bir aralar Türk-i Basiti akımından söz edildi, kısık çıkmıştı sesleri, duyan olmadı.
Yıllar sonra doğrudan Türkçe olmasa da hedef, halkın diliyle konuşalım diyen Tanzimatçılar gürleyecek oldu, kendileri bile beceremediler, ulaşamadılar hedeflerine. Olsun, bir çıngı saçtılar ve ateş küçükten de olsa duman tütmeye başladı.
Ve şimşek çaktı sonra Atatürk:” Ülkesini Yüksek İstiklalini Korumasını Bilen Türk Milleti Dilini De Yabancı Diller Boyunduruğundan Kurtarmalıdır.”dedi ve Türk Dil Kurumunu kurdu.
O hızla bir yol aldık ki sormayın. Atatürk ölüm döşeğinde bile dil konusunda gevşetmeyin, çalışmaya devam demişti. Sonra, sonra Atatürk ebediyete intikal ettikten sonra biz gevşettik. Onun kurduğu kurumu boşladık. Kurum neredeyse devreden çıktı. Siyasi yaklaşımlar ve dolayısıyla da hafife almalar kurumun işlevini bitirdi.
Bir “Öz Türkçeciler” çıktı ortaya, kullandığımız dilde sözcüklerin tamamı Türkçe olsun istediler, tartışıldı. Türkçeleşmişler de atılmaya başlandı. Çok hızlı bir sadeleşmeye gidildi. Ardından tepkiler, Türkçeyi sevdiği halde Öz Türkçecilere karşı çıkanlar oldu, bu iş böyle yapılmaz diye. Osmanlıcılar çıktı ortaya, imparatorluğun zümre dilini kullanmakta ısrar eden.
Sözü fazla uzatmadan günümüze gelmek istiyorum. Şimdi soruyorum, bu dile sahip çıkan var mı?
Yok, koskoca bir Dil kurumumuz olsa da etkisizleştirilmiş bir halde. Mensupları çok iyi niyetle biliyorum ama, çekseler gelmiyor, itseler gitmiyor.
Öz Türkçeciler ne oldu? Sezi çıkmaz oldu. Onlarla aynı fikirde değildim ama emin olun seslerini özledim. Cılız da olsa, etkisiz de olsa onların dilinde “Türkçe” sözcüğünü duymak hoştu.
Sol kesim, özellikle Atatürk konusunda duyarlı olan kesim belki en güçlü sesi çıkan kesimdi ama onlar da sustu. Bir aralar Atatürk’ün :”Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır.” Sözünü unutup hat müdafaasına döndüler. Laikliği savunacağız derken Türkçeyi unuttular.
Sağ kesimde bu konuda hassas olan ülkücüler yine hassas ama onların da birçok konuda olduğu gibi hassas oldukları konuda yeteri eğitimleri yok. Dili nasıl savunacaklarını bilmiyorlar. Dil bayramı hatırlarına geldiğinde hararetli mesajlar çekip kendilerin tatmin ediyorlar.
Tek umudum olan Türkçe ve Edebiyat öğretmelerine gelince. Yıllar önce bu kesimin gerçekten Türkçemiz için bir şeyler yapacağına inancım yüksekti. Sonra anladım ki burada da birlik yok.
Bir kısmı sorunun ne olduğunu bile bilmiyor. Hiçbir hassasiyeti yok.
Bir kısmı sorunu biliyor, ancak mücadele ruhu yok, güç yetmeyeceğine kanaat getirmiş, duruma sesini çıkartmıyor.
Bir kısmı bir mücadelenin verilmesi gerekse de bunu ancak kendi gibi düşünenlerce yapılması gerektiğine inanıyor. Bir kıpırtı olmadığı için de sessiz kalıyor.
Üniversiteler de bundan farklı değil. Hocalar baştan beri anlattığım akımlar ve hoca olmalarının verdiği ego ile ya bir mücadeleye gerek duymuyor ya da yapacaksam ben yaparım, benim de zamanım yok, havasında.
Anlattığım şeylerin zülfüyâre dokunduğunu biliyorum. Eğer yazıyı buraya kadar okumuşsanız ukalalığımı affedin. Birileri zülfüyâre dokunmazsa kimse harekete geçmiyor.
Öksüz Türkçeme bir katkım olmuşsa ne mutlu bana.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.