- 824 Okunma
- 8 Yorum
- 6 Beğeni
İçsel bir söyleyişi...
Ah Mücellâ!
Senden sonrasını çok düşünüyorum. Biliyor musun bir dehliz içindeyim çırpınıp duruyorum. Çıkış yolunu bulamıyorum.
Ya çıkışı bulsaydım?
Çıkışı bulsaydım aslında ne yapacağımı biliyorsun Mücellâ! Hiçbir şeyin fazlasını istemiyorum. Sadece biraz huzur... Ilık ılık esen bahar yelinin tenime dokunması, nisan yağmurunda yağan yağmurlar sonrasında toprak kokusunu hissetmek, ne bileyim bir temmuz sıcağında şırıl şırıl akan bir dere kenarında ağaç gölgesinde biraz kestirmek...
İstediklerimizin bir önemi yok sanırım Mücellâ!
Güzel olanlar gitti. Bizlerin değiştiği gibi dünya da değişiyor. Sokaklar caddeler Münafık yüzlerle dolu. Ne kadar çok isterdim bilsen o münafık yüzleri görmeden yürümeyi cadde ve sokaklarda. Anlayamıyorum Mücellâ! Herşey neden mübah olmuş gelecek adına. Keşke herkesin bir duruşu olsaydı. Duruma göre kişiye göre değişmeseydi o karakterler.
Geçmişi aramak macera aramaktan öte bir şey değil çok iyi biliyorum. Benimkisi bir serzeniş. Biliyorum yaşadığımız dönemde geçmiş kentlerin sükuneti yok. Herşey öyle karmaşık öyle çetrefilli ki kimse bir çıkış yolu bulamıyor. Elbette bende bulamıyorum. Bir yanda yaşanan onca anıları çöpe atmak istiyorum diğer yanda geleceğe yürümekten istemiyorum. Belki bir korku... Söyle Mücellâ bu çelişkiden nasıl kurtulacağım?
Evet geçmişte yaşananlardan kurtulmak istiyorum. Yeni yepyeni limanlarda yeni ufuklara yolculuk yapmak istiyorum. Bu nasıl olacak bilemiyorum. Bedenim her gün değişirken ruhumu nasıl zaptedeceğimi bilemiyorum. Ruhum ile bedenim çatışa dursun annem saçlarımda ilk beyazı gördüğü gün " Dikkat et oğul! Kaldıramazsın bu dünyanın yükünü. "Sal gitsin" demişti. Salmak sahiden kolay mı? Her yeni güne uyanırken yeni yeni sorunlar yeni arayışlar...
"Salmak" cümle içinde kullanılınca kolay oluyor da gerçek hayatta kolay olmuyor. Salamıyorum dünyanın yükünü omuzlarımdan. Bir yanda gidenler, bir yanda bekleyenler. Ne çok hikaye birikmiş. Hangisini anlatsam hangisine çare olsam?
Dünyanın kaderi en iyi çaresizlikle anlatılır. Ben de derdimi anlatamayınca çaresizliğe sarılıyorum. Çaresiz kaldığımız onca zaman onca kahır hepsi yaşanmış hepsi çıkmaz sokak. Kendime bağlı olanları çözdüm. Bir de bana bağlı olmayan sorunlarım var. Kim bilir onu da sen çözersin onun için sana anlatıyorum derdimi. Kör düğüm noktası. Kör düğüm noktam bugüne kadar çözülmed. Peki sen çözebilecek misin Mücellâ
Bir arkadaş var. San tanımazsın. Senden sonra tanıdım onu. İşte o arkadaşım. Birgün " Görsün beni görgüyü yaşayanlar" demişti. Görgüyü yaşamak diye bir kavram mı var? Niçin öyle demiş ki? Anlayamıyorum. Görgüsüzlükleri anlatmaya çalışıyordu belki. İroni yaptı belki ama dinleyemediğim, anlayamadığım zamana denk gelmiş demek. "Dinleyebilmek önemli dedikleri " bu olsa gerek...
