- 496 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kent/imize gelelim.
Susayan gönüle sus payı,hiddetlli yumruğun hedef tahtası. Bu yolun en zoru miskin olmak . Yaşatmak için yaşayayanlar hep öndeydiler. Asya uyursa , kurt olan adamlar tanıdık adımlarından...Seslerimizi duyacak kadar uzak düşürüldük sonra, sonra şehri anlatması gerekenler sustu. Dava edemedik unutuluşumuzu.
Kaybolan yıllar tütün tabakasında şimdi.
‘O şehre’ varamıyoruz bir türlü.. Sazı gömünce gurbetlerimiz artmış.
“Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa, Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.”
"Ozan Yahya Kemal"
Mezarlarımızın bulunduğu sılalar gurbetlerimize yenilmiş işte!..
Yolumuzu kesenler annesiz doğanlar. Yolumuzu bizden birileri gibi görünüp kesenler.. Bazen tapınaklar gibi abandılar üzerimize… Biz kalkan oldukça onlar gürz oldu, su olduk kum doldurdular avurtlarımızı.Bazen din adına geldi seccadelerimizi yırttılar, bazen sermaye adına geldi yollarımızı yaktılar..
Ama hep geldiler.
Yıllar geçip gitti.
Dertlerini mi merak ediyorsun o şehrin. Acı çekme tecrübesi, kurtulma gayretsizliği, endişe, hüzün ve kasvet, yanılgı, cehalet, günah ve suç… Anadolu dense bu şehir aklına gelmez mi sanki. Anadolu’ya benzemek derken, kim bu şehrin önünde kalır ki? Kurtuluş ihtiyacı bilinci kadar, kurtulmamız gerekenlerin ayrıntılarındaki çeşitlilik bizi umutsuzluğa itmiş. Ve yeni yıllarda ‘ahmak hoşgörüsü’ denecek bir illetle tutulmuşuz. Başedemiyorsan hoş gör mantığı. Yalanla, cehaletle, endişeyle, hüzün ve kasvetle uzlaşı.
Halinden habersiz bir şehir. Halsiz umutlar içinde, yaslandığı dağ yasında gibi mazinin. Sigara içen bir şehir. Simsiyah, vurdumduymazların ihmal karası.
Öyle rutin yıllar geçiriyoruz ki!.. Farkı geçen ömür!.. Kahverengiden siyaha çıkan yollar. Sonunda kabre çıkacak kıvrımların adı açlık, adı işsizlik, adı boya sürülen bayrak, adı … Müstemleke yumruklar emperyalizme kiralanır, efendi olmak için efendilerini karalar yeni yetmeler.. Atananlar adanmışlar gibi geri çekenlerle iş birliği yapar.
Sonuç; yüreğimiz kadar uzağımıza düşer şehir kadar kalır..
Bileğimizle bileyemediğimiz tarih güleceği kadar gerilerden gelen dizi bükük, ak saçlı bir şehir…
Hele şu “daha ne yapalım ki? “ Diyen tipler varya, eşek sütüne banan ak kaşıklar gibi... Haybeden haybeye dolan makamlar, yüzüklerinden tanınan atamalar, mangalda kül bırakmayıp yüzüne gözüne bulaştıranlar, bir de sistem dışına itilmişlerin, birilerinin birilerini “geri adam”türünden yaftaladıkları türden, tam olanlara “eksik listesi” yapıştıran kondu tipler!.. Nasıl kararmasın külhan, nasıl sıkılmasın yumrukları sıcak sulara çiçeklerin? Mesleğin bodrum katında vakit geçirmiş, sonra mahmur gözlerle makama oturtulmuş zigurat yüzlü atamaların, nasıl altını sulu boyalarla karaya boyadıkları ortada. Ata binmeyi hayal eden kötürümler gibi gözleri ulaşsa da aslında hiç bir makama oturamadıkları da aşikar.
Göz yukarda halıda. Sıra sıra, amma çoook türünden.
Yeni yıllar .. “Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed, Aylar bize hep Muharrem oldu!”
Akif de aynını söylemiş ti işte. Gittikçe esmerleşen kader, gittikçe emperyalizmin eksoz dumanında bıraktığı Anadolu yayası.
Biz hiç iktidar olmadık böylece. Atandılar, abandılar, atlandılar.. Sonra yeniden…
Biz artık yıl demeyelim, yılmışların üç yüz altmış beş gününe...İyisi mi zaman deyip geçelim. İsteyen kalenin taşlarına bir çentik atsın.
Nasılsa Süleyman Peygamber zaman vermişti ya, hala dolmadı!..
Bu gök-kubbe altında her şeyin bir mevsimi ve zamanı var:
Dünyaya gelmenin zamanı var; ölmenin zamanı var;
Dikmenin zamanı var, ve dikileni koparmanın zamanı var;
Yıkmanın zamanı var, ve yapmanın zamanı var;
Gülmenin zamanı var, ve ağlamanın zamanı var;
Yas tutmanın zamanı var, ve dans etmenin zamanı var;
Taş atmanın zamanı var, ve taşları bir araya getirmenin zamanı var;
Kucaklamanın zamanı var, ve kucaklamaktan kaçınmanın zamanı var;
Kazanmanın zamanı var, ve kaybetmenin zamanı var;
Saklamanın zamanı var, ve kaldırıp atmanın zamanı var;
Yırtmanın zamanı var, ve dikmenin zamanı var;
Susmanın zamanı var, ve konuşmanın zamanı var;
Sevmenin zamanı var, ve nefret etmenin zamanı var;
Zamana urba biçenlerin,zorbalıklarını duyan kenti/imize gelelim...
YORUMLAR
Yaşatmak için yaşayanlar çok geride kaldı. Onun için unuttuk belki herşeyi. Unuttuğumuz için sılalarmız gurbetlere yenildi. Belki gurbette kalmamız gerektiği için yenildi. Herkesin ayrı hikayesi vardır tabi. Gitmek dönmemek dönüp bulmamak. Zamanı var mı herşeyin var. Ama geç kalmak da var....
Yüreğinize sağlık Üstad.
Saygılarımla...