- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yalan Ve Hırsızlık
Karamuklu tepesinde koyunlarımı yaymaktaydım (otlatmaktaydım). Güneş batmak üzereydi. Artık sürüleri köye yönlendirmenin zamanı gelmişti. Koyunlarımı her şeyden habersiz yayarken Çöplü köyünün sürüsü yakınımda köyüne doğru gidiyordu. Sürü oradan uzaklaştıktan on beş dakika kadar sonra sürünün geldiği taraftan gönülleri okşayan bir zil sesi duydum. Kulaklarımı kabarttım, o tarafa doğru baktım. Çok geçmeden az önce yanımdan geçen sürüden ayrılmış olduğu anlaşılan biri karabaş, diğeri karakaş iki koyun geldi ve koyunlarıma katıldılar. Karakaş koyun sürünün izinden meleyerek koşarak gitti. Koyunlarımın içinde kalan Karabaş koyunun boynunda çok güzel bir zil vardı. Zil ruhumu ta derinlerden okşadı. Gönlüm zile düştü. Her şeye rağmen sürünün izinden giderek "Ali" diye bağırarak çobana seslendim. Cevap alamadım. Zili çobandan isteyecektim ve yalvara yakara alacaktım. Bunu gerçekten çok istiyordum.
Zili almadan edemeyeceğimi anladım. Koyuna yakınlık gösterdim tuz yedirerek. Koyunu rahatlıkla yakaladım. Zili çevirip okşadıkça gönlüm bir hoş, çok hoş oluyordu. Zili dikkatle evirip çevirdim, çıkarmak için uğraştım, ama çözemedim. Zil kayış ve telle bağlanarak koyunun boynuna takılmıştı. Üzerimde bıçak ve benzeri kesici alet yoktu. Zili mutlaka almak, kendime mal etmek istiyordum. Elime iki taş aldım. Koyun yanımdan hiç ayrılmıyordu. Zilin bağını taşlar arasında ezerek zili koyunun boynundan çıkarıp cebime koydum. Zilin bağını da bir çalının içine attım saklarcasına.
Cebimde zilin sesi duyuluyordu. Bu sesin duyulmaması ve zilin bulunmuş olduğu hissini vermemesi için hayli zaman düşünüp yoruldum. Zili toprağa sürttüm, bir taşla kazıdım. Zili bulmuş olduğumu böylece kabul ettireceğimi kesinleştirdim. Akşam yemeği olarak yemek için taşların arasında topladığım kuzukulağı vardı. Kuzukulağını akşam evde ekmekle dürüm yapıp yiyecektim. Zilin sesinin duyulmaması için zilin içine kuzukulağı doldurdum ve cebimin en altına yerleştirdim.
Koyunlarım da iyi doymuşlardı. Koyunlar hoplaya hoplaya neşeyle koşuşuyorlardı. Ben de bir hazine bulmuş gibi neşeliydim. Babam olağan üstü neşemi fark etti ve ekledi. "Ne o Ergin, koyunlarım doydu diye neşeden kanatlanıyorsun, sanki uçacaksın ha " dedi. "Neşem ondan değil baba, ondan değil" dedim. Babam "peki öyleyse niye bu kadar neşelisin, anlatsana" dedi. "Peki, baba bir dakika bekle, geliyorum" dedim. İçeri girdim, cebimden zili çıkararak babama koştum ve zili babama göstererek anlatmaya başladım:
"Karamuklu’daydım baba. Koyunların arkasında gezerken ayağım bir şeye takıldı. İster istemez eğilip baktım. Bu zilmiş meğer ayağıma takılan şey. Yarısı toprağın içindeydi. Baksana paslanmış da. Bulduğumda taşla kazımıştım buraları" dedim. Babam dediklerime aynen inandı. Zili çalmış olabileceğimi aklına bile getirmedi. Zaten bu ilk hırsızlığımdı. Babam "hangi koyunun boynuna takmak istiyorsun oğlum" diye sordu. "Kısır karakaş koyunumun boynuna takmak istiyorum baba" dedim. Babam isteğimi uygun gördü ve sağlam bir iple zili karakaş koyunun boynuna taktık. Gerçekten çok alımlı ve çalımlı, bir o kadar da sevimli olan karakaş koyun zil boynuna takılınca havasından geçilmez oldu.