Mücellâ! Yine bir gece vakti. Uzun zamandır uyuyamıyorum. Geceler derin ve sessizmiş hakikaten. Hani bir dal cigara yaksam desem onu da içmiyorum ki. İyi alışkanlıkları huy edinmeyi annem öğretmişti yedi yaşımda. Hatırlarsan, günün birinde bir fidan sökmüştük seninle bilmediğimiz bir bahçeden. Sahibini sormuştu bize. Bilmeyince iyi azar yemiştik. Sonra diğer suç ortaklarımıza sormuştu kimse yerini söylememişti anneme. Uzun zaman bekletti o fidanı toprağın altında emanet bir şekilde. Sahibi gelir alır yerine koyar diye. Gelen olmadı giden olmadı. Belki sahibi fark etmedi o fidanı ya da fidanları. Yazık olmasın diye en ücra köşeye istemsizce dikmişti. Kurusun diye belki yeşermesin diye. Haram lokma olmasın diye. Yıllar sonra bile sormadım sebebini. Nedeni belli olduğu için soramadık... Akranlarımızın oyun diye oynadığı o kavram, çocukluğumuza dair tek karanlık noktamız sanırım....
Evet geceyi yaşıyorum. Uzakları seyre dalıyorum yine.... Hayalperestliğim yine üzerimde. Kalapatya ağacının üzerine evler kuruyorum kırlangıç kuşları gibi. Özgürlüğümü arıyorum onların yanında. Bir yuva kuruyorum kendimce. Kendi isteğime göre uçuyorum. Bazen saklanıyorum "şahinlerden" saklanabildiğim kadar. Av olmanın amansız korkusunu iliklerime kadar hissediyorum.
Çoğu zaman gitmekten dem vuruyorum. Lakin bir türlü gidemiyorum. Ayaklarıma bağlanan prangaların ağırlığı o kadar çok fazla ki kaldıramıyorum. Kırmak ne zormuş bu prangaları. Yol versin artık bu şehir bana! Bunalıyorum. Davet edilmekle ilgili bir şey değil benimkisi. Davet edilmekte neymiş! Belki de davet edilmek güzelidir. Davet edilmiş gibi yol alabilsem tüm şehirlere... Saklı Kent Ankara’ya belki mutluluğu resmettiğim Dersaadet İstanbul ne bileyim Ege’de bir kasabasına.... Sınırları aşsam Beyrut, Bağdat,Rabat belki Kuzey Avrupa ülkelerinden birine...
Bir yalnızlığa kapıldım ki sorma gitsin. Selam vermekten korkuyorum. Bir merhabanın sıcaklığını yaşamayalı ne çok zaman oldu. Kim bilir belki öcü ilan edilmişimdir. Haberim yok. Oysa herşey ne güzeldi. Kurduğum düşlerde ne karanlık vardı ne de yol ayrımı.. Sahi Mücellâ biz seninle yolumuzu niçin ayırmıştık. Bizim de turşucu hikayemiz mi vardı? Sirkeli mi olsun limonlu mu olsun? Hoş sen turşuyu da sevmezdin ya yine de sorayım dedim.
Kimi bir adam için dünya yakıyor kimi de kendisi için insanlığı yakıyor. Kendimiz için insanlığı bırak bir karıncayı bile incitememişken dünyayı yakanların yanında bizim ne işimiz var? Bir insanın ne çok kıymeti vardı eskilerde. " Pire için yorgan yakmayan" bizler, hangi ara birbirimizi yakar olduk? . Kim kime neyi anlatıyor. Bildiklerim ölmüş. Gördüklerim ölmüş. Yazdıklarım ölmüş. Düşlerim ölmüş. Ne olur Mücellâ sen de ölüp gitme!
