VEFA İSTANBULDA BİR SEMT ADI DEĞİLMİŞ MEĞER
“Ak guzum, şu çağlaları da çocuklarına götür.” Fidan Teyze elindeki kayısı çağlalarını uzatırken bir yandan içindeki minneti bir yandan da kalbindeki temizliği uzatıyordu bana aslında. Belli ki zor geçen onca yıl, yüzünde ayrı biz çizgiyle yerini sağlamlaştırmış ama yine de gözlerinin içindeki samimiyete, sevgiye ve inanca en küçük bir şüphe bile düşürmemişti.
“Allah devletimize zeval vermesin.” diyordu Müslime Teyze. Sanırım devletten başka da pek kimsesi kalmamıştı aslında güveneceği, sırtını dayayacağı. “Ağzınız açık olsaydı keşke, bir bardak çay içerdiniz.” diyecek kadar yalnızdı belki de. Kapısındaki lastik ayakkabı kadar yalnız.
“Sen şu elli lirayı al da gaz koyarsın. Devletin hakkı geçmesin bize.” Vezir Dayı belki de en temiz yanımızdı bizim. Allah’tan korkan, kuldan utanan yanımız. Zerre-i miskalde olsa haramdan korkan yanımız. Zorda da olsak da darda kalsak da harama değil el uzatmak gözümüzü sakınan yanımızdı belki de.
Bu Covit-19 belası musallat olalı beri dünyada birçok şey değişti. Evler değişti, sokaklar değişti, şehirler değişti, ülkeler değişti, bütün dünya değişti. Hepimiz suratımıza taktığımız maskelerle dolaşır olduk evet ama aslında bir sürü maske de düştü.
Hani şu çok gelişmiş AB ülkelerinde, huzurevlerinde onlarca ihtiyarın cansız bedeni bulunduğu haberleri gelmeye başladı önce. Hayatlarını kaybetti değil de cansız bedeni bulundu diyordu bültenler. Zaten ölüme terk edilmiş ruhların, şimdi de bedenlerini ölüme teslim ediyordu koskoca AB ülkelerinde yetkililer. Süper güçlerin, mega güçlerin, süpsüper sağlık sistemleri bile çökmüş ve insanlar ölüme terk edilmişti.
İlk Coronavirüs vakasından kısa bir süre sonra gençler ve yaşlılar için sokağa çıkma yasağı getirilmesiyle hepimizi aynı korku sarmıştı kapandık evlere, ya bize de bulaşırsa, diye. Ekmek almak için çıkmaya bile korktuk. Televizyonlar, evde kal diyordu. Hayat eve sığar. Evde kalmak işin en kolay yanıydı aslında. Tencerene bir su döken varsa, ekmeğini bir getiren varsa.
Vefa, İstanbul’da bir semtin adıymış meğer, diye bir söz dolanıp durur sosyal medyanın ulu sayfalarında. Eminim ki denk gelmişsinizdir ve emimin ki siz de ‘Eh, doğru valla.’ diyerek de bu gaflet duvarına bir taş da biz koymuşsunuzdur kimi zaman. Eh, ben de o duvara epey taş koyanlardan biriydim. Ta ki Meram Vefa Grubu çalışmalarını o ulu sosyal medya sayfalarından birinde görene kadar.
Adamlar hiç korkmuyordu. Şimdi adamlar deyince kızmasınlar kadınlar da korkmuyordu. Elini virüsün altına uzatmak pahasına olsa da aman virüs bulaşmasın diye eve kapattığımız büyüklerimize el uzatıyor yardıma koşuyordu. Madem birileri bunu yapabiliyordu benim neyim eksikti ya da fazla. Ben de uzattım elimi altına taşın. Hani böyle söyleyince de ‘Adam kendi reklamını yapmak için amma da yazmış ha.’ diyecekler de elbette ki çıkacaktır ama varsın desinler.
Şimdi, adını vermek istemeyen bir arkadaşımla düştük biz de yollara. Önce Fidan Teyze’nin evine vardık. Çağlaya durmuş kayısı ağacının altında karşıladı bizi. Söz verdik virüsten sonra ağacın altında çaya gideceğiz. Müslime Teyze tek başına yaşıyormuş, Ahmet Amca göçüp gideli çok olmamış. Ben de durmam giderim diyordu. Ona da biz söz verdik, her şey yoluna girince akşam yemeğine gideceğiz. Vezir Dayıyı ikna edemedik, illa ki verecekti elli lira gaz paramızı. Ona da söz verdik. Bir dahaki gelişimizde bize etliekmek söyleyecek.
Vefa İstanbul’da bir semtin adı değilmiş meğer. Fidan Teyze bizi unutmayacak biliyorum, Müslime Teyze her akşam sofrasında bizi bekleyecek. Vezir dayı dört gözle bizi bekliyor. Hem zaten evlendireceğiz onu virüsten sonra. O da unutmayacak bizi. Vefa İstanbul’da bir semt adı değilmiş meğer. Bir avuç çağlaya bedeldi Fidan Teyzenin vefası, Allah devletimize zeval etmeyecek Müslime teyze hep dua edecek. Vezir dayının elli lirası hepimizin arabasına gaz koyacak kadar çok. Hızır duası. Vefa İstanbul’da bir semt adı değilmiş meğer.
FATİH ŞAHİN IŞIK-ŞAHBEYİT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.