- 1151 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
ALIÇ AĞACI
ALIÇ AĞACI
Bazı yörelerde aluç olarak ta ifade edilen bu meyve ağacı, uzun yaz günleri boyunca bozkırın sıcağına ve susuzluğuna karşı dayanıklılığı ile bilinir. Bu özelliği ile bozkır insanına da çok benzer. Ayrıca alıcın çok zor iklim şartları altında hayatını idame ettirme gücü ve gayreti, özellikle insanlara karşı kadimden beri sağladığı faydaları ve vefası ile birlikte düşünüldüğünde, onu hayvanlar aleminden en çok deveye de benzetebiliriz. “Alıç hayvan yaratılsaydı deve olurdu, devede ağaç yaratılsaydı alıç olurdu” benzetmesi, devenin çok iyi bilinen herkesçe malum özellikleri üzerinden, alıç ağacının şimdiye kadar pek ifade edilmeyen niteliklerinin anlaşılmasına ve fark edilmesine de katkı sağlayacaktır hiç şüphesiz.
Bozkır kökenli veya alıç ağacını yakından tanımış edebiyatçılarımızın, üzerine şiirler söylediği, Yunus Emre’nin şeyhini ziyarete giderken eli boş gidiyor olmanın mahcubiyeti içerisindeyken, yol kenarında gördüğü alıç ağaçlarının kendisine ‘gel gel’ diyerek işaret ederek dallarındaki meyvelerini gösterdiğini, Yunus’unda ‘çam sakızı çoban armağanı’ olarak bu yemişlerden şeyhine götürdüğünü yazılı, sözlü ve görsel kaynaklardan öğreniyoruz. Belki edebiyatımızdaki bu örnekleri biraz daha çoğaltmak ta mümkün olabilir. Ancak, alıçla insan arasındaki ilişkileri rasyonel olarak incelediğimizde, alıç ağacının kendisini tüm varlığı ile birlikte insanoğluna cömertçe sunarken, insanoğlunun ise, elinden gelebilecek fiillerinde, sözlü ve yazılı deyişlerinde alıç ağacına karşı biraz cimri davrandığı, alıcın hakkının teslim edilmesinde duyarsız kaldığı, yada alıç ağacının insanoğlundan hep alacaklı olageldiği söylenebilir.
Alıç ağacı, meyve ağaçları arasında en geç çiçek açan ve meyvesini de yine en geç veren bir ağaçtır. Kırmızının değişik tonlarında ve sarı beyaz renklerde, birbirinden farklı ekşimsi tatları olan meyvelerini olgunlaştırınca davar ve sığır sürüleri ile birlikte taze olarak insanlarda faydalansın diye dibine döker. Dibine kendiliğinden dökülenlerden başka, dallarında kalmış olanları da ince sırıklarla çırpılarak dökülür ve toplanır. Evlerin serin yerlerinde toprak ve saman üzerine serilerek kış boyunca tazeliğini koruyan bu meyveler köylülerin kış sohbetlerinde meyve olarak zevkle tüketilir. Bozkır köylerinde doğmuş ya da hayatının bir kısmını kır köylerinde geçirmiş çok sayıda insanın anılarında alıç ağacı ve meyvelerinin toplanması, renk ve tatlarının çeşitliliği hala canlılığını korumaktadır.
Alıç ağacı, geniş ve ıssız bozkır topraklarında ezelden beri çobanın, çiftçinin, yolcunun ve yolda kalanın mola verdiği, yağmurda yağışta sığındığı, sıcak güneşte gölgelendiği, dinlendiği, altında aşını azığını yediği, hatta gecelediği bir sığınak olmuştur. Çiftçi tarlasına çalışmaya gidince, ilk önce bir alıç ağacının serin gölgesine aşını azığını ve suyunu koyar, sonra işine başlar. Güneşin karşısında yaz sıcağından ve yorgunluğundan bunaldığı hengamda, bozkırın ortasında onun kılima gibi serin gölgesinde suyunu içer ve biraz da dinlenir. Çoban, sıcakta sürüsünün arkasında gezerken gölgesini dinlenme ve serinleme yeri olarak seçer. Sürünün uzaklaşması ile birlikte dinlendiği ağacın gölgesinden daha ayrılmadan bir başka ağacın gölgesini gözüne kestirir. Öğle vakti gelince de, sürüsü ile birlikte zaten önceden belli olan ve alıçların daha sık olduğu birazda kuz ve yamaç olan bir bölgeye gelir. Daha çoban eşeğinin üstünde sarılı göçünü indirmeden, davarları çoktan kendisine ait ağacın gölgesini paylaşmıştır bile. Çoban keçileri ve koyunları biraz ötedeki ağaçların gölgelerine kışkışladıktan sonra altına serdiği keçesi üzerinde akşamüzerine ve serinlik basıncaya kadar olan vakte kadar istirahate çekilir. Bu süre içerisinde, heybesinden çıkardığı azığını veya süt sağmaya gelenlerin köyden getirdiği yemeğini de yer. Ha keza kırlarda patika ve toprak yollardan yaya veya hayvanı ile yolculuk yapanların da, seçtiği dinlenme yerlerindeki ağaçlar çoğu kere hep alıç ağacçlarıdır. Alıç ağacı, insanlardan başka, kuş, kurt, çakal, tilki, tavşan, fare, börtü, böcek gibi çok çeşitli hayvanlar aleminin üyelerini ve türlerini yazın sıcağından ve kışın soğuğundan dalları, kökleri ve çalıları arasında ve çoğunu da hep bir arada koruyarak sayısız canlı varlığına yurt ve yuva olur.
Alıç ağacının insan ve hayvan kardeşlerine sunduğu faydalar meyvesi, sıcakta adeta bir lokal kılıma niteliğindeki serin gölgesi ve kışın bir sığınak gibi soğuktan korumasından da ibaret değildir. Genelde yaşlı ve hastalıklı olan ağaçları ile çıra gibi yanan bol oksijenli ve uzun süre de yanabilen odunu ile insan kardeşlerinin nice sayısız kışlar çıkarmasında imdadına yetişmiştir.
Şimdilerde marketleri gezerken yapraklarından ve çiçeklerinden yapılmış çayını, meyvesinden yapılmış ‘marmelat’ını görmeye başladık. Bu ürünlerin ‘lokman Hekim’ aktarlarında da satıldığını da bir süredir biliyorduk. Ayrıca son yıllarda sağlık dergilerinde ve tv’lerin sağlık programların da, eczacılar ve sağlıkçılar tarafından faydaları saymakla bitirilemiyor. Modern literatürde aromatik bitkiler grubuna girdiğini ve modern iletişim ve paylaşım araçları üzerinden faydalarının farkına yeni yeni vardığımız şu günlerde yaprağı, çiçeği ve meyvesinin endüstri kanallarının içine girerek tüm dünya insanlarına sunulmak üzere yola çıktığını görmekle, çocukluğu kırlarda ve alıçların dallarında geçmiş, kır kökenli ler olarak tabiki memnuniyet duyuyoruz. Ancak, şimdiye kadar sadece bozkır insanına yarenlik yapan, içinden geçtiğimiz şu süreçte, ağacı, meyvesi, yaprağı ve çiçeği ve anısı ile bize ait olan tüm aidiyetinin, endüstrileşme sürecinde, meyvesinin toplanması, işlenmesi, depolanması, pazarlanması gibi yeni iş ve gelir getirici süreçlerinin dışında kalmaya başladığı da malum olunca, dolayısı ile, her şeyi ile “bizim” olan alıcın, bizim olmaktan çıkmak üzere olduğu endişesini de yaşanıyor değiliz.
Haşim EFE
YORUMLAR
Bir çok insanın görmediği, tadını bilmediği, belki de adını bile duymadığı bir meyve, böylesine güzel, çok yönlü, tarihi bağlantılarla ve ciddi bir kültür birikimiyle ancak bu kadsr güzel anlatılabilirdi. Bir de en önemlisi çoğumuzun, değerinin farkında olmadığı doğal zenginliklerimize daha dikkatle ve önem vererek bakmamızı sağladınız. Emeğinize, kaleminize sağlık, çok güzel bir yazım tarzınız var benim şahsi kanaatime göre.
Çocukluğumuzda sinema önlerinde satılırdı aldı götürdü eskilere,tebrik ederim saygılarımla.
Haşim Efe
Selamlar ve teşekkürler
Haşim Efe
Selamlar ve teşekkürler
Haşim Efe
Selamlar ve teşekkürler
Haşim Efe
Selamlar ve teşekkürler
Haşim Efe
Selamlar ve teşekkürler