Bilirsin gözlerim kusur görmez. Kusurların en büyüğü bana yapılmış, anlayamadım. Hissedemedim yaşanılanları. Kuma sokmuşum kafamı deve kuşu misali. Ne çok haykırıyorum iç dünyamda. "Ey kendini bahtiyar hissedenler! Bahtiyarlık öyle mi yaşanacaktı dünyanızda?" diye. İç dünyam tamam da, ya dış dünyam? Dışarıda yaşayanlara söylenecek bir çift söz yok mu? Sanırım yok. Talihsizlik kümesini yaşıyorum. Çıkış mı? Kesişim noktalarını yok etmeye çok düşündüm. Ancak zararı sana da dokunurdu Mücellâ. Onun için Yeni yollar arıyorum. Yeni yol arkadaşları. Biliyorsun eskiler öleli çok oldu.
Son "Don Kişotlar " gitti Mücellâ. Yel değirmenlerim artık öksüz. Gerçek savaşçılar vurgununu yapıyor şehirlerimde. Kirlenen ruhlar ile bedenimi darmadağın ediyor. Ölüyorum ölüyorum tekrar diriliyorum esir kaldığım sokaklarda. Bu yaşanılanlara birileri bir dur dese.
Birileri dur demese bile sen dur desen olmaz mı Mücellâ?
YORUMLAR
Serkan BOL
Saygılarımla...
Bu yazıya tekrar yorum yapmak istedim.
Saygılarımla
Cemile Ülkü tarafından 5/13/2020 9:59:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Cemile Ülkü tarafından 5/13/2020 10:00:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serkan BOL
Saygı ve selamlarımla...
Ahh ile başlayan her cümle hem sitem hem birikmişlik taşır.Ben de severim böyle sitem etmeyi.
Son "Don Kişotlar " gitti Mücellâ. Yel değirmenlerim artık öksüz. Gerçek savaşçılar vurgununu yapıyor şehirlerimde. Kirlenen ruhlar ile bedenimi darmadağın ediyor. Ölüyorum ölüyorum tekrar diriliyorum esir kaldığım sokaklarda. Bu yaşanılanlara birileri bir dur dese.
Serkan bey bu yazınız da duygularımız tamamen ortak.belki ben de yazsaydın bu duygular çerçevesinde birşeyler yaşardım.
Yaşanmışlıklar var eder yazıyı.umarım her şey daha iyi olur.ve biz iyi bir dünyanın,iyi bir toplumun mutlu bireyleri olarak varolmaya devam ederiz.hem o zaman sevgiyi varetmeyi de öğreniriz belki.
Serkan BOL
Herşeyin daha iyi olması en büyük temennimiz. Dünya değişirken biz de değişiyoruz. Bazen kalmak istediğimiz zamanlar olmuyor değil hani.
Yorumunuzla çok mutlu ettiniz var olun.
Saygılarımla...
Su gibi akan bir yazı olmuş. Çok güzel bir anlatım... Kaleminize sağlık :)
Serkan BOL
Saygılarımla....
Evet geceyi yaşıyorum. Uzakları seyre dalıyorum yine.... Hayalperestliğim yine üzerimde. Kalapatya ağacının üzerine evler kuruyorum kırlangıç kuşları gibi. Özgürlüğümü arıyorum onların yanında. Bir yuva kuruyorum kendimce. Kendi isteğime göre uçuyorum. Bazen saklanıyorum "şahinlerden" saklanabildiğim kadar. Av olmanın amansız korkusunu iliklerime kadar hissediyorum.
Serkan bey keder olmadan yazı olmuyor herhalde.sizi de çok kederli gördüm.olsun bunun da hayrı iyi bir yazı çıkmasına vesile olmakmış.Dünyanın çivisi çıkmış sayın hocam.kederle çözülecek iş değil.
Bu seyirde yazın bence.diger yazılarınız da iyiydi ama ben bu üslubu daha çok beğendim.selamlar
Serkan BOL
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim Cemille Hanım.
Saygı ve selamlarımla...
Oturdum
ve sessizce iç dömkünü dinledim...
İçeriği hüzün olsa da çok güzel bir paylaşımdı Serkan Bey..
Saygı ve selamlarımla...
Serkan BOL
Saygılarımla...
Çok mücella bir ana gizlenmiş ara da bul denilen düşünceler kapladı benliğimi...Serkan bey tebrikler
Serkan BOL
Saygılarımla...