- 451 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüketim Kültürü
Yaşadığımız çağ bir ’tüketim çağı’ mıdır? Dünyamızın yeraltı kaynaklarından tutun da insani değerlerimize varıncaya kadar neleri tüketmiyoruz ki? Günümüzü, geleceğimizi, sabrımızı, enerjimizi, saygımızı, özümüzü tüketmekteyiz.
İmaj her şeydir!" demiş İngilizler. Yani çağımızda görüntü her şeydir. Hani hükümdarların dalkavuklarının her şekle ve kalıba girdiği gibi bir durumdur bu. Niyet, samimiyet, dürüstlük değilmiş aranan; imaj, reklam, tanıtım olsa gerek. Belki de kişiliksiz olmak geçerlidir.
"Kafedeki genç, bir kahve içip on lira verirken ödediği miktarın aslında kahvenin parası olmadığını, orada var olma hissiyatının zaman ve mekânsal kira bedelini ödediğini bilmektedir. Dolayısıyla burada imaj alınıp imaj satılır. " (1)
Hepimiz görüyor ve biliyoruz ki yaşadığımız "post modern, dijital" çağda dünya genelinde insanlar ’ tüketim kölesi’ haline gelmiş durumdadır. Lüks tüketim maddeleri, marka olmuş ürünler özellikle gençlerimizi cezbetmektedir.
Lüks abartıdır. Ölçüyü aşmak anlamına gelir. Biraz daha açıklamak gerekirse
“Standart bütçeyi aşmanıza sebep olduğu için lüks aynı zamanda ekstraya girer. Ortalama bir vatandaşın nadiren sahip olduğu kıymetli bir değerdir. Çünkü maliyetlidir. Kişisel tatmin sağlar. Anlıktır. İhtiyaç değil hevestir. “ (2)
Lüks markaya sahip olmanın imtiyazlar olmaz mı? Ekonomist Mürsel Ferhat Sağlam’ın ifadesiyle şunlardır:
"Her şeyden önce kendinizi mutlu hissedersiniz. Toplumda bir saygınlığınız olur.
Zor erişilene erişmenin vermiş olduğu bir özgüven tadarsınız. .Lüks marka kullanmak toplumda uçta bir davranış olarak algılanır. İster istemez standartlar üstü yani takip edilen, fikir ve önerilerine saygı duyulan kanaat önderi olursunuz."
Öyle anlaşılıyor ki lüks tüketimin kişiyi toplumsal saygınlık kazandırdığı düşünülüyor. Bu durum sağlıklı bir ruh hali midir? Kur’an’da "Allah israf edenleri sevmez" (A’raf,31) buyruluyor. Çünkü onlar, yani gereksiz yere malını, vaktini, enerjisini, imkânlarını saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir.
Kur’an ifadesiyle " O(müşrik) malının kendisini ebedi kılacağını sanır" (Hümeze,3)Böyle bir şey düşünmek bile insanın önemli bir zaafı olsa gerek. Malı insanı ölümden kurtarabilir mi?
Alfred Marshall ekonomiyi; “ekonomi, sonsuz olan, insan ihtiyaçlarını var olan kıt kaynaklarla karşılamasına ilişkin konuları kapsar” şeklinde tanımlıyor! İnsan ihtiyaçlarını sınırsız kabul etmek, tam da kapitalizmin mantığına uygun düşmektedir. Böyle olunca "tutumlu olmak, yetinmek, kanaat" önemini kaybedecek, egoizm öne çıkacaktır.
Modern kültürü benimseyen insan için helal-haram ayırımı düşünmeden daha çok kazanmak ve tüketmek esastır. Oysa bizim kültürümüzde "kul hakkı, zenginin malında fakirin de hakkı olduğu" düşüncesi önemlidir.
Müslümanca düşünmek, gerçek manada Müslümanlığı yaşamak için kapitalizmin bize telkin ettiği tüketim kültürü ve alışkanlığından uzaklaşmamız önem arz etmektedir. Müslümanlar olarak her şeye islamın ölçütlerine göre değerlendirmeliyiz. Zira referansımız Kur’an ve sünnettir. İslam’ı kendimiz seçeriz. Sonra Müslüman olmamız bize bu sorumlulukları yüklemektedir.
"Bugün elde ettiğimizi düşündüğümüz şeylerin sözde tatmin mekanizmasının içerisinde yer aldığımız müddetçe bunlar, bizi başka arzu nesnelerine doğru hareket halinde kılarak tam da yaşadığımız çağın tüketim kitlesi haline getirecektir. Kitlenin içerisinde şahsiyet yitimi söz konusudur. Kitleyse Goldziher’in deyişiyle ‘Toplumsalı yutan bir karadeliktir’. Herkesin aynı şeyleri arzuladığı yerde hiç kimse yoktur çünkü kitle varsa; şahsiyetler kaybolmuştur." (3)
Belki de küreselleşen dünyada yavaş yavaş ’insanlığımızı’ da tüketiyoruz. Dünyamızın dört bir yanında süren savaşlar ve işlenen zulümler bunu gösteriyor. Aynı zamanda Batı Uygarlığının insan haklarına önem vermediğini de gösteriyor. /Kasım 2019/
KAYNAK
1) Hasbihal Dergisi, Ekim 2019
2) Mürsel Ferhat sağlam, Ekonomi, sayı115
3) (Hasbihal Dergisi, Ekim 2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.