Sabahleyin koyunlarımla köyün yamacındaydım. Bir anda o koyunun benim koyunlarımın arasında olduğunu fark ettim. Birden bire bozuldum. O koyunu akşamdan başka koyunlara katmıştım, zili benim aldığım anlaşılmasın diye. Bu bağlamda şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordum. Vakit kava kuşluktu. Aşağıdan Topal Ali sopasına dayanarak seke seke geldi yanıma. İçimi bir korkuyla karışık sıkıntı kapladı. Topal Ali zili sesinden tanımıştı. Önce sessizce kendi koyununu yakaladı, okşadı biraz. Sonra benim karakaş koyunumun yanına gitti, koyunun boynundaki zili çözmeye çalışırken “bu koyun kimin” diye sordu. Önce cevap vermedim, daha sonra korkuyla, titreyerek kısık sesle "Azizgilin" dedim. Ali topaldı, ama güçlüydü. Koyununu omuzlayarak iniş aşağı denizdeki bir dalga gibi ine kalka, ine kalka yoluna devam etti. Zili boynundan alınan karakaş koyunum mahzun mahzun ve üzgün üzgün Topal Alinin arkasından baktı uzun süre. Topal Ali gittikten sonra hem koyunların hem de benim neşem kaçmıştı. Karakaş koyun beyninden vurulmuştu sanki. Akşama kadar hiç yayılmadı, yemedi, içmedi.
Akşamleyin eve geldiğimde babam beni sorguya çekti. "Zili ne yaptın oğlum, karakaş koyun bugün çok düşünceli?" "Zili aldılar baba. Bir topal adam geldi, zorla aldı koyunun boynundan zili. Onda sonra koyun hiç yayılmadı" dedim. Babam, ”seni yalancı hırsız seni” diyerek yüzüme bir şamar vurdu. Gözlerim çıngılandı. Anam "hak ettin. Bu zilin yüzünden baban neler yaptı bir bilsen" dedi. "Ne yaptı anne" diyerek kulak kabarttım. Annem anlatmaya başladı: "Babanla ekin tarlasından geliyorduk. Sırtımda sekiz aylık kardeşin vardı. Ak toprakta Topal Aliye rastladık. Baban zili hemen tanıyıverdi. "Zili nerde aldın Ali?" dedi. Ali "zil benimdi, onun için aldım Bayram amca" dedi. Baban nasıl oğlumun bulduğu zile sahip çıkarsın diyerek adamcağızın üstüne yürüdü, yakasına yapıştı ve öfkeyle yumruklamaya başladı. Baban yumrukladıkça Ali, "etme Bayram amca zil benimdir, bu koyunun boynundan alınmıştır" diyerek yalvarıp yakarmaya başladı. Baban sanki öfkesinden kudurmuştu, senin yalan söyleyeceğin aklına bile gelmiyor, vurdukça vuruyordu fukaracağıza. Baktım olmayacak. Bebeği yolun kenarına bıraktım, babanın ayaklarına kapandım, kollarını tuttum. Yalvardım, yakardım ve nihayet adamı babanın elinden kurtardım. Yoksa adam senin yalanının kurbanı olacaktı.
Anam anlattıkça suçumun ağırlığını anladım. Ölümden kurtulmak pahasına da olsa yalan söylememek için kendi kendime söz verdim.
Aradan çok geçmedi. Karakaş koyun delirdi. Kestik karakaş koyunu ve etinin bir lokmasını bile yemeden güneşte kurutup kışın yemek için kuzuların havşasına serdik. Koyunları kuşluğa getirdiğimde annem çok halsiz bir durumdaydı. "Ne o ana rahatsız mısın?" dedim. Annem "rahatsızlığım başını yesin" dedi ve devam etti:
"Yaptığını beğendin mi? Hani karakaş koyunun eti?" "Ne oldu ana, ne oldu" dedim. Anam "Mısırı çapalamaya gitmiştim. Bir baktım ki, Aldanlar’ın köpeği havşaya girmiş, koyunun etini yiyiyor. Koşarak nefes nefese geldim. Ama boşuna, ben gelinceye kadar köpek hepsini yemişti. Yorgunluğum bana kar kaldı. Yaptığını beğendin mi? Bir zil için bir koyundan olduk ve paha biçilmez manevi zarara girdik’.
1969
İsmail Cömertoğlu